Hamas’ın silahlı kolu İzettin Kassam Tugayları tarafından 7 Ekim tarihinde İsrail’e yönelik gerçekleştirilen deniz, kara ve hava saldırıları, saldırıların kapsamı ve yarattığı sonuçlar itibarıyla taraflar arasında daha geniş çaplı çatışmaların fitilini ateşlemiştir. Öyle ki saldırıların hemen ardından İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Gazze’ye yönelik hava bombardımanlarını başlatmış ve kara harekâtı gündeme gelmiştir. Buna karşılık Hamas tarafı, Aşkelon’a misilleme füze saldırılarında bulunmuş, Gazze’ye yönelik uygulamaların devam etmesi halinde İsrailli rehinelerin infaz edileceğini duyurmuştur. Tüm bunlar olurken pek çok analist, yaşanan gelişmelerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki bölgesel dinamikler üzerinde derin kırılmalar yaratacağını öne sürmektedir. Bununla beraber İsrail’in Gazze’ye yönelik çevreleme stratejisini farklı bir boyuta taşıyarak saldırıların ve şiddetin seviyesini artırması, Arap ve Müslüman çoğunluğa sahip Afrika’daki devletlerin tepkisini çekmektedir. Konuya ilişkin pek çok ülkeden gelen açıklama ve kınamalar hem devletler hem de halklar düzeyinde kıtadaki İsrail algısına yeni bir karakter kazandırma potansiyeline sahiptir.
Öncelikle Afrika’daki liderlerin Gazze’de çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan İsrail saldırılarına karşı ilkeler ve çıkarlar arasında bir denge arayışında olduklarını söylemek gerekir. Bu anlamda bazı kıta ülkeleri, İsrail ile kurulan ekonomik, siyasi ve askeri ilişkiler bağlamında Filistin davasına bağlılığı esas alan, İsrail karşıtı bir çizgide ama çok sert ifadelerden kaçan bir yaklaşım içindedir. Nijerya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC), Uganda ve Tanzanya gibi ülkelerden gelen açıklamaları, bu minvalde okumak mümkündür. Hatta Kenya ve Gana gibi Batı’nın güçlü müttefik olarak gördüğü bazı ülkeler, satır aralarında İsrail’e destek mesajı vermiş, Hamas saldırılarını terör eylemi olarak nitelendirmiştir. Gana Dışişleri Bakanlığı, Hamas’ın saldırılarını kınarken Kenya Devlet Başkanı William Ruto, taraflara ateşkes çağrısında bulunmuştur.
İsrail’e karşı sert tavır alan ülkelerin de önemli bir çoğunluk oluşturduğu söylenebilir. Güney Afrika, Gazze’ye yönelik hava saldırılarını şiddetle kınamış, İsrail’in Filistin topraklarını yasadışı olarak işgal ettiğine değinmiş ve sebep-sonuç ilişkisi doğrultusunda Filistin halkına yönelik baskıcı uygulamaların Hamas saldırılarına zemin hazırladığı yönünde bir retorik geliştirmiştir. Bu noktada İsrail’in geçmişte Apartheid rejimine verdiği desteklerin Güney Afrika-İsrail ilişkilerinde soğuk rüzgarlara neden olduğuna bir parantez açmak gerekir. Ayrıca Güney Afrika’nın BRICS içindeki varlığı ve Rusya ile son dönemde artan etkileşimleri, söylemsel bazda Güney Afrika’yı doğu blokunun yanına konumlandırmaktadır. Buna ek olarak Güney Afrika, iki devletli çözümü merkeze alan bir barış sürecine öncülük edebileceği bir arabuluculuk sürecine değinmiştir.
Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Musa Faki ise İsrail-Filistin gerilimin arka planında Filistin halkının temel hak ve hürriyetlerine gereken önemin verilmemesini göstermiş, çatışmaların son bulması adına görüş beyan etmiştir. Benzer şekilde Sudan, Cibuti ve Libya’dan da Hamas yanlısı resmî açıklamaların geldiği söylenebilir. Gelinen noktada farklı kıta ülkelerinin birbirinden ayrışan tepkileri, ülkelerdeki siyaset, toplumsal eğilim ve çeşitli bölgesel/küresel ittifaklara göre şekillenmektedir. Örneğin, ABD’nin önemli ekonomik ve askeri müttefiklerinden birisi olan Kenya’nın gerginliğe yönelik tavrı, büyük ölçüde ülke çıkarlarını ön plana koyan reelpolitik dahilinde açıklanabilirken Uganda’nın saldırılara yaklaşımı İsrail ile sahip olduğu tarihsel ve kültürel bağlarla ilişkilendirilebilir. Ancak gelen açıklamalarla birlikte ortaya çıkan tablo, kıtada Hamas-İsrail çatışmalarına yönelik yaklaşımlarda ciddi bir bölünme olduğunu ortaya koymaktadır.
İsrail’in 2020 yılında Körfez ülkeleriyle (BAE, Bahreyn) başlayan ve Kuzey Afrika’da Fas ile devam eden normalleşme girişimlerinin Afrika ülkelerine yayılma eğiliminde olduğu bilinen bir gerçektir. Bilhassa dönemin İsrail İstihbarat Bakanı ve şimdiki Dışişleri Bakanı Eli Cohen’in 2020 yılında Çad’ın ardından Nijer ile ilişkilerin normalleşmesi noktasında gizli temasların başladığını açıklaması, İsrail’in Afrika’ya olan ilgisini göstermektedir. Son olarak 2 Ağustos 2022 tarihinde Çad Cumhurbaşkanı Muhammed İdris Debi, İsrail’i ziyaret ederek Çad’ın İsrail Büyükelçiliği’ni açmıştı. Kısa bir süre sonra ise Dışişleri Bakanı Cohen, Sudan’ı ziyaret etmiş ve iki ülke arasında imzalanacak barış anlaşmasının detaylarını görüşmüştür.
Diğer taraftan Afrika’da Hamas-İsrail çatışmasından hareketle Filistin davasına bağlılık ve İsrail karşıtlığı, her ne kadar devlet düzeyinde tam anlamıyla kendine yer bulmasa da kıtadaki Müslüman ya da Arap çoğunluklu devletlerdeki toplumsal tabanda önemli bir karşılığa sahiptir. Takip eden süreçte İsrail’in Gazze’deki hava saldırılarını artırması ve sivil yaşam üzerinde olumsuz etki bırakan insan haklarına aykırı uygulamalarla (elektrik, su kesintileri vd.) Filistin halkını sindirmeye çalışması, Afrika’daki halklar nezdinde İsrail karşıtlığının tırmanmasına yol açarak karar vericiler üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturabilir. Tüm bunlar birleştiğinde, İsrail’in son dönemde Libya’da yediği darbenin ardından Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika’daki normalleşme adımlarının da sekteye uğrayacağı ve Afrika’daki etki alanının daralacağı söylenebilir.
Bunun yanında BM içinde Asya ve Pasifik grubundan (55 üye) sonra 54 üye devlet ile en kalabalık ikinci bölgesel grup olan Afrikalı devletler, ilerleyen tarihlerde İsrail’in Filistin’e yönelik uluslararası hukuk ilkelerine aykırı şiddet eylemlerinin meşru bir zemine oturtulma kampanyalarında Tel Aviv yönetimi için önemli bir araçtır. Öyle ki İsrail’in Afrika açılımında Afrikalı devletlerin BM’deki niceliksel etkisi, diplomatik ve siyasi destek açısından oldukça kritiktir. Ancak mevcut Hamas geriliminde ABD’nin mutlak desteğini arkasına alan İsrail’in uluslararası platformlarda Afrikalı ülkelerin desteğine ihtiyaç duyup duymadığı tartışma konusudur.
Sonuç olarak Hamas-İsrail çatışmasına yönelik Afrika’daki devletlerin içinde olduğu bölünme ve söylemsel ayrışma, en azından kısa-orta vadede Afrika Birliği (AfB) ya da belli başlı ülkelerin çatışma çözümü kapsamında arabulucu sıfatıyla süreçte rol almasını sınırlı seviyede tutmaktadır. Ayrıca İsrail’in Gazze’ye yönelik katı müdahalesi, farklı ajanda ve motivasyonlara sahip devletler açısından farklı reaksiyonlar doğursa da pek çok araştırmaya göre Afrika’daki toplumlar nezdinde artan bir İsrail karşıtlığından söz etmek mümkündür.