Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Sırbistan temaslarının ardından dönüş yolunda beraberindeki basın mensuplarına açıklamalarda bulundu ve sorularını cevapladı:
Bizim bölgede gizli bir ajandamız yok. Böyle bir hesabın içinde de değiliz. El Bab’da, Cerablus’ta, Afrin’de bunu ortaya koyduk. Tam aksine oraları sahiplerine teslim ettik. Güvenli bölgenin amacı sınır güvenliğimizi sağlamak ve mültecilerin kendi topraklarına dönmesidir. Bir de sınırlarımızda bir tehdit altındayız. Sınır bölgelerinde yaşayan halkımızı huzura, refaha, güvene kavuşturmamız bizim görevimizdir. Adımımız bunun için. Bu konuda ciddi manada dezenformasyon var. “Türkiye demografik yapıyı değiştirmek istiyor” diyorlar. Türkiye’nin böyle bir derdi yok. Böyle bir derdi olsaydı, biz El Bab’da, Cerablus’ta, Afrin’de bunu yapardık. Demografik yapıyı değiştiren PKK’dır, PYD’dir, DEAŞ’tır.
Biz asla ABD askeriyle ya da koalisyon güçleriyle karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Sayın Trump güvenli bölge konusunda doğru bir karar verdi. Pazar akşamı yaptığımız telefon görüşmesinde kendisiyle karara bağladık. Fakat ABD askeri ve güvenlik bürokrasisi Başkanlarının talimatlarını yerine getirmiyor. Siyasiler ve medya Trump üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor. O da bu baskıları hafifletmek için mecburen tweet üzerinden bazı mesajlarını veriyor. Biz yapıcı yaklaşım içinde olmaya ve adımlarımızı kararlılıkla atmaya devam edeceğiz. Beklemeden, bekletmeden devam edeceğiz.
Burada aslında 3 boyut var. Birincisi güney sınırımızın hemen altını terör koridoru olmaktan kurtarmak ve burayı bir barış koridoru haline getirmek. Barış koridoru olarak bundan sonraki süreci güvenli bölge olarak tahkim etmek. İkincisi Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak. Bunu ısrarla söylüyoruz. Bu, birilerine de örnek olacak. Biz Suriye’nin birliğinden beraberliğinden yanayız. Üçüncüsü de yurtlarından edilen, çıkarılan, korkuyla oraları terkeden Suriyelilerin tekrar evlerine, topraklarına dönmelerini sağlamak.
Bu beyefendi (Lindsey Graham) dürüst bir insan değil. Çünkü BM Genel Kurulu’nda randevu istedi, verdim, görüştük. Bu görüşmelerde de edindiğim izlenim vardı. Hatta daha önce Türkiye’ye geldiğinde de Külliye’de kendisiyle görüştüm. Kendisine ekranda PYD/YPG’ye karşı verdiğimiz mücadelenin ne olduğunu, bu mücadelede Afrin olayının nasıl geliştiğini anlattım. Bunların birçok şeyden de haberi yok. Teröristlerin tünellerinden falan haberleri yok. Döndükten sonra bunların bir terör örgütü olduğunu, bunların Kürtlerle alakası olmadığına dair mesajları, söylediği sözler vardı. Şimdi ise garip garip açıklamalar yaptı. Yaptığı açıklama Sayın Trump’ı zora sokacak bir açıklama.
Ben şunu açıklamak zorundayım. Ne biliyorsam dobra dobra söylüyorum. Yanımda tutuyor Sayın Trump’ı arıyor. Trump o esnada uçakta. Seçim kampanyası kapsamında Houston’a gidiyordu. Biz tabii uçakta Sayın Trump ile konuştuk. “Bugün döneceğim yarın da görüşeceğiz” dedi. Daha sonra, Sayın Turmp’la görüşmelerimizi yapıyoruz. Trump açıklamaları yaptıktan sonra Lindsey bu açıklamaları yapıyor. Yenilir yutulur değil. Siyaset, dürüstlük üzerine yapılrsa prim kaydeder, yapılmazsa sen de edindiğin arkadaşlarını kaybedersin.
Bir defa ittifakların zenginleşmesi, fakirleşmesi yaklaşımı mümkündür, olabilir. Temennimiz odur ki Cumhur İttifakı olarak bizim inancımız pazara kadar değil mezara kadardır. Ama bu ittifakı çok daha da zenginleştirebilirsek 2023’e çok daha güçlü olarak girebiliriz. Kapımız açık. Adı Millet İttifakı ama milletten nasibini almamış ittifakın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli.
Biz akşam Merkez Karar Yürütme Kurulu üyeleri ve Kabine üyeleri olarak eşlerimizle birlikte yemek yedik. O yemekte geçmişten günümüze hatıralarımız anlatıldı. Ben de Refah Partisi’nde ne gibi görevler yaptığımızı, oradaki hatırlarımı dile getirdim. Orada zihinsel tasarruf diyebileceğimiz bir kayıt oldu, o kayıt orada gündeme geldi.
Sayın Trump ile ikili ilişkilerimiz var, bunu sürdürüyoruz. Bunu sürdürürken de Türkiye-ABD ilişkilerini de güçlendirme gayretimiz var. F-35’ler için de açıklamaları var. “Parçalarını Türkiye yapıyor” diyor. Şimdi tablo bu olunca herkesin düşünmesi lazım. Allah nasip ederse 13 Kasım‘da Washington’da olacağız. Birlikte bunları ele alacağız. Konuşma fırsatımız olacak. Ben bu tür açıklamaları belli çevrelerin baskılarını önlemeye yönelik ifadeler olarak değerlendiriyorum. Şu anda, ilk etapta oradan belli bir kuvvetin çekiliyor olması bize gerçek niyetini gösteriyor. Türkiye’nin karşısında olmayacaklarını bize ifade ettiler.
Hava sahası meselesine gelince, orada Amerika’nın bir hava sahası yok. Uluslararası hava sahası var. Orası Suriye’ye ait hava sahasıdır. ABD’ye ait olmadığına göre, oradaki tasarruf da rejime aittir. Rejimin davetiyle orada değiller. Biz Adana Mutabakatı’na dayalı olarak oradayız. Adana Mutabakatı’na göre, rejim tarafından PKK’ya karşı tedbir alınmayacak olursa, bizim güçlerimizin onu kovalama hakkı vardır.
Suriye‘de rejimle ilişkilerimizi Rusya üzerinden sürdürüyoruz. Dün Sayın Putin’le bir telefon görüşmem de oldu. 5 celsede bir adım attık. Soçi’de birinci hamleyi yaptık, sonra Ankara, Tahran, tekrar Soçi, tekrar Ankara… Tekrar Tahran olacak. Bütün bunları yaparken bir şeyi tahkim ediyoruz. O da Astana süreci. Başta İdlib olmak üzere bölgeye yönelik atmamız gereken adımları konuşuyoruz. Suriye’nin hak ve menefaatleri için, Suriye halkı için adımlar atıyoruz. Suriye halkının bizim karşımızda olması söz konusu değil. Suriye’de aşiretler bir an önce gelmemizi istiyor, aşiretlerin çok ciddi desteği var.
Bundan çok mutlu olurum. Bu milli birlik durumudur. Bu ülkenin 82 milyonu böyle zamanda birlik olmayacak da ne zaman olacak? 82 milyondan kendini tecrit edecek, olsa olsa terör örgütleri olur. Siyasette de terör örgütlerine sırtını dayayanlar bu işin dışında olur.
Barış için uzanan el eğer karşılığını bulursa eyvallah… Boşta kalırsa buna diyecek bir şey yok. Ben sanatçıların ve diğer vatandaşlarımızın desteğine şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
AB geneli itibarıyla şu anda olumlu. Hatta olumlu olmanın ötesinde, mesela İngiltere yardımcı olabiliriz diyor. Fransa’dan da benzer şeyler geliyor.
Demek bu arkadaşlar bizi hiç tanımamış. Suriye’de bugüne kadar 1 milyona yakın insan hayatını kaybetmiş, 12 milyon göçmen var. 1 milyon insanın öldürüldüğü Suriye’de nasıl olacak da el ele resim vereceğiz. Kılıçdaroğlu, sadece buradaki 3,6 milyon insanı görmüyor mu? Bu mülteciler buraya turistik seyahate gelmediler, kendi topraklarından varil bombalarından kaçarak geldiler. Bunların kendi topraklarından kaçmalarına vesile olan insanla nasıl bunları konuşuruz? Ben kendim konuşmam o ayrı mesele. İstihbarat örgütlerimiz birbirleriyle görüşmelerini yapıyorlar. Niye? Bölgenin refahı ve huzura kavuşması için. Ama kalkıp da Esed’i temize çıkarmak için gayret sarfetmek en az onun kadar büyük bir vebalin altına girmektir.
Kılıçdaroğlu’nun, “PYD/YPG’yi terör örgütü olarak tanımıyorum” ifadesi unutulur bir ifade değil. Kaldı ki zaten onlar PKK’nın yan kolu olduğuna göre, öbür tarafta onun desteklediği siyasi partiyle işbirliği içinde değil mi? Biz şu ana kadar 5 bin civarında DEAŞ’lıyı derdest ettik. Bu PYD/YPG içinde olanlara baktığımız zaman bunlar Kürtlerden oluşmuyor, Fransızı, Almanı, Hollandalısı var. Bütün bunlardan oluşan bir yapı.