Aksa Tufanı, Hamas liderliğindeki Filistin direnişinin, işgalci İsrail’in Biden yönetiminin desteğiyle Filistin davasını tasfiye etme ve Filistin halkının haklarına yönelik ihlallerine doğal bir tepki olarak oluştu. 7 Ekim operasyonu ortada hiçbir sebep yokken gelişi güzel gelişen bir vaka değildir. Filistin halkının yıllardır karşı karşıya kalmış olduğu zulüm silsilesine bir tepki olarak doğmuştur. Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırılar ve siyonist rejimin Mescid-i Aksa’yı peyderpey yıkmaya yönelik girişimleri, Batı Şeria’nın neredeyse tamamının Siyonist rejimin ilhakına maruz kalması ve her geçen gün yeni yerleşim yerlerinin inşa edilmesi, Gazze’nin 17 yıldır amansız ve acımasız bir ablukaya maruz bırakılması ve binlerce Filistinlinin haksız ve hukuksuz yere Siyonist rejim zindanlarında tutulması gibi etkenler, Filistin direnişinin bu operasyonu başlatmasının nedenleri arasında sayılabilir.
Filistin direnişi, tarihinde benzerine az rastlanır bir operasyon gerçekleştirmiştir. İşgalci İsrail ise, Gazze’de sivilleri öldürmekten ve sivil altyapıyı yok etmekten başka hiçbir şey yapamamıştır. İşgal ordusu benzeri görülmemiş bir direnişle karşılaşmıştır. Bu insanüstü direniş, işgal devletinin askeri anlamda hiçbir başarıya ulaşamamasını beraberinde getirdi. Gerçekten de işgalci İsrail›in 7 Ekim›de yaşamış olduğu başarısızlık ve yenilgi, her geçen gün katmerleşmekte ve yeni bir yenilgiye doğru adım adım ilerlemektedir. Filistin halkının ve direnişinin ortaya koymuş olduğu sebat ve kararlılık hiçbir maddi gücün galebe çalamayacağı olağanüstü manevi bir disiplindir. Savaşın başından beri yaklaşık 400 şehit veren Batı Şeria da işgalci İsrail›in hiç tahmin edemeyeceği bir evreye girecektir. Gazze›de almış oldukları yenilginin aynısını Batı Şeria'da da yaşayacaklardır.
Dünyanın ve bölgenin en güçlü ordularından biri olarak addedilen işgal ordusu, saatler içerisinde aciz bırakılmıştır. Birkaç saat içerisinde dünyanın en gelişmiş teknolojik cihazlarıyla ve son teknoloji ile donatılan ve Gazze ile işgal toprakları arasında set görevi gören savunma duvarında mücahitlerin geçişi için birçok gedik açılmıştır. Aynı şekilde sınır boyunda bulunan ve 12 askeri üsten oluşan Gazze Tümeni birkaç saat içerisinde etkisiz hale getirilmiştir. Savaşın 115. gününü geride bırakırken işgal ordusunun kayıpları; 1000’den fazla askeri araç, binlerle ifade edilen ölü, sakat ve yaralı olarak ifade edilmektedir. Her geçen gün işgal ordusu, telafisi olmayan kayıplar yaşamaktadır. 17 yıllık bir muhasara ve mütevazı imkanlar ile yürütülen bu mücadele, tarih kitaplarına altın harflerle geçecektir. Bu savaşın kazananı Filistin halkı olacaktır. Zaferler bedelsiz gelmez ve Filistin halkı bu bedeli her gün ödemektedir.
Netanyahu şu an bir sağa bir sola yalpalamakta, ordusunun hala bir kazanım elde edememiş olması, onu daha çok sivil katliamlar yapmaya sevk etmektedir. Fakat bu işin sonunda Netanyahu ve hükümeti bu başarısızlıklarını itiraf etmek mecburiyetinde kalacaklardır. İşte o gün kendi halkları ile aralarında tam anlamıyla bir kriz yaşanacaktır. Netanyahu hükümeti savaşın başından beri ortaya koyduğu hiçbir hedefe ulaşamadı. Günün sonunda işgalci İsrail, Hamas’ın belirtmiş olduğu şartları kabul edip masaya oturmak zorunda kalacaktır.
Dünyanın süper gücü olarak adlandırılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve neredeyse bütün Batı bloku ülkeleri de savaşın ilk gününden beri kesintisiz bir şekilde Siyonist rejimi desteklemektedirler. Gelinen süreçte ise küçücük bir kara parçası olan Gazze’ye karşı uluslararası bir koalisyon fikri tartışılmaktadır. Fakat bugünlerde birçok katliama imza atan işgalci İsrail sanık sandalyesindedir ve Uluslararası Adalet Divanında yargılanmaktadır. Artık dünya hakları Filistin meselesine çok daha duyarlı. Bu savaş sadece Filistin’de veya bölgemizde değil tüm dünyada dengeleri değiştirecektir. Şu da bir gerçektir ki bugün Uluslararası Adalet Divanındaki sanık sandalyesinde İsrail ile birlikte Biden yönetimi de oturmaktadır. Çünkü bu katliamların sorumlularından biri de ABD’dir.
Direnişin dahiyane bir şekilde planlayıp kusursuz bir şekilde sahada tatbik ettiği 7 Ekim operasyonu ile alakalı bir takım spekülasyonlar ortaya atılmıştır. Bunlardan biri de 7 Ekim’in İsrail’in göz yumması ile gerçekleştirildiği iddiasıdır. Gerçekten bu çok gülünç bir iddiadır. Siyonist rejim tarihi boyunca hiç bu kadar zor durumda kalmamış, dünya çapında hiç bu kadar rezil rüsva olmamıştı. Saatler içerisinde bir avuç Mücahit tarafından koca tümenleri yerle yeksan edildi. Günler içerisinde yüzbinlerce yerleşimci Siyonist oluşumu terk etmek zorunda kaldı. İşgalci yerleşimcilerin yöneticilerine güveni sıfır seviyelerine indi. Tüm bunlar ışığında böyle bir iddiada bulunmak eziklik psikolojisinin tesiri değilse de mücahitlerin çalışmalarına ihanettir. Bu anlatı, İsrail işgalinin uğradığı yenilginin imajını telafi etmek ve Filistin direnişinin başarısını küçümsemek içindir.
Bu iddialardan biri de 7 Ekim operasyonun bölgedeki kimi ülkelerin talimatı ile gerçekleştiği iddiasıdır. Filistin direnişinin müttefikleri de dahil olmak üzere tüm taraflar, Aksa Tufanı Operasyonu’nun tamamen Filistinliler tarafından planlandığını ve yürütüldüğünü birçok platformda ifade etmiştir. Hamas’ın bölgedeki diğer direniş gruplarıyla ilişkileri vardır fakat Hamas’ın karar bağımsızlığı herkesin kabul ettiği ve yıllar içerisinde de sahada alınan kararlarla kanıtlanan ve gözle görülür bir gerçektir. İsrail, uluslararası destekçilerinin dikkatini çekmek ve Filistin direnişinin haklılığını sorgulatmak için bu anlatıyı desteklemeye çalıştı. Ancak hiç kimse bu anlatıya kanmadığı gibi savaşın dayattığı gerçeklere de hiç kimse gözlerini kapayamadı.
Aksa Tufanı operasyonu, en çok Filistin davasının faydasına oldu. Bugün Filistin davası, kendisini dünyadaki karar vericiler olarak tanımlayan güruhun göz ardı edemeyeceği ve ikinci plana atamayacağı bir evreye geçiş yaptı. Kimi tarafların Filistinlileri destekleme ve üzerlerindeki baskıyı hafifletme konusundaki tepkisine gelecek olursak, bu, Filistin halkının haklı davasına inanan herkes için doğal bir tepkidir. İslam ülkelerinden ve halklarından beklentiler direnişe katılmaları yönündedir. İşgal oluşumu tüm bölge halkları için bir tehdit oluşturmaktadır. Arap ülkelerine ait toprakları pervasızca işgal etmekte ve Doğu Akdeniz’de olduğu gibi İslam ülkelerinin çıkarlarına ters düşecek işlere girmektedir.