İsrail’in Gazze’deki soykırıma varan saldırıları üç ayı geride bıraktı. Gazze’nin direniş cephesi ve halk direnç noktasında moral üstünlüğünü hala elinde tutuyor, insani ihtiyaçların tükenmek üzere olması ise Gazze’nin en büyük sorunu olarak gün yüzüne çıkmaya başladı. Gazze’nin son durumuna bakacak olursak; kıtlık, hastalık, susuzluk, ilaç ve tıbbı ekipman eksikliği, yemek dağıtım alanlarında ellerinde kaplarla dolaşan yüzlerce küçük çocuk ve yemek yapmak için ot toplamaya başlayan Filistin halkı.
Yeni doğum yapmış anneler bebeklerine gerektiği gibi bakamıyorlar çünkü kendileri çok aç ve zayıflar. Derme çatma yemek dağıtım merkezlerine gitmeye gücü yetmeyen yaşlılar, çadırlarda ya da barınaklarda kalıyor ve birinin yarım ekmek getirmesine muhtaç durumdalar. Acilen 5 bin yaralının tedavi için yurt dışına çıkarılması gerekiyor. Barınma merkezlerinde 350 bin bulaşıcı hastalık vakası tespit edilmiş durumda. 700 binden fazla çocuk, ve 50 bin hamile kadın, ilaca bağımlı kronik hastalar ve binlerce yaralıya acil sağlık hizmeti sağlanması gerektiği gelen bilgiler arasında. Açlık, susuzluk ve ilaç sorunu büyüyor. Bulaşıcı hastalıklar havalar ısınınca daha vahim bir hal alacak. Gazze’nin insani yaşam koşulları insanların dayanma sınırını artık zorlamakta.
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirmek istediği plan; sivil nüfusun tamamen insani yardıma bağımlı kalmasını sağlamak. İş gücünün sıfırlanması Gazze›deki tarım arazilerinin yüzde 60›ını güvenlik amaçlı tampon bölgesi haline getirmektir. İsrail kesinlikle Gazze’nin canlı cansız tüm nesnelerinin etnik temizliğe tabi tutulması gerektiği konusunda fiili bir durumu gerçekleştirmeye çalışıyor. İsrail, askerlerini çektiği bölgelere yoğun bombardıman yaparken El Kassam tugayları İsrail askerlerini son nefesine kadar vurmaya kararlı. İsrail ise Gazze’deki sivilleri vurmaktan yorulana kadar bu asimetrik savaşa devam edecek gibi görünüyor. Saldırıların ikinci aşaması güneyin yerle bir edilmesi. Aslında İsrail’in en büyük planı Gazze’yi kuzey ve güney olarak bölmekti. Fakat işler hiç de istediği gibi yürümüyor.
İsrail’in dört elle sarıldığı plan sadece havadan ağır bombardımanlar ve Gazze’nin yaşam alanlarını yerle bir ederek insanları aç susuz ilaçsız bırakarak göçe zorlamaktır. Gazze üç aydır başarılı bir askeri direniş sergilerken, halkın zorlandığı tek gerçek Mısır kapısının ekmeğe, suya, ilaca kapalı olmasıdır. Netanyahu bazı bölgelerden güçlerin kısmen geri çekerek operasyonların 2024 yılı boyunca havadan devam etme planıyla Mısır kapısını kontrolünde tutarak halkın fiziksel ve ruhsal direncini çökertip kısmen göçe zorlamayı düşünüyor. Gazze yaşadığı katliam ile tarihte eşine çok az rastlanmış bir yalnızlık ve çaresizlik ile karşı karşıya. İsrail savaş kabinesinin bakış açısı çok net “Gazze’ye su, yakıt ve yiyecek girmemeli, Gazze’de kalan herkes öldürülmeli.” Gazze’deki direniş, İsrail tarafından mental bir yorgunluğa sürükleniyor. Gazze için tek kurtuluş Mısır kapısının insani yardıma açılmasıdır. İslam İşbirliği Teşkilatının tekrar insani yardım (durumu) merkezli acil toplanmasını sağlamak gerekiyor.
7 Ekim 2023’te başlayan süreç İsrail’in son savaşının, Gazze’nin ise son direnişi olarak okunmalıdır. 1967 ve 1973’te Filistin’in komşu Arap ülkeleri birlik olup İsrail’e saldırma cesaretini gösterirken bugün sahip olduğu büyük silah ve para gücüne rağmen kardeşlerinin katledilişini izlemeleri büyük bir trajedidir. Büyük bir soykırımla karşı karşıya kalan Gazze’nin 2 milyon cesur ve sabırlı insanı İslam ve Batı dünyasına da güzel örnekler sunuyor. İsrail ve ABD medyası Hamas’ı soykırımın ilk günlerinde DEAŞ ile aynı kategoriye mahkum etmek istedi. İlerleyen günlerde Hamas’ın elinde bulunan rehinelerin videolarını servis etmesi ve esir takası sırasındaki rehinelerin Hamaslı askerlerle kurdukları beden dili ve duygusal görüntüleri çok dikkat çekiciydi. Rehinelerin yaşlı, çocuk ve sağlık sorunları olanlar ile yakından ilgilenmeleri onlarla hayatı boyunca unutamayacakları duygusal ve zihinsel bağlar kurmaları İsrail’de ve batıda Hamas’ın ideolojisini merak konusu haline getirmiştir. Rehinelerin evlerine döndükten sonra medya üzerinden yaptıkları açıklamalar Hamas’ın psikolojik harp sanatının en güzel uygulamaları olarak algılansa da aslında Hamas’ın ideolojisi, popülaritesi ve pozitif algısı dikkat çekici boyutlarda. Hamas uyguladığı direniş metodu ve savaş hukuku ile Batı dünyasında ve İsrail toplumunda İslamofobi oluşturmak için uyguladıkları algı operasyonlarını boşa çıkarttı.
Gazze direnişi batıda ırkçı partilerin yürüttüğü politikalar karşısında sessizliğe bürünen ve içe kapanan Müslüman toplumlara akademi, sivil ve siyaset çevrelerine de iyi bir fırsat sunmuştur. Avrupa’da yaşayan Asya, Balkan, Afrika, Ortadoğu ve Türk Müslüman diaspora toplumları için İslam’ın doğru anlaşılmasında ahlaki, kültürel ve siyasi manada yeni bir dilin inşasına ihtiyaç var. Filistin meselesi 1970’li yıllardan beri Batı dünyasında var olan bir desteğe ve saygınlığa sahiptir. Şimdi yeni ilişkilerin bina edilmesi ve geliştirilmesi çok daha önemli. Hamas yöneticilerinin 1980’li yıllarda Avrupa ve Asya ülkeleri üzerinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başlattığı lobi çalışmalarını daha aktif bir şekilde sürdürmeleri gerekiyor. Filistin meselesini insanlık ve özgürlük konusu olarak ön plana çıkarmaları önemli bir husustur. İran, Türkiye ve Arap dünyasından beklentilere gelince kısa vadede bu sorunu çözecek sihirli değneğe sahip değiller maalesef.
İran 1980’lerde gerçekten umuttu, fakat Arap dünyasının Suudi Arabistan ve Irak’ın (Saddam Hüseyin) Batı tarafından kullanılması ile düşülen mezhep tuzağından hala çıkılabilmiş değil. İran’ın Irak, Yemen, Lübnan ve Suriye Şii toplumu üzerinden Kudüs’ü kurtarma ve ABD ile savaşma stratejisi büyük yanlıştı. Hem Sünni dünyasını kaybetti hem de ABD’nin bölgesel katliamlarına cevap verme kabiliyetini köreltti. Türkiye ise küresel anlamda ekonomik ve siyasi gücü nispetinde Filistin davasına her zaman sahip çıkmış bir ülkedir. Fakat burada Filistin’in kaderini değiştirecek ana omurga Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Suriye ve Irak’tır. Arap ve İslam dünyası kendi rönesansını gerçekleştiremediği sürece Müslüman toplumların barış içerisinde özgürce yaşamaları kısa vadede zor görünüyor…