1990’lı yılların başları idi. Hamas yetkililerinden Halid Meş’al Filistin meselesi ile ilgili önemli bir konuda Müslümanları bilgilendirmek için dünyayı dolaşıyordu ve bu kapsamda İstanbul’a gelmişti. İsrail’in yeni stratejisinden bahsediyordu. İsrail henüz uluslararası etkisi devam eden Filistin meselesini önce Müslümanlarla-İsrail, sonra Araplarla-İsrail ve daha sonra da Filistinlilerle-İsrail arasındaki bir meseleye dönüştürmek ve daraltmak istiyordu. Bu amaçla adımlar atıyor ve Arap ülkelerinden başlamak üzere ilişkilerini normalleştiriyordu. Böylece Filistin meselesi ile dışarının bağlarını kesecek ve Filistinlileri köleleştirme yolunda onlarla istediği gibi oynayacaktı. Meş’al, Müslümanlar ve Müslüman ülkelerin bu tuzağa düşmesini engellemeye çalışıyordu.
Zaman Meş’ali haklı çıkardı. Filistin meselesinin kapsamı her geçen gün daraldı. Daha fazla ülke İsrail ile ilişkilerini geliştirdi. Gazze bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Bir Filistin otoritesi kuruldu ama İsrail denetimde. Filistin devletinin toprakları tüm uluslararası tepkilere rağmen “yerleşim kondu” ile adeta delik deşik edildi.
Bölgenin ve İslam dünyasının ağır sıkletlerinden Suudi Arabistan, ABD’den nükleer teknoloji edinme karşılığında İsrail ile ilişkilerini normalleştirme adımı tamamlamak üzere idi ki Filistin meselesinde yeni bir milat yaşandı.
7 Ekim 2023 günü sadece Filistinliler değil dünya gözlerine inanamadı.
Kassam Tugayları, Gazze’yi çevreleyen beton bloklar arasından, yüksek teknolojik donanıma sahip gözetleme kulelerini kör ederek, hava, deniz ve kara unsurlarını kullanarak etraftaki İsrail askeri bölgelerine, Arapça “Gilaf Gazze” olarak nitelenen Gazze Şeridinin çeperindeki yerleşimlere girdiler. Bu arada fırlattıkları binlerce füze ile de İsrail ordusunu meşgul ettiler.
Aksa Tufanı sadece “Gilaf Gazze” ile sınırlı bir operasyon muydu yoksa daha büyük bir operasyonun parçası mıydı? Muhtemelen sonraki yıllarda ortaya çıkacaktır ama başta ABD, Batılılar ikinci ihtimali güçlü gördükleri için Doğu Akdeniz’e uçak gemileri, saldırı gücü, deniz piyadeleri ve hatta Gazze’de İsrail ordusu ile birlikte savaşan özel güçler gönderdiler. Muhtemelen Aksa Tufanının İsrail’in varlığını ciddi şekilde tehdit ettiğini düşündüler.
Aksa Tufanı’nın önemli bölgesel ve küresel etkileri oldu: Çok gelişmiş, her tür modern donanıma ve ateş gücüne sahip bir orduya karşı iyi planlanmış bir asimetrik savaşın ne kadar etkili olabileceği tüm açıklığı ile ortaya çıktı.
İsrail ordusunun yıllardır güçlendirerek biriktirdiği imajını yerle bir etti. İsrail’in adeta kuşun kanat çırpmasını bile izlediği miti yerle bir oldu.
Hamas’ın her geçen gün füze teknolojisini ilerlettiği ve İsrail’in kısa menzilli füzeler için geliştirdiği Çelik Kubbe sisteminin kapasitesinin belli bir sınıra kadar olduğu ortaya çıktı.
İsrail toplumu Batılıların kendilerine uyguladığı Holokost’tan sonra, kendi açıklamalarına göre, en büyük travmayı yaşadı. Bunu orta ve uzun erimde etkilerinin olacağı açıktır.
İsrail’in uzun yıllardır rayına oturtmaya çalıştığı Arap ve Müslüman ülkelerle ilişkileri “normalleştirme” projesi yeni ve ciddi bir yara aldı. 7 Ekim sonrasında İsrail’in Filistinlilere yönelik başlattığı ve hala da devam eden soykırım dolayısıyla İsrail bölgede daha da yalnızlaşacak, kısa erimde “normalleşme” gündeme gelemeyecektir.
Türkiye ve İran’ı bypass eden ve Çin’in “Kuşak ve Yol” projesine alternatif olarak Hindistan öncülüğünde hayata geçirilmeye çalışılan “Hindistan Orta Doğu Avrupa Ekonomik Koridoru” da bu savaştan etkilenmiştir. İptal edilmese de bu güzergahın Filistin kısmının ne kadar kırılgan ve istikrarsız bir bölge olduğu, projenin yumuşak karnını oluşturduğu gözler önüne serilmiştir.
İsrail, Aksa Tufanı’nın şokunu atlattıktan sonra, Gazze’ye her zaman olduğu gibi gazabını elindeki en modern silahları ile kusmaya başladı. Diğer yandan da yaptıkları ve yapacaklarını dünyaya haklı gösterebilmek adına, her zaman ve koşulda kendilerine destek veren, küresel medya güçleri ile yalanlara dayalı bir dezenformasyon ve mizenformasyon süreci başlattılar. Ayrıca, küresel sosyal medya platformlarını da susturmak istediler.
Ancak, içine girdikleri ve hiçbir kural tanımayan, bir günlük bebek dahil, bebek, çocuk kadın yaşlı demeden, harsı ve nesli yok etmeye yönelik intikam gazabı, İsrail’e küresel alanda Aksa Tufanı’ndan kat be kat daha fazla zarar veren bir sürece dönüştü. Bunda acımasız savaş yanında, ABD Başkanı Biden’a da söylettikleri ve daha sonra Beyaz Saray tarafından düzeltilen 40 bebeğin başının kesilmesi, tecavüzler ve benzeri iddiaların yalan olduğunun ortaya çıkması da etkili oldu. Hamas’ı DAEŞ’le özdeşleştirme çabaları da tutmadı.
Aksa Tufanı’nın etkileri olduğu gibi, Tufan sonrası İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü ahlaktan yoksun savaşın bölge ve dünya çapında etkileri oldu ve olmaya da devam edecektir:
Öncelikle, İsrail’in uyguladığı daraltma stratejisi ile İsrail–Hamas arasına sıkıştırılan ve dünyaya unutturulan Filistin sorunu yeniden ve hiç olmadığı kadar uluslararası bir mahiyet kazandı ve giderek yükselen bir trend halini aldı, neredeyse her eve, gençler başta herkesin cep telefonuna sosyal medyasına girdi. Filistin meselesine bakış açısı dünya çapında değişmeye başladı.
Filistin meselesine ilgi, İslam’a ilgiyi de tetikledi.
İki devletli çözüm güçlü bir şekilde gündeme gelmeye başladı. Belki de süreçten bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına evrilecektir.
İsrail ayrım gözetmeden yürüttüğü Gazze savaşında kendi kendisini şeytanlaştırdı. Bebekler, çocuklar da dahil masumları öldürmesini eleştirenleri anti-semitizmle yaftalaması ters tepti, anti–semitizm, Siyonizm karşıtı Yahudiler dahil sorgulanmaya başladı. “Anti–semitizm yaftası yemeden İsrail’i eleştirebilmeliyiz” sesleri yükselmeye başladı.
Aksa Tufanı ve halen devam eden İsrail’in Gazze savaşında İki taraf arasındaki savaş ahlakı farkı da ortaya çıktı. Özellikle insani ateşkes esnasında Kassam Tugayları’nı rehinleri serbest bıraktığı kareler dünyayı etkiledi. İsrail eline fırsat geçerse nasıl ahlaksızca savaşacağını, bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden adeta online tüm dünyaya gösterdi. Bu durum, tüm dünya için özellikle de İsrail’e komşu ülkeler ve Arzı Mevud alanı içinde kalan ülkeler için bir alarm zili çaldırmalıdır.
İsrail’in, nükleer programı ile ilgili gütmekte olduğu “nükleer müphemlik” politikası da Aksa Tufanı ile birlikte sona ermiştir. İsrailli bakan Gazze’ye karşı nükleer silah kullanılmasını önermiştir. Bütün bunlardan sonra İsrail’in nükleer durumu NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) altında olmayan tüm ülkelerle eşdeğerdir. Bu konu unutturulmamalıdır. Bugün itibari ile İsrail’in nükleer durumunun Kuzey Kore’den farkı yoktur dolayısıyla üzerine gidilmeli ve özellikle ABD'nin bu konuda da çifte standardı dünyanın gözleri önüne serilmelidir.
1990’lı yıllarda Halid Meş’al İsrail’in Filistin davasını daraltma yönünde bir strateji geliştirmesi ile ilgili Müslümanları bilinçlendirmeye çalışıyordu ama şimdi İsrail kendi eliyle Filistin meselesinin tekrar dünya çapında bir boyut kazanmasına, İslam’ın gündem olmasına kendi elleriyle katkı sağlıyor. Üstelik bu sefer, tarihinde hiç olmadığı kadar dünya nezdinde kendisini şeytanlaştırarak.
Aksa Tufanı neleri değiştirdi konusuna Filistin’le başlayacak olursak, İşgalci İsrail’de aşırı sağcı, faşist bir hükümet var. Bu hükümetin amacı, yerleşimleri genişletmek, Batı yakasını ilhak etmek, esirler ailelerine günlük cezalandırmalarda bulunmaktı.
Aksa Tufanı’nın içeride değiştirdiği ilk şey bu hükümeti bitirecek olması. Şu an olmasa bile yakın bir dönemde gidecektir. İsrail içinde Netanyahu’nun bir geleceğinin olmadığı konuşuluyor.
İçeride değişen 2. şey ise: Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas sonrasındaki durum ile ilgilidir. Maalesef biz Filistinlilerin içimizdeki bölünmüşlükten dolayı, siyasetimizi belirleyen, geleceğimizi belirleyenler hep İşgalci İsrail ve Batı oldu. Filistin içerisinde siyasi süreç çıkmaza girmişti. Filistin Devlet Başkanı’ndan sonraki süreç de hazırlanmıştı. FKÖ Genel Sekreteri Hüseyin eş–şeyh, Filistin başkanlığına hazırlanıyordu. Filistin Başkanlık seçimlerinde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün adayı olacaktı.
Aksa Tufanı sonrası bu süreç de başarısızlığa uğratıldı. Filistinliler üzerine herhangi bir karar alınmasında ne İsrail ne ABD ve ne de Batı’ya müsaade edilecektir. Filistinliler siyasi geleceklerini kendileri belirleyeceklerdir.
3. olarak, Filistin siyasi süreci çıkmaza girmiş, Batı yakası İsrail’e ilhak eşiğinde idi. İsrail ile Filistin otoritesi arasında 30-35 yıldır süren görüşmelerde bir şey değişmedi.
Filistin meselesi, biraz para meselesine de dönüşmüştü: Katar’dan, Körfez ülkelerinden maaşlar geliyordu, Filistin davası iyice daraltılmıştı. Aksa Tufanı olmasa, görüşmeler yüz yıl da devam etse İsrail Filistinlilerin hakkını verecek değildi.
Her şey İsrail’in tahakkümü altında idi. ABD’liler bile, onlarca yıl sonra bu durumun kendileri için en iyi durum olduğunu itiraf ediyordular. Bir dizi direniş operasyonları vardı ama İsrail büyük oranda istikrarlı idi ve Filistin davası neredeyse tamamen kontrol altında gibiydi.
Bölgesel duruma gelince: Bölge Filistinliler ve Filistin davası aleyhine gelişen bir sürece girmişti. Arap Baharı’nın başarısız olması sonrasında Mısır rejimi, BAE, Bahreyn İsrail ile dost ülkeler oldular.
Aynı şekilde, büyük Arap ülkesi ve büyük bir İslami simge Suudi Arabistan İsrail ile siyasi ilişkilerini normalleştirme eşiğinde idi. Suudi Arabistan normalleşirse, Malezya, Endonezya, Pakistan gibi bir sürü ülke de sıraya girecekti.
Aksa Tufanı Suudi Arabistan–İsrail normalleşmesini tamamen iptal etti diyemesek de ertelemiştir.
Tam bir hezimet olan Arap Baharı ile bölgede siyasi İslam’ın bir gerilemesi söz konusu olmuştu. Arap ülkelerindeki durum sanki BAE önderliğindeki karşı devrim tamamen galip gelmiş ve tüm kazanımları ortadan kaldırmıştı.
Şimdi, Aksa Tufanı, direnişte yeniden canlanma örnekliği oluşturacak. Sadece İşgalci İsrail’e karşı değil, tüm zalimlere karşı.
Arap Baharı hezimetinden 10 yıl sonra, şimdi Arap gençleri değişimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.
Bölge bazında, “Hindistan Orta Doğu Avrupa Ekonomik Barış” koridorundan da bahsetmek gerekir. Bu koridor enerjiyi İsrail üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacak. Bütün bunlar Filistin halkının hakları gözetilmeden planlanıyordu. Aksa Tufanı Filistin halkını göz önüne almadan İsrail ile pazarlığa girişen bölge ülkelerine Filistin’in hakkı olduğunu hatırlattı.
Aksa Tufanının dünyada neler değiştirdiği meselesine gelince: Dünya’da Filistin meselesine bakış açısı büyük oranda değişti. Filistin meselesi unutulmuştu. Aksa Tufanı işgal altındaki topraklara girdi ve “Filistin meselesinin aslı 1967 değil, 1948’dir” mesajını verdi. Sorunun kökenin 1967 ‘Nekbe’si değil 1948 ‘Nekbe’si olduğunu hatırlattı.
Filistin meselesi sadece Gazze Şeridi ve Batı Yakası ile sınırlı değildir. Filistin meselesi 1948 sınırlarıdır. 1948’in ve yeniden dönüş hakkının gündeme gelmesi sevindirmiştir.
Aksa Tufanı, Filistin meselesi hakça ve adil bir şekilde çözülmeden bölgeye İstikrar ve güvenin gelemeyeceği göstermiştir.