Global krizler silsilesi, ardında fiyat istikrarını bozucu etkiler bıraktı. 2020’de başlayan pandemi ve sonrasında gelen enerji krizi küresel enflasyonu tarihi yüksek seviyelere çıkardı. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere çift hanelere çıkan tüketici fiyatları alt ve orta gelirli grupları derinden etkiledi. Türkiye’de de benzer bir süreç yaşandı. Tedarik krizi, ürünlerin tüketiciye ulaşmasını zorlaştırırken enerji fiyat artışları maliyetlerin yükselmesine neden oldu. Gıda fiyatları da Birleşmiş Milletler Gıda Fiyat Endeksi’ne göre kayıtlara alınan tarihten itibaren yüzde 65’e ulaşarak en yüksek rakama geldi. Enerji, gıda ve tedarik yönlü küresel bir krizi andıran sürece bölgesel savaşlar eklemlendi. Ukrayna’da başlayan ve farklı ülkelere yayılma riski taşıyan çatışma, maliyetlerin yukarıya doğru zıplamasına sebebiyet verdi. Merkez bankalarının 2020’den sonra küresel piyasalara enjekte ettiği 20 trilyon dolarlık kaynak da enflasyonist baskının artmasında önemli bir rol üstlendi. Global borçluluk düzeyinin üç senelik dönemde 200 trilyon dolardan 300 trilyon dolara çıkması ise yeni krizlerin meydana gelebileceğine işaret ediyor. BM, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar 2024’te de enflasyonist baskının süresini ve 2025’te makul seviyelere geri çekilme ihtimaline vurgu yapıyorlar.
SALGIN VE SAVAŞIN KÜRESEL BASKISI
Salgın, ekonomik gerçekler ve tartışmalar üzerinde yıkıcı etkiler oluşturdu. Kapanmalar ve üretimdeki düşüş arz yönlü ürün kısıtlamalarına neden oldu. Hükümetler sosyal yardımları gündeme alırken merkez bankaları faizleri tarihi düşük seviyelere çekerek piyasa işleyişini sağlamaya çalıştılar. Avrupa Merkez Bankası ve Fed gibi uluslararası etki derecesi yüksek olan merkez bankaları faizlerin düşüşü sonrası enflasyonun yükselmeyeceğini vurguladılar. Ancak söylenenlerin aksine 2021’in ortalarından itibaren küresel enflasyonist baskı artmaya başladı. Şubat 2022’de başlayan Ukrayna Savaşı ise fiyatlar üzerinden bir sıçrama etkisi yarattı. Savaşın maliyetinin yanı sıra oluşturduğu küresel etki gıda ve enerji fiyatları başta olmak üzere neredeyse bütün kalemlerde yükselişlere sebep oldu. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri derinden etkileyen enflasyonist sarmal günümüzde de etkisini sürdürüyor. Gelişmiş ülkelerde dizginlenen tüketici enflasyonun 2024’te daha da iyileşmesi bekleniyor. Fakat fiyatların 2019’daki normal seviyelerine gelmesinin zaman alacağını unutmamak gerekiyor.
KARAR ALICILARIN HEDEFLERİ
2004-2017 dönemi görece enflasyonun düşük olduğu yıllardı. 2018’de yaşanılan kur merkezli dalgalanmalar enflasyonun çift haneli rakamlara tırmanmasına neden oldu. 2019 ve 2020’de sakin bir seyir izleyen ancak 2021’de hızlanan fiyat artışları alt ve orta gelir gruplarına negatif yansıdı. 2021’de yüzde 36, 2022 ve 2023’te yüzde 65 seviyelerine ulaşan yıllık enflasyonun 2024’te sakinleşmesi ve 2025’te makul düzeye çekilmesi bekleniyor. Son revizyonların ardından talebin kısılması ve arz yönlü üretimin artırılması için çalışmalar yürüten kamu karar alıcıları enflasyonu dizginlemeyi amaçlıyor. Fiyat istikrarının temel hedef haline gelmesi ve Orta Vadeli Programda (2024-2026) enflasyonla mücadelenin nasıl yapılacağının açıklanması karar alıcıların kararlılığını gösteriyor. Enflasyonun tekrar tek haneli rakamlara düşürülmesi için yürütülen sürece orta vadeli bir şekilde yaklaşılması ise istihdam ve büyümede dengelenmenin gözetilmesiyle yakından ilgili.
KAMUDA TASARRUF KÜLTÜRÜ
Karar alıcılar talebi faiz artışlarıyla baskılarken seçici kredi politikasıyla ihracatçı firmaları gözetiyor. İstihdamın ani şekilde düşmemesi için kamu kaynakları daha verimli alanlara kaydırılmaya çalışıyor. Özellikle kamuda tasarruf kültürünün kalıcı hale getirilmesi en önemli çözüm yoları olarak öne çıkıyor.
Merkez Bankası’nın faizleri Temmuz 2023’ten itibaren yükseltmesi enflasyonist dalganın tersine çevrilmesinde önemli bir rol üstleniyor. Yüzde 50’ler seviyesine ulaşan mevduat faizlerinin enflasyona karşı bir kalkan görevi görmesi ise bireysel yatırımcıları Türk Lirası’na teşvik ediyor. Toplam talebin yavaşlaması ve gelecek beklentilerinin düzelmesiyle bir bütün halinde enflasyonun dizginlenmesini sağlayacak adımların artarak devam etmesi bekleniyor. Küresel şartların 2024’ün ikinci çeyreğinden itibaren düzelmesi de Türkiye’nin enflasyonla mücadelesine katkı sağlayabilir.
REFAH ARTIŞI NE ZAMAN HİSSEDİLİR?
Aralık 2024’te yüzde 36-42 aralığına düşmesi beklenen enflasyonun makul seviyelere ulaşması 2025’te mümkün gözüküyor. Fed ve Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri son 20 yılın en yüksek seviyesine çekmesi süreci daha zorlu hale getiriyor. Dışarıdan finansman ihtiyacının arttığı bir dönemde işleme alınan sıkı para politikası gelişmekte olan ülkeleri sarstığı gibi Türkiye’yi de negatif etkiledi. Ancak ilerleyen aylarda Fed’in faizleri düşürmeye başlaması ve parasal sıkılaşmada geri adım atması Türkiye’ye gelecek olan yatırımları pozitif etkileyecektir. Avrupa Merkez Bankası’nın da Fed’i izleyerek faizleri düşürmesi yatırım iştihanı artıracaktır.
Salgın sonrası Çin’e karşı olan arz yönlü bağımlılık daha fazla görünür hale geldi. Ürün tedarikinde yaşanılan zorluklar Avrupalı ülkeleri yakın pazarlara teşvik etti. Bir üretim merkezi olarak Türk sanayisi yaşanılan krizi fırsata çevirdi. Hem üretim kapasitesini hem de Avrupa pazarından aldığı payı artıran Türk sanayisi, Türkiye’ye ek döviz kazandırdı. Yüksek enflasyon nedeniyle yeterince hissedilemeyen refah artışının 2024’ün ikinci çeyreğinden itibaren daha fazla hissedilmesi beklenebilir. Özellikle kamunun yapısal reform gündemini 2024’te işleme alması yaşanılacak yatırım ortamının iyileşmesiyle Türkiye’ye olan yatırımcı akınını hızlandırabilir. Sonuç itibarıyla enflasyonun bir sorun olarak ortadan kaldırılması ve gelir dağılımının iyileştirilmesiyle alt ve orta gelir grupları yaşanılan yapısal dönüşümden maksimum düzeyde yararlanabilir.