İnternet 1990’lı yıllardan itibaren ülkemizde de kullanılmaya başlamış ve kısa süre içerisinde neredeyse her kesimden bireylerin vazgeçemediği bir iletişim ağına dönüşmüştür. Sağlıklı internet kullanımının, kapsamlı bilgiye kolay ulaşmak, iletişim kurabilmeye olanak sağlamak özellikle çocuklara ve gençlere sunduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ama unutulmalıdır ki her şey karşıtıyla, olumsuzuyla vardır ve bu açıdan bakıldığında da sağlıksız internet kullanımı (internet bağımlılığı), özellikle çocukların birçok sorunla karşı karşıya kalmasına neden olacağı açıkça bellidir.
Sınırlama olmaksızın bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanımı, kişisel fotoğraf ve verilerin sürekli ifşası, çocukların arkadaşlarıyla olan sosyal ilişkilerini, okul başarılarını, fiziksel ve psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle internetin sağlıksız ve zararlı bir araca dönüştürülmemesi için ailelere en büyük görev düşmektedir. Peki, ama konukta, restoranda, bir alışveriş merkezinde hatta kendi evlerinde çocuklar sessiz olsun, kimseyi, özellikle de kendilerini rahatsız etmesinler diye onların ellerine akıllı telefon, tablet ve benzeri aygıtları veren aileler bu görevin ne kadar farkındadır? Gerekçesi ne olursa olsun telefon, tablet, hatta televizyon gibi araçların çocukları bilgilendirme ve eğitme amaçları dışında, onları meşgul edip sessizleştirme amacıyla kullanılması yani ebeveynlerin teknolojik cihazlara ‘’geçici dadı’’ rolü yüklemesi bu konuda yaptıkları/yapabilecekleri en büyük yanlıştır. Böylece rahat bir nefes aldıklarını, diğer işleriyle uğraşabileceklerini düşünen ebeveynler, çok masum buldukları bu davranışlarıyla çocukların dikkatlerini saatlerce bir alete odaklamalarına sebep olmaktadır. Aslında bu tutum, çocukların ileriki yaşlarında bir teknoloji bağımlısına dönüşmeleri yolunda atılan ilk adımdır. Evet, teknoloji gereklidir ama teknolojiye sınır koymak da özellikle genç yaş grubu için bir zorunluluktur. Buradaki sınırı aile bireylerinin çok doğru bir şekilde belirlemeleri gerekmektedir.
Bir diğer problemse, teknolojik aletlerin çocukların oyun alanlarına hatta yatak odalarına kadar girmiş olmasıdır. Günümüz koşullarında çok zor da olsa çocukların teknolojik aletlerle haşır neşir olmasını en aza indirgemeli ve bu araçları çocuklarımızın yatak odalarından mutlaka çıkartmalıyız. Burada tek bir sorun vardır: Çocukların ödevlerini nerede ve ne şekilde hazırlayacağı. Bu hazırlanış ille de teknoloji üzerinden yapılacaksa teknolojik araçları ortak yaşam alanlarına kaydırmalı, böylece kullanım şekli ve süresini göz hapsine almalıyız. Çocuklara bu yolla teknolojik aletlerin sadece ihtiyaç halinde ve ortak bir alanda kullanılabileceği, ihtiyaç hali dışında bu araçların uzun süre kullanılmaması gerektiği düşüncesi erken yaşlardan itibaren verilmiş olacaktır. Buradaki ayrımın ve sınırlamanın ebeveynler tarafından iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Nasıl olsa bu teknolojiler içerisinde büyümekteler, istedikleri süre ve şekilde bunları kullanabilmeliler, yaklaşımı ilerleyen yıllarda çocukta bağımlılık derecesine ulaşacak, onun kültürel yapısını, iletişim biçimini, çevresini, sosyal alanlarını, kendine ifade etme şeklini tümüyle kapsayabilecektir. Nitekim birtakım dijital oyunların etkisinde kalarak kendilerine ya da başkalarına zarar veren çocukların haberleri bu bağımlılığın sonuçlarına ilişkin en çarpıcı örnekler olarak basın yoluyla sık sık karşımıza çıkmaktadır.
Tüm bunlarla birlikte, unutulmamalıdır ki ebeveynler çocukların ilk rol modelleridir. Çocuklar evde ailelerinde ne görürlerse onu yapabilir ve doğru olduğunu düşünebilirler. Bu yüzden ebeveynler çocuk yetiştirirken ilk önce kendi davranışlarına dikkat etmelidir. Örneğin, aileler evde akşam yemeğinden sonra telefon, bilgisayar gibi teknolojik aletlerde saatlerce vakit geçirmek yerine, aile fertleriyle birlikte o günün ufak bir değerlendirmesini yapabilir, kitap okuyabilir ya da film izleyerek çocuğa başka alışkanlık kazandırabilmenin yolunu açabilirler. Bunun için öncelikle ailelerin kendilerinin bu davranışı sergilemeleri gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki çocuklarımızın aklında onlara söylediklerimiz değil eylemlerimiz kalır ve eylemlerin inandırıcılığı, sözcüklerin ikna gücünden çok daha fazladır. Ayrıca kendimizin yapmadığını, yapamadığını çocuklarımızdan istememiz ne derece doğru olur sizce?