Emek, ekonomik değer olarak ilk insanla birlikte ortaya çıktı. Ancak emek hakkı, emekçilerin kitleler halinde çalıştırılması, emeğin ekonomik değer olarak mübadele bahsine dahil olması gibi konular dünyanın gündemine Sanayi Devrimi ile geldi. Sanayi Devrimi, İngiltere’de 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında gerçekleşen bir dizi teknolojik gelişme ve ekonomik değişimlerin bir sonucu olarak başladı. Bundan sonra sermaye-emek çatışması kapitalist ülkelerden tüm dünyaya yayıldı.
Günümüze kadar 1 Mayıs hep farklı tanımlarla gündeme geldi. Kutlama, hak arama yanında mücadele ve protesto günü olarak işçi kesimlerinin toplandığı, ideolojik yönü öne çıkan bir gün olarak da ifade edildi.
İşçiler ABD ve İngiltere başta olmak üzere Sanayi Devrimi’ni yaşayan ülkelerde çok olumsuz koşullarda çalışıyordu. Kapitalizmin baskısındaki işçiler günde 17 saate kadar çalışmaya zorlanıyordu. Bu yüzden çalışma saatleri konusunda işçiler ve işveren arasında çok sayıda anlaşmazlık ortaya çıktı. İşçiler bu durumu onlarca yıl protesto ederek çalışma saatlerini düşürmeyi başardı. Bu bağlamda tarihe geçen en önemli olay “Günde 8 saat çalışma” sloganıyla 1886’da Şikago’daki tekstil işçilerinin 1 Mayıs’ta kitlesel gösteri yapmaya başlamalarıyla vuku buldu. Birkaç gün süren gösteriler sırasında 3 Mayıs’ta ABD polisi ateş açarak 4 işçinin ölmesine yol açınca hak arayışı kana bulandı. 4 Mayıs’ta ise Haymarket Meydanı’ndaki patlamada 7 polis ve 4 işçi öldü. Tutuklanan işçi liderlerinden 4’ü hemen asıldı.
“Haymarket trajedisi” olarak tarihe geçen bu olaylar 1889’da Paris’te toplanan II. Enternasyonel’de gündemin baş konusu oldu. 1 Mayıs emekçiler günü olarak ilan edildi. 1890’da ilk kez 1 Mayıs işçi bayramı olarak kutlanmaya başladı.
İslam’da işçilik konusunda “ücret karşılığı iş yapmak” ilkesi temel alınmıştır. Dolayısıyla, İslam hukukunda işçi kavramı çok geniştir. Buna göre, bahçıvandan dadıya, fabrika çalışanından avukat, doktor, öğretmen ve valiye kadar özel sektör veya kamuda ücret karşılığı belli bir iş veya görev yapan herkes “işçi” kavramı dahilindedir. Bu yüzden, 19. yüzyılda işçi kavramı tartışılırken Mecelle işçiyi “hizmetini kiraya veren kimse” olarak tarif etti.
Osmanlı Devleti zamanında 1 Mayıs kutlamasına ilişkin 1906 yılında başlayan bir süreç oluştu. Bu konuda öncü çalışmalar yapan Mehmet Ö. Alkan, II. Meşrutiyet’in sağladığı özgürlükçü ortamın etkisiyle 1909’da Selanik ve Üsküp’te kitlesel toplanma şeklinde ilk 1 Mayıs kutlamasına değinir. 1911 ve 1912’de kutlanan 1 Mayıs, Balkan Savaşları’nın ve Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle kitlesel gösteri şeklinde yapılamasa da gazete ve dergilerde bu gün anılmıştır.
Günümüzde işçi sendikalarının 1 Mayıs afişlerinde de 1909 yılı milat olarak alınmıştır. Bu sendikaların 1 Mayıs 2009’daki kutlamalarında 100 yıl teması vurgulanarak; “Selanik’ten İstanbul’a (1909-2009)”, “100 Mayıs”, “1 Mayıs’ın 100 yılı” gibi başlıklarla işçilerin mücadelesi anlatılmıştır.
1919-1921 yılları arasındaki 1 Mayıs günlerinde işçiler, İstanbul’un işgal atında olmasına aldırmadan hürriyet ve istiklal mitingleri yaptı. 1922’ye gelindiğinde -İstanbul ve İzmir’den sonra- Ankara’da ilk kez 1 Mayıs kutlandı.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra, 1925’te Şeyh Said isyanı çıkınca Takrir-i Sükûn Kanunu uyarınca her türlü toplantı yasaklandığından kitlesel bir şekilde 1 Mayıs günü kutlanması yasaklandı ve 1976 yılına kadar kutlama yapılmadı. 1 Mayıs 1976’da Taksim Meydanı’nda uzun bir aradan sonra ilk kez miting yapan DİSK oldu. Kürsüdeki konuşmasında DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, “52 yıldan beri ilk defa 1 Mayıs’ı işçi bayramı olarak kutluyoruz” diyerek bir gerçeği ifade etti.
Taksim’de 1977 yılındaki 1 Mayıs kutlamalarına 350-400 bin kişi katıldı. Miting konuşmaları yapılırken alanı çevreleyen binalardan ateş sesleri geldi. 34 kişi hayatını kaybederken 200 civarında yaralı vardı. Miting meydanında sonradan yapılan delil toplama esnasında 2 bin kadar boş mermi kovanı bulundu. Ancak, vefat edenlerin sadece 5 tanesi kurşun yarası almıştı. 29 kişi yaşanan panik sırasında ezilerek hayatını kaybetti. Kurşun yaralarına sebep olan failler yıllar süren araştırmalara rağmen bulunamadı. Bu yüzden 1977 1 Mayıs’ı, tarihe kanlı bir matem günü olarak geçti. Bundan sonra yapılan her 1 Mayıs kutlaması bu kanlı olayın gölgesinden kurtulamadı. Her yıl 1 Mayıs günü geldiğinde Türkiye’de yeni bir kanlı gün olmasın diye işçiler, işçi aileleri, işçi temsilcileri ve hükümet yetkilileri derin bir endişeye kapıldı.
1980 öncesinin en önemli siyasi figürlerinden Bülent Ecevit 1 Mayıs 1977’de meydana gelen kanlı olayın faili olarak, zaman zaman “derin devlet”, “kontrgerilla” tanımları yaparak yasa dışı yapılanmaları suçladı. Devrin Başbakanı Süleyman Demirel ise 1 Mayıs’ı endişe, korku ve şiddet günü olarak değerlendirdi, göstericilerin ellerindeki Marx, Engels ve Lenin posterlerini “komünistlerin gölgesine girmek” şeklinde yorumladı.
Ertesi yıl, Taksim Meydanı’na toplanan halk yine yüzbinlerle ifade edildi. 1977 yılındaki kanlı olayın faillerinin bulunması miting alanında en çok seslendirilen slogan oldu. Anarşi olaylarının yoğunlaştığı 1979 yılında izinli olarak DİSK’e bağlı işçilerin katıldığı 1 Mayıs kutlaması İzmir’de yapılırken, Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Mayıs’ta sokağa çıkma yasağı ilan ettiği için o yıl kutlamalar İstanbul’da yapılamadı. Kutlama amacıyla sokağa çıkan çok sayıda insan tutuklandı.
12 Eylül 1980 Darbesi, 1 Mayıs’ı yasakladığı için uzun süre yasal olarak kutlamalar yapılamadı. 1989 yılında yasaklara rağmen Taksim Meydanı’na yürümek isteyen göstericilerden biri hayatını kaybetti. Tekrar 1977 yılının acıları hatırlandı. Aradan iki yıl geçtikten sonra, 1980 darbesinden sonra, ilk yasal 1 Mayıs mitingi İzmir’de yapıldı. Soğuk Savaş bitmiş ve SSCB dağılmıştı. Kapitalizme karşı mücadele eden sosyalizmin merkezi olarak görülen Moskova orak çekiçli kızıl bayrağı gönderden indirmişti. Ama dünyada işçi sınıfının hak mücadelesi sürüyordu. Bu gelişmeler bağlamında 1992 yılında Ankara’da bir araya gelen üç büyük işçi sendikası 1 Mayıs gününü işçiler ve tüm ulus için bir bayram günü gibi kutlamak noktasında çok önemli bir adım attı. DİSK, Türk-İş ve Hak-İş tarafından başlatılan bu olumlu gelişme 1993 yılında meydanlara da yansıdı. Meydanları ortaklaşa dolduran sendikalar, 1977’den sonra en kapsamlı mitinglerini 1996 yılında yapmak istedi. Ancak çıkan olaylarda yine can kaybı oldu ve üç kişi vefat etti. 1998 yılında İstanbul Çağlayan Meydanı’nı dolduran işçiler demokrasi sloganları attı. 1980 darbesine karşı ilk kez yaygın bir şekilde tepki verildi. Düzenleme komitesi işçi sendikalarının geniş temsiliyle oluşturulmuş ve program Taksim Atatürk Anıtı’na işçiler adına “1 Mayıs” yazılı çelenk konmasıyla başlamıştır. Daha sonra asıl miting yeri olan Çağlayan Meydanı’na çıkan yollarda kortejler oluşturularak program sürdürüldü.
2003 yılındaki kutlamalara damgasını vuran konu, ABD’nin Irak’ı işgal etmesiydi. Çok sayıda STK ve sendikanın katılımıyla oluşan “Irak’ta Savaş’a Hayır Platformu” 1 Mayıs kutlamalarında öncü oldu. ABD’nin işgali sert bir şekilde protesto edildi. Bu anlayış birliği 2004 yılında da meydanlara yansıdı. İşçi Konfederasyonları alanları ortaklaşa doldurarak 1 Mayıs’ı bayram havasında kutladı.
2004 yılındaki kutlamalarda Taksim Meydanı’nda toplanmaya izin verilmedi. 2005 ve 2006’da 1 Mayıs Kadıköy Meydanı’nda yapıldı. 2007’de hükümetin tedbirlerine rağmen birkaç bin işçi meydanda buluşmuştu. 2008 yılına gelindiğinde, 1 Mayıs için güvenlik tedbirlerini artıran hükümet Taksim Meydanı’nda toplanmaya izin verdi. Bu kez de sendikalar hükümetin aldığı tedbirleri protesto ederek Taksim’e çıkan sokaklarda yürüyüşler yaptı. Alınan güvenlik tedbirleri etkili olmuştu ama buna rağmen, çıkan olaylarda can kaybı yaşanmasa da bazı yaralanmalar meydana geldi.
2009 yılında, TBMM tarafından kabul edilen kanun ile 1 Mayıs, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak resmi tatil ilan edildi. 2009’da bayram havasında kutlanan 1 Mayıs’ta 5 binden fazla kişi Taksim Meydanı’nda toplandı. 2010 yılındaki 1 Mayıs ise sendikaların ortaklaşa yaptığı bir organizasyon ile yaklaşık 200 bin kişinin katılımıyla Taksim Meydanı’nda kutlandı. 2011 ve 2012 yıllarında da 1 Mayıs bayram havasında Taksim Meydanı’nda kutlandı.
2013 yılında Taksim Meydanı’nı Yayalaştırma Projesi sebebiyle yapılan inşaat çalışmaları 1 Mayıs’ın orada kutlanmasını engelleyecek ölçüdeydi. Ayrıca, Yenikapı ve Maltepe’de inşa edilen yeni miting alanları büyüklük açısından Taksim Meydanı’ndan birkaç kat daha büyüktü. Bunu gerekçe gösteren hükümet, Taksim’e gitmek isteyenlere izin vermedi. Yer yer polisle karşı karşıya gelen göstericiler bazı yerlerde arbede çıkmasına neden oldu. 2014 ve 2015 yıllarında valilik miting için Yenikapı ve Maltepe meydanlarını adres gösterdi. Taksim Meydanı’nda toplanmak isteyen göstericiler arasında yaralananlar oldu.
2016 yılında 1 Mayıs kutlaması için sendikalar kendilerine önerilen Bakırköy Meydanı’nda toplandı. 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü darbe girişimi bastırıldıktan sonra hükümet asayiş ve kamu düzenini sağlamakta geçmişe nazaran çok daha elverişli bir konuma kavuştu. 1 Mayıs günü, 2018’de Maltepe Meydanı’nda, 2019’da ise Bakırköy Halk Pazarı Meydanı’nda kutlandı. Bu meydanlarda yapılan 1 Mayıs kutlamaları yurdun çeşitli kentlerinde ve çeşitli meydanlarında binlerce emekçinin katılımıyla geçmişin acı günlerinden uzak bir şekilde bayram havasında yapıldı. 2020 ve 2021’de pandemi nedeniyle kutlama yapılamadı. 2022 yılında ise “İş, Ekmek, Özgürlük” sloganlarıyla emekçiler İstanbul’da Maltepe, Ankara’da Tandoğan ve İzmir’de Gündoğdu meydanlarını doldurdu.
1 Mayıs kutlamalarının Türkiye’deki geçmişi, dünya genelindeki 1 Mayıs kutlamalarından bağımsız değildir. 1917 Bolşevik Devrimi ile Rusya’da Sovyetler Birliği’nin kurulması, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar geçen Soğuk Savaş dönemi boyunca Batı Bloku ve Doğu Bloku gibi iki kutba ayrılan dünya, hemen her bölgesinde sosyalizm yanlısı ve sosyalizm karşıtı güçlerin çatışmalarına sahne oldu.
Bu büyük ölçekli tarihsel dinamikler, dünya genelinde ve Türkiye’de 1 Mayıs kutlamalarının gerçekleşme şekillerini kökten etkiledi. Soğuk Savaş sürecinde, komünizm ve SSCB taraftarı olmak anlamında yorumlanan 1 Mayıs kutlamaları, komünizm karşıtı rejimlerin çeşitli yasaklarına ve baskılarına muhatap oldu.
Türkiye’de özellikle “Emek ve Dayanışma Günü” olarak resmi tatil ilan edildiği 2009 yılından sonra 1 Mayıs günlerine karşı ideolojik yaklaşımların yerini liberal bakışlar aldı. Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak işçi temsilcileri de söylem değişikliğine giderek, işçilerin haklarını savunmak noktasında kendilerini yenilemiş, işverenler ve hükümet ile ilişkilerini de buna göre yeniden kurmaya çalışmışlardır. Böylelikle işçiler hak ettiklerini elde etmek ve üretimdeki güçlerini sergilemek bağlamında, 1 Mayısları bayram gibi kutlamaktan geri kalmadı. Dileğimiz odur ki; eski acılar tekrarlanmasın, 1 Mayıs’lar hep bayram havasında kutlansın çünkü alın terine ve emeğe saygı duymak, en geniş dairede emekçilerin hak ve hukukunu korumak demektir…