“Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi. Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi. Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın!”
Birinci Cihan Harbi’nden mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti’nin toprakları, Mondros Mütarekesi ile işgal edilir. Mütareke yüzünden orduları terhis edilen devlet yerine, bizzat Türk milleti, Kuva-yı Milliye güçleriyle işgale karşı direnişler başlatır. Bu dağınık ve parçalı direniş hareketleri, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi ile büyük bir şemsiye altında toplanmaya başlar. Büyük Millet Meclisi çatısı altında müstakil bir biçimde yanmaya devam eden hürriyet ateşi; İnönü muharebeleriyle birlikte çok daha alevlenir. Kütahya-Eskişehir savaşlarındaki mağlubiyet her ne kadar moralleri bozsa da Polatlı’ya çekilen Türk ordusunun Sakarya Muharebesi ile elde ettiği başarı umutsuzluk bulutunu tamamen dağıtır. Savunmaya mecbur bırakılan işgalci Yunan ordusunu vatan topraklarından atmak için artık tek bir hamle kalır. Bu hamle Büyük Taarruz ile gerçekleşir ve düşman, işgal ettiği topraklardan sökülüp atılır.
MİLLETTEN İSTENEN SON FEDAKARLIK
Sakarya’da kazanılan büyük zafer, umutları yeşertmişse de daha henüz hiçbir şey bitmemiştir. Sırada işgalcilere vurulması gereken son büyük darbe vardır. Büyük zaferden sonra Büyük Millet Meclisi’ne Sevr’in biraz değiştirilmiş hali teklif edilse de milletin iradesinden yükselen ses red cevabı olur ve hedefin yalnızca Misak-ı Milli hudutları olduğu bir anlamda beyan edilir.
Mustafa Kemal Paşa, Sakarya’dan hemen sonra taarruz fikrini ifade etse de pek çok komutan imkanların yetersiz olduğunu ifade eder. Neticede büyük saldırı, bir yıl tehir edilir. Yaklaşık 200 yıldır amansız savaşlar veren Türk milletinden son bir kez fedakarlık istenir. Almanya, İtalya ve Fransa’dan ücreti mukabilinde silahlar alınır. Yine Sovyetler silah ve finans desteği verir. İttihat ve Terakki mensuplarının savaş öncesinde yapılandırdıkları bazı yeraltı örgütleri, Yunan cephanelerinden çaldıkları mühimmatı Anadolu’ya taşır. Seferberlik devam ederken taarruz için hazırlıklar Haziran 1922’de başlar. Mustafa Kemal Paşa, büyük taarruz için Şuhut’taki Hacı Veli Konağı’nda 24 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutan İsmet Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile son toplantıyı yapar. Vakit, düşmanı yurttan atma zamanının geldiğini işaret eder. Taarruz, Yunan ordusunun en tahkim edilmiş cephesi Afyon hattından yapılacaktır.
TÜRK TARİHİNDE AĞUSTOS ZAFERLER AYIDIR
Ağustos ayı, Türk milletinin ‘zaferler ayı’ olarak nitelediği bir zamandır. Anadolu’yu yurt tutuşumuzun tarihi de, en büyük zaferlerimizden birisi olan Mohaç Muharebesi de Ağustos ayında kazandığımız galibiyetler arasında yer alır. Bu zaferlere nispet edercesine büyük taarruz, 26 Ağustos sabahı 05.30’da, yani Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı günden 851 yıl sonra başlar. Türk topçusunun atışlarıyla şaşkınlığa uğrayan işgal ordusu, Fahreddin Paşa’nın 5. Süvari Kolordusu ile Ağır Dağı üzerinden yaptığı yıldırım baskınıyla idare ve otoritesini büyük oranda kaybeder. Taarruzun başladığı günün sonunda büyük bir önem arz eden Tınaztepe ele geçirilerek işgalcilere büyük bir darbe vurulur. Hakim tepeleri kaybeden düşman, büyük bir meydan muharebesine mecbur bırakılır. Türk kurmay heyetinin de amacı, Yunan ordusunu bir meydan muharebesinde tamamen imha etmektir.
Bu amaç doğrultusunda 30 Ağustos’ta başlayan Dumlupınar/Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile düşman tam olarak imha edilir. İşgal kuvvetlerinin birinci ordu komutanı General Trikopis ve pek çok Yunan kurmayı, Çal Köy’de esir edilirken dağılıp kaçmakta olan “bakiyetüsseyf” yani kılıç artıkları, terk ettikleri yerlerde mühimmatlarını bırakırken bölgeleri de adeta yangın yerine çevirirler. Türk ordusu peyderpey geri aldığı bölgelerde asayiş ve düzeni sağlarken, işgalciler İzmir yönüne doğru kaçarlar. Öncü süvari birlikleriyle düşman takip edilir. Bu takip sonucunda sevk ve idare salahiyetini tamamen yitirmiş olan Yunan ordusuna karşı Türk ordusu, 9 Eylül’de İzmir’e girer. İzmir’de hükümet konağı ve askeriyeye Türk bayrağı yeniden çekilir. Akabinde ilerleyen ordu, Bursa’yı da teslim alır. Bursa’nın geri alınmasıyla birlikte Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsünün üzerindeki ‘püşide-i siyah’ da kaldırılır.
“BU SON ORDUSUDUR İSLAM’IN!”
Türk ordusunun Çanakkale önlerine geldiğini gören Fransızlar, burayı terk edince hedef İstanbul haline gelir. İstanbul’un çevrelenmesinden sonra dominyonlarından asker talebinde bulunan İngiliz General Harrington, işgal için adeta kumanda ettikleri Yunan ordusunun hezimeti sonucunda Mustafa Kemal Paşa’ya müracaat edecektir. Nitekim görüşmeler sonucunda Mudanya Mütarekesi ile çatışmalar durur. İstiklal Harbi’nin askeri cephesi böylelikle kapanır ve diplomasi zemininde yeni bir mücadele başlar. Lozan görüşmeleriyle süren bu mücadele, cumhuriyet Türkiye’sinin doğumuna vesile olacaktır. Büyük Taarruz ise; M. Birgen’in ifadesiyle “Kuyruğu kopmuş, kulağı düşmüş, bacağı kırılmış postu şerha şerha olmuş bir kurt gibi dişini tırnağına takmış ama mücadeleden vazgeçmemiş…” bir milletin, hürriyete olan inancını göstermiş ve adını tarihe büyük bir zafer olarak altın harflerle yazdıracaktır.
Bizzat milletin kendisi tarafından meydana getirilmiş bir ordunun bizzat millet olarak yazdığı bu destana ilişkin pek çok edebi eser kaleme alınır. Ancak Büyük Taarruz ile özdeşleşen en güzel satırlar şüphesiz ki annesinin ak sütü gibi pak olan Yahya Kemal’e aittir: