Gazze deki savaşın başlamasının üzerinden iki aydan fazla bir zaman geçti. Savaşı, barışı, hukuku, insan haklarını ve daha nice konuyu konuştuk, tartıştık, bu zulme sessiz kalmamaya çalıştık, zulme destek vermemek için boykot ettik ve hala eylemlerimize devam ediyoruz.
Biz kendi halkamız kadar kendi büyüklüğümüzde bir mücadele verdik ve veriyoruz. Aynı zamanda savaşın ve ölümün tam ortasında olan o mücahitlerin mücadelesine bütün dünyanın gözü önünde şahit olduk ve oluyoruz.
O mücadele ki dünyaya birden fazla ders verdi: Cihat etmenin ne olduğunu ve savaşın da bir hukuku olduğunu, Allah’a ve onun yarattığı mahlûkata karşı nasıl davranılması gerektiğini, ölümü hiçe sayarak Allah’ın emanetine sahip çıkma düsturu ile hareket ettikleri Aksa’ya olan bağlılıklarını, kutsal mekâna karşı olan bu bağlılıklarının dini kimliklerinde yer alması ile yaşadıkları dinin ne denli büyük olduğunu, anne, baba, evlat ve yakın demeden içinde bulundukları davanın onların şehadetinden daha önemli olduğunu ve bu yolda onların feda edilmesini büyük bir psikolojik sağlamlıkla karşılamanın nasıl olduğunu bizlere mücahitlikleri ile öğrettiler…
Şunu merak ediyorum. Güç eşitsizliği ile gayrihukuki birçok eylemin kendilerine uygulanması, onların gözünü korkutmanın aksine ayrı bir güç ve psikolojik sağlamlık vermekte. Bunu sağlayan ve temelinde yatan şey ne olabilir hiç düşündünüz mü?
İmanın gücü ve kişiye sağladığı psikolojik sağlamlık…
İşte sorunun cevabında iman kavramının kapsamı ve kişideki psikolojik unsurları, bu anlamda değer taşımakta. Dini ve psikolojik perspektiften bakıldığında, imanın bilişsel, iradi, duygusal ve davranış olarak birçok unsuru vardır. Algı, muhakeme, kavrama, hafızada saklama ve bilgi üretme süreçlerinin gerçekleştiği yer olan bilişsel yapı, dini imana nesne olan şeyin tahkiki mümkün olsun ya da olmasın Tanrı’dan gelenlerin algılanması ve muhakeme edilmesi işlevini görür.
İman kişilerde bilişsel düzeyde yer edinmesinin yanında duygusal unsurları da içermektedir. Bu unsur, bilişsel unsurun yeterli olmadığı zamanlarda müdahalede bulunarak gönüllü bir boyun eğişi sağlamaktadır. İmanın güven manasındaki anlamına da bakıldığında, rasyonel anlamda birçok konuda çekilen zorluklarda ve güçsüz kalınan durumlarda, o kişiye rahatlama sağlamaktadır. Güven duygusunun yanı sıra iman yaşantısı, sevgi, korku, sabır tevekkül, rıza, minnettarlık, ümit, hüzün, pişmanlık, suçluluk, şükür, fedakârlık, hayranlık ve azamet gibi duygulardan da beslenir. İhtiyaç duyduğu psikolojik enerji ve motivasyon duygular tarafından sağlanır. İslamiyet bu anlamda Batı’nın idrak ettiği formun dışında, özünde bu manidar değerleri kapsayan muntazam bir dindir.
Bunun yanı sıra imanın düşünce, duygu boyutundan sonra davranış boyutunun bu anlamlı direniş için önemine değinmek gerekir. İman sadece kalpte yaşanan bir olgu değildir. Sözler ve davranışlarla ifade edilen bir yapı arz eder. Başka bir ifadeyle, imanın yapısındaki bilişsel, duygusal ve iradi unsurların varlığını kabul etmek davranış unsurunu da kabul etmeyi gerektirir. İşte Gazze’de yaşanan ve dünyaya örnek olan bu iman gücü; bizlere “İman nedir ve nasıl yaşanır?” sorularının cevabını bizzat yaşanan örnekler ile canlı olarak gösteriyor.
Bazen aynı durumda bizler olsaydık, ne yapardık? diye sormadan edemiyor insan… İmanı bu denli derin ve boyutları ile anlamlı yaşayıp, Allah’a layık bir kul olarak ifa edebilir miydik? Tüm dünyanın gözünü İslam’a yönlendiren bu duruş ve İslam’a olan algıyı değiştirecek kadar hatta zihinlere kazınmış olan “İslam karşıtlığı”nı yok etmeye başlayacak kadar Müslümanlığa akın akın yönlendirecek bir iman gücü ve Aksa aşkı bizlerde var mı? Yorum siz değerli okurların…