Altun, Brüksel'de Avrupa Parlamentosu tarafından düzenlenen "Afetin Yaralarını Sarmak İçin Dayanışma" (Solidarity To Overcome Disaster) başlıklı panele katıldı. Avrupa Parlamentosunun davetlisi olarak katıldığı panelin kapanış konuşmasını gerçekleştiren Altun, bu önemli toplantıya iştirak etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Türkiye'nin çok zor bir dönemden geçtiğini belirten Altun, ülkenin 6 Şubat Pazartesi sabahı 7,7 büyüklüğünde bir depremle sarsıldığını, bu depremden yaklaşık 9 saat sonra da 7,6 büyüklüğünde bir sarsıntı yaşadığını hatırlattı.
O günden bu yana 15 binden fazla artçı sarsıntının tespit edildiğini, yaşanan depremlerde 48 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini belirten Altun, felaketten canlı kurtulan yüzbinlerce insanın da gerek fiziksel gerek psikolojik yaralar aldığını söyledi.
Türkiye'de 11 ili doğrudan etkileyen bu afetin bölgeyle hiçbir bağı olmayan vatandaşları dahi derinden yaraladığını ifade eden Altun, "Söz konusu deprem afeti nedeniyle Türkiye'nin bir bütün olarak sarsıldığını, ülkemizin neresinde olursa olsun hiçbir vatandaşımızın 'Yüzyılın Afeti' dediğimiz bu olayın etkisinden tam olarak kurtulamadığını ifade etmeliyim. Bir deprem ülkesi olan ve yakın geçmişinde birçok büyük deprem gören Türkiye bile yaşananları idrak etmekte çok zorlandı." dedi.
Bu yükün ağırlığına, bu imtihanın zorluğuna rağmen Türk devleti ve milletinin el birliğiyle yeniden ayağa kalktığını dile getiren Altun, kamu kurumlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşları, özel sektör, spor kulüpleri ve medyanın bu süreçten alnının akıyla çıktığını kaydetti.
Altun, aralarında birçok Avrupa ülkesinin de bulunduğu Türkiye'nin yabancı dostlarının da destek çağrısını yanıtsız bırakmayarak afet bölgesine ayni ve nakdi yardımlarını ulaştırdığını, arama kurtarma ekiplerini bölgeye sevk ederek birçok insanın hayatını kurtardığını vurguladı.
Hükümetin depreme hazırlık amacıyla oluşturduğu Türkiye Afet Müdahale Planı'nın (TAMP) depremin ilk dakikasından itibaren devreye aldığını hatırlatan Altun, AFAD koordinasyonunda bir yandan arama kurtarma çalışmaları başlatılırken diğer yandan depremzedelerin gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmaya başladığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da ilk andan itibaren çalışmaları yakından takip, sevk ve idare ettiğini anlattı.
Türkiye'nin, yaklaşık 20 yıldır depremlere ve diğer afetlere hazırlıklı hale gelmek için birçok farklı adım attığına ve tedbirler aldığına işaret eden Altun, "Aslında attığımız bu adımlar, Türkiye'nin son 20 yılda ne kadar büyük bir dönüşüm geçirdiğini ve ne kadar güçlü kurumlara kavuştuğunu ortaya koyuyor." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen günlerde deprem nedeniyle yıkılan binaların yüzde 98'inin 1999 depreminden önce yapıldığını açıkladığını anımsatan Altun, bu tespitin, Türkiye'nin Marmara depreminden sonra doğru adımlar attığını, gereken tedbirleri büyük ölçüde aldığını ve afete dayanıklı şehirler kurma noktasında ilerleme kaydettiğini gösterdiğini söyledi.
Altun, yüzyılın afetinde yıkılan şehirlerin ayağa kaldırılması ve süregelen kentsel dönüşüm projelerinin çevreye duyarlı bir şehirleşme felsefesiyle sürdürülmesi noktasında da güçlü ve istikrarlı siyasi irade ihtiyacının açıkça hissedildiğini ifade etti.
Yüzyılın Afeti sonrasında devletin, ilk andan itibaren tüm kurum ve kuruluşlarıyla vatandaşının yanında olduğuna dikkati çeken Altun, "AFAD koordinasyonunda askerimizden polisimize, sağlık çalışanlarımızdan arama kurtarma ekiplerimize kadar on binlerce kamu personeli deprem bölgesine ulaşarak gerekli çalışmaları başlatmıştır. Bölgede yaşayan kamu görevlilerinin ise ailelerinin güvenliğini bile düşünmeden halkın yardımına koştuğuna şahidiz." dedi.
Depremin ardından devletin bir bütün olarak seferber olduğunun altını çizen Altun, şunları kaydetti:
"Bu kapsamda ülkemizin gurur kaynağı olan yerli milli insansız hava araçlarımız da bölgeyi havadan tarayarak, yıkılan veya hasarlı binaların hızla tespit edilmesini mümkün kılmıştır. Böylece sahada toplanan bilgiler anlık olarak Ankara'daki kriz merkezine ulaştırılmış ve elimizdeki kaynaklar en verimli biçimde kullanılmıştır.
Elbette afetin yaralarının sarılması, uzun vadeli bir iştir. Bugün gelinen noktada 3 milyon 772 binden fazla depremzede, afet bölgesinden tahliye edilmiştir. Tahliye edilen vatandaşların hayatlarını yeniden kurmaları, çocuk ve gençlerin eğitimlerini sürdürmeleri, depremzedelerin hem maddi hem de manevi olarak desteklenmesi için gereken adımlar atılmıştır, atılmaktadır.
Depremlerin ardından 1,7 milyon bina ve 5,1 milyon bağımsız bölüm incelenmiş; beş ildeki hasar tespit çalışmaları tamamlanmıştır. Yaklaşık 2 milyon vatandaşımıza bölgede geçici barınma imkanı sağlanmış; bu kardeşlerimizin kullanımı için yalnızca çadır ve konteynerler değil, öğrenci yurtları, gemiler ve misafirhaneler hazır edilmiştir."
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının depremin ilk gününden itibaren hem Ankara'daki kriz merkezinde hem de sahada çalışmalarda bulunduğunu anlatan Altun, depremin ardından bir yandan ulusal ve uluslararası basının çalışmalarını kolaylaştırmak diğer yandan dezenformasyon ve bilgi kirliliğiyle mücadele etmek için gerekli adımları attıklarını bildirdi.
Bu kapsamda Türk medyasının yanı sıra ülkemizde yaşayan 400 civarında yabancı gazeteci ile yurt dışından geçici olarak gelen 1400'e yakın medya temsilcisinin akreditasyon işlemlerinin yapılarak, bölgede rahat ve güvenli şekilde çalışmalarının temin edildiğini belirten Altun, basın merkezleri kurulması ve gazetecilerin yedek batarya gibi temel profesyonel ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmalar yaptıklarını söyledi.
Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezinin de (CİMER) çok yoğun mesai yaparak vatandaşlardan gelen yaklaşık 1,5 milyon başvuruyu değerlendirdiğine işaret eden Altun, Başkanlık bünyesinde faaliyet gösteren Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin özellikle sosyal medyada oluşan bilgi kirliliğinin önlenmesi ve kamuoyunun aydınlatılması için bültenler yayınladığını ve dezenformasyona doğrudan müdahale ettiğini anlattı.
Dezerformasyonun, son yıllarda tüm devletler tarafından çok daha ciddi bir tehdit olarak görülmeye başlandığına dikkati çeken Altun, bu kapsamda diğer ülkeler gibi Türkiye'nin de bazı tedbirler aldığını söyledi.
Geçen yıl dezenformasyon yasasının Meclis tarafından kabul edildiğini anımsatan Altun, özellikle sosyal medya platformlarında yalan haberlerin sistematik biçimde yayılmasının önüne geçmeye gayret ettiklerini bildirdi. Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
"O dönemde ifade özgürlüğünün arkasına saklanarak Türkiye'yi eleştirenler olmuştu. Bilhassa Avrupalı dostlarımızın dezenformasyonla mücadele gibi fevkalade hayati bir konuda Türkiye'yi tenkit ederken, bizimle çok benzer tedbirler almaları doğal olarak kafalarda soru işaretleri oluşturmuştur.
Ancak depremlerden sonra dezenformasyonun yalnızca devletin güvenliğine değil, vatandaşın can ve mal güvenliğine de tehdit oluşturduğunu açıkça gördük.
Öncelikle depremin ardından art niyetli kişi ve gruplar tarafından sosyal medyada asılsız iddialar ortaya atıldı. Belirli adreslerde enkaz altında olduğunu söyleyen sosyal medya kullanıcılarının mesajları binlerce insan tarafından paylaşıldı. Ancak arama kurtarma ekipleri buralara gittiğinde sağlam binalarla karşılaştı. Böylece eldeki kaynakların verimli kullanılmasına engel olmaya çalışanları gördük.
Maalesef Twitter başta olmak üzere uluslararası sosyal medya şirketlerinin bu süreçte bazı eksiklikleri olduğunu da söylemek durumundayım. İlk günlerde Twitter'dan gerekli desteği alamadık ancak yapılan görüşmelerin ardından söz konusu şirket dezenformasyon konusuna gereken dikkati göstermeye başladı. Şu anda da Twitter ile yakın işbirliğimizi sürdürüyoruz."
Türkiye'nin depremin yaralarını sarmak için attığı adımlar kapsamında sivil toplum kuruluşlarının katkılarına da değinen Altun, afetle birlikte yeniden ortaya çıkan bu birlik beraberlik, kardeşlik ve kaderdaşlık duygusunun, Türk milletini özel ve yenilmez kılan temel unsurlar olduğunun altını çizdi.
Türkiye'de yaşanan yüzyılın felaketinin tüm dünyada yankı uyandırdığını belirten Altun, Türkiye'nin TAMP kapsamında ilk tespitlerin yapılmasının hemen ardından 4. seviye alarm verdiğini ve bu çerçevede uluslararası destek çağrısında bulunulduğunu bildirdi.
Altun, Türkiye'nin çağrısına Avustralya'dan Azerbaycan'a, Japonya'dan Yunanistan'a, ABD'den Ukrayna'ya, İsrail'den Almanya'ya, Güney Kore'den Katar'a, Rusya'dan İspanya'ya kadar birçok ülkenin yanıt verdiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Aynı zamanda üyesi olduğumuz Avrupa Birliği Sivil Koruma Mekanizması ve NATO müttefiklerimizden önemli destek gördük. Elbette bu zor zamanda Türk milletinin yanında olan tüm ülke ve halklara teşekkürü borç biliyoruz. Bu kapsamda birçok ülke Türkiye'ye arama kurtarma ekiplerini gönderdi. Depremzedelere ayni ve maddi yardımlar ulaştırdı.
Bizim 'dost kara günde belli olur' diye güzel bir atasözümüz vardır. Devletler arasında zaman zaman anlaşmazlıklar yaşansa da deprem neticesinde bu kadar milletle insani bir ortak paydada buluşabilmekten, bu kadar dosta sahip olduğumuzu görmekten mutluluk duyduk. Dolayısıyla biz bir yandan ulus devlet reflekslerini güçlendirerek vatandaşlarımızın refahını artırırken diğer yandan ortak acı ve riskler karşısında ulus devlet reflekslerinin arka planda kalması gerektiğini görüyoruz. Dünyamızı tehdit eden salgın hastalık, silahlı çatışma ve afetlerin küresel etkileri olduğunu göz önünde bulundurmalı; bunların önüne geçmek ve yaraları sarmak için yeni bir uluslararası işbirliği modeli geliştirmeliyiz.”
Altun, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından önümüzdeki günlerde düzenlenecek Donörler Konferansı'nı çok önemsediklerine işaret ederek, "Bu etkinlik, Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye verdiği desteği ortaya koyacak; depremzedelere yönelik uzun vadeli çalışmalar için kaynak oluşturacaktır. Esasen dünyanın dört bir yanından destek görmemiz, bir anlamda Türkiye'nin yıllardır tüm insani krizler ve doğal afetlerde diğer milletlerin yardımına koşmasının doğal sonucu olarak görülebilir. Bildiğiniz gibi ülkemiz, gayrısafi milli hasılasına oranla insani yardımlar noktasında dünya liderleri arasında bulunmaktadır. Son depremlerden sonra imkanı olan devletlerin farklı şekillerde destek sunduğuna şahit olduk. Bu çabaların tamamını takdir ve minnetle karşılıyor; benzer afetlerin dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamasını temenni ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deprem bölgesini defalarca ziyaret ederek vatandaşlarla bir araya geldiğini aktaran Altun, şöyle devam etti:
"Cumhurbaşkanı'mız bölgedeki vatandaşlarımızın dertlerini dinledi, varsa eksiklerin giderilmesi için gerekli talimatları verdi. Yüzyılın afetini siyasete malzeme etmeye çalışanların aksine, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' düsturuna uygun bir biçimde tek meselesinin yaraları sarmak olduğunu ısrarla ifade etti.
Bu çerçevede depremden etkilenen 11 ilimizin yeniden inşa ve ihya çalışmalarını var gücümüzle sürdürüyoruz. Devletimiz daha önce Van'da, Elazığ'da, İzmir'deki vatandaşlarını nasıl yalnız bırakmadıysa yüzyılın afetinden etkilenen kardeşlerimizin de yanındadır, yanında olmayı sürdürecektir. Bu kapsamda bir yandan yaraları sararken diğer yandan depremin bölgedeki ekonomik hayata, demografiye, kültüre, tarihi mirasa ve çevreye verdiği hasarı gideriyoruz. Öncelikli hedeflerimiz arasında, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ifade ettiği üzere, bir yıl içerisinde güvenli ve kalıcı konutların inşa edilerek hak ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması bulunuyor."
Altun, aynı zamanda Türkiye'nin başlıca gündem maddelerinden birinin de İstanbul başta olmak üzere topraklarımızın herhangi bir noktasında yaşanabilecek afetlere hazırlanmak olduğunun altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli'nin ilk toplantısına başkanlık ettiğine dikkati çeken Altun, birçok kıymetli bilim insanının katıldığı bu toplantıda Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir Afet Yönetimi Politikaları Kurulunun ihdas edileceğini de açıkladığını söyledi.
Altun, "Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ifadesiyle sadece ortak akılla değil, ortak vicdan, ortak ahlak, ortak vizyon birliğiyle Türkiye'yi dünyanın afetlere karşı en hazırlıklı ve afetler sonrasında en hızlı ve etkili tepki verebilen ülkesi haline getirmekte kararlıyız." dedi.