Diyanet’in milyonlarca insanın sağlığını tehlikeye atmamak adına cuma namazlarına ara verme ve vakit namazlarını evlerde kılma kararının çok yerinde olduğunu vurgulayan ilâhiyatçılar, önemli bir fıkıh kuralına dikkat çektiler: Cemaatle namaz sünnet, insan sağlığını korumak ise farzdır.
Yeni tip koronavirüs ile mücadele kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cami ve mescitlerde cemaatle namaz kılınmasına ara verilmesi kararına kanaat önderleri ve ilahiyatçılar tam destek verdi.
***
Salgın durumunda cemaatle namaz kılınıp kılınamayacağı konusunu aydınlatmak için Ashab-ı Kiram efendilerimizin yaşadığı olaylara bakılması gerektiğine dikkati çeken İsmailağa Fıkıh Heyeti ve Fetva Kurulu Başkanı Hüsamettin Vanlıoğlu, cuma namazı ile cemaatle namaz kılmanın terk edildiği iki olayı aktardı. Bu nakillerden birinin Hz. Abdullah b. Ömer’in yaşadığı olay olduğunu belirten Vanlıoğlu, “Çok soğuk bir gecede, Mekke yakınlarındaki Zacnan bölgesinde ezan okuyan İbni Ömer, sonrasında ise ‘Namazları bineklerinizde/konakladığınız yerlerde kılın’ diye ilan etti. Sonra bize dedi ki: Peygamberimiz seferde, çok soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine, ezan okumasını, akabinde ‘Namazları bineklerde kılın’ demesini emrederdi. Bu gibi olaylara bakıldığında olağanüstü hallerde cemaatle kılınan namaza ve cuma namazına dahi ara verilebileceği anlaşılıyor. Bu gibi durumlarda bize düşen tedbirli olup Allah’a dua etmektir” diye konuştu.
Vanlıoğlu, cuma namazının terk edilmesine yönelik diğer bir hadiseyi de şu şekilde aktardı: “Bu hadisenin bir benzerini büyük İslam bilginlerinden Abdullah bin Abbas’ın amelinde buluyoruz. Şiddetli yağmur yağdığı bir cuma günü, İbni Abbas, müezzine ‘Eşhedü enne Muhammeden rasülüllah’ dedikten sonra ‘Hayya ale’s-Salah’ demeyip ‘Sallû fi büyûtiküm’ yani ‘Namazı evlerinizde kılınız’ demesini emretti. İnsanlar bu hadiseyi biraz garipsediler. İbni Abbas onlara ‘Bu yaptığımı benden daha hayırlı olan Peygamber Efendimiz de yaptı. Cuma farzdır. Bu sebeple ezanı duyar duymaz camiye gelecektiniz. Bu yağmurda, bu çamurda perişan olmanızı istemedim buyurdu.”
Cemaati terk etmek için ünlü alimin 40 mazeretini de hatırlatan Vanlıoğlu, “Alim İbni Nüceym, el-Eşbah ve’n-Nezair isimli eserinde, cemaati terk etmeye ruhsat tanıyan 40 civarında mazeretten söz eder. Bu sebepler arasında açlık, susuzluk, hastalık, bulaşıcı alaca hastalığı, cüzam hastalığı, yürümekte zorlanacak derecede aşırı şişmanlık, sefere hazırlık yapan kişinin kafileyi kaçırmaktan korkması, izalesi elde olmayan, kötü kokulu bir şey yemiş olmak, şiddetli ağız kokusu, hastalık seviyesindeki ter kokusu, balıkçılık gibi rahatsız edici kokuya sebep olan meslek erbabından olmak, itham altında olmak, yolda kendisine fiili veya sözlü eziyet verecek birisinin bulunması yer alıyor” diye konuştu.
Kendinizi tehlikeye atmayın
- Olağanüstü bir dönemden geçtiğimize vurgu yapan Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, “Kişinin hem kendinin hem de çevresinin sağlığına dikkat etmesi gerekiyor. Şu anda bir zaruret hali söz konusu, o sebeple büyüklerimizden ricamız ferdi olarak camilerde namazlarını kılsınlar. Elbette camilere gelsinler gitsinler, cami ile irtibatlarını devam ettirsinler. Ancak cemaatle değil ferdi olarak namazlarını kılabilirler. Kur’an-ı Kerim kendinizi elinizle tehlikeye atmayın diyor. Onun için Kur’an-ı Kerim’in emirlerini uygulasınlar. Hz. Peygamber o dönemin bulaşıcı hastalığı olan vebanın olduğu yere girmeyin ve çıkmayın diyor. Hz. Ömer, İslam’ı bizden çok daha iyi biliyor. O vebanın olduğu yere girmiyor. Bu anlamda yaşlılarımızın Diyanet’in uyarılarını ciddiye alması gerekiyor” dedi.
Dinin ‘canı koruma’emrine itaat
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı’ndan Dr. Abdullah Tırabzon, “İnsan yalnızca kendisinin değil, bir başkasının da bu hastalığı taşınmasına sebep oluyorsa, hayra değil şerre vesile olur. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun camiler ve cemaatle namaz kılınmasını askıya alması kamu yararıdır. Kamu yararı özel yararın her zaman önündedir. Bu karar isabetlidir. Müslümanların da bu hususa dikkat etmesi gerekir” dedi. Çevre ülkelerde koronavirüs vaka ve ölümlerinin ikiye hatta üçe katladığını söyleyen Tırabzon, “Bizler camilerin devlet eliyle kapatıldığı dönemleri de biliyoruz ama o dönem böyle zorunluluklar yoktu. Hukukun oluşması için var olan beş temel unsurun başında can koruması geliyor. Şu anda bu kararlar, dinin ‘canı koruma’ emrine istinaden alınıyor. Talimatlara uymak dini bir sorumluluktur. Bir insanın cemaatle namaz kılması sevaptır ama şu anda camide cemaatle namaz kılması zarar getirme ihtimali yüksek olacağından engellenmesi daha evladır” diye konuştu.
Peygamberimiz’den daha iyi mi biliyorlar
- Mutasavvıf Ömer Tuğrul İnançer, “Bunların hepsi cehaletten kaynaklanıyor. Maarife yönelmek lazım, eğitime değil. Asrı saadette bir hastalık olduğunda Peygamber Efendimiz o mahalleyi karantina altına alıyor. Mescide gelmeyin diye nida ettiriyor. Efendimiz hazretlerinden daha iyi mi biliyorlar? Toplu olarak cemaatin kaldırılmasındaki gaye bir araya gelerek bir birimize hastalık geçirmemek. Devletin tayin ettiği imamın arkasında namaz kılıyorsun da yasakladığı zaman neden itiraz ediyorsun. Bunların hepsinin öğrenilmesi için bilgilendirmek lazım. 18 sene ezan okutmayan zihniyet ne yaptığını bilmeyen bir nesil yetiştirdi. Bu cehaleti ortadan kaldırmamız lazım” dedi. Cemaatin bir kişiyle dahi olabileceğini belirten İnançer, “Bir kişi imam olur onun yarım boy sağ gerisinde bir kişi ona uyar. Bir imam iki kişi varsa cemaat, 3 kişi olursa saf olur. İlla cemaat yapacaklarsa evinde de yapabilir. O camiler esnaf, memur, yolda kalanlar için yapıldı. Bu şekilde ısrar edilirse camiler de kapatılır. Hazreti Peygamber’in karantina yaptığını kimler biliyor? Dolayısıyla ülul emre itaat farzdır. İtaat edeceksin, Elhamdülillah ki namazımıza karışan eden yok” ifadelerini kullandı.
Veliyyül’emr’in izni
İlahiyatçı, yazar, program yapımcısı ve sunucusu Ömer Döngeloğlu, fıkıh kitaplarında yazan Veliyyül’emr’in izni şartına dikkat çekti ve şunları dile getirdi: “Cemaatle namaz, cuma namazı bunlar toplu kılınması faziletli hatta cuma farz-ı ayındır. Ancak istisnai hallerde mesela seferilikte, esarette, hastalıkta ve zaruret hallerinde bu namazları cemaatle kılmayı Allah üzerimizden kaldırıyor. Veliyyül’emr’in izni şartı mesela cuma namazında fıkıh kitaplarında vardır. Yani cuma namazı en üst yetkilinin izniyle kılınır. Yani diyanet işleri başkanı bu konuda yetkilidir. Onun verdiği fetvaya uyduğumuz zaman biz dinimizi daha doğru yaşamış oluruz. Başkasına zarar vermek ibadetimizin bütün sevabını götürdüğü gibi bizi günaha sokar. Burada Diyanet İşleri Başkanlığımızın açıkladığı evlerde kılınması kuralına uymamız lazım bu dinimizin de emridir.” Döngeloğlu, bu süreçte ev halkına büyük görevler düştüğüne dikkat çekerek, “Cuma namazını camide kılacağım demek kurallara uymamaktır. Bu salgını atlatana, bilim adamları bu konuda ilaçların tedavisini bulanan kadar biz kuralara uyup namazlarımızı evlerde kılmalıyız ben de öyle yapıyorum” dedi.
Büyük vebal ve kul hakkı ihlali
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, yayımladığı cuma mesajında, bütün bir toplumu ve insanlığı tehdit eden bir salgın sebebiyle alınan kararlara uymamanın toplum sağlığını tehlikeye düşürecek bir vebal ve kul hakkı ihlali olduğunu belirtti. Erbaş, şunları kaydetti: “Mübarek bir zaman dilimi olan cuma vaktinde camilerimizde buluşamadığımız için elbette üzgünüz. Şu anda her bir mümin kardeşimin hüznünü hissediyor, yüreğindeki burukluğu anlıyor, dilindeki duaya ortak oluyorum. Yüce Rabbimiz, en kısa zamanda tekrar coşkuyla ve heyecanla camilerimizde buluşabilmeyi bizlere nasip eylesin.” Din İşleri Yüksek Kurulu’nun fetvasıyla virüs tehdidi bitene kadar camilerde cemaat ile namaz kılınmasına ara verildiğini hatırlatan Erbaş, “Toplumu ve insanlığı tehdit eden salgın sebebiyle alınan bu karara uymamak toplum sağlığını tehlikeye düşürecek büyük bir vebal ve kul hakkı ihlalidir. Israrcı olmak ise dinen caiz olmayan bir tutumdur” dedi.
Bize düşen bu tavsiyeye uymak
- Emekli Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Necmettin Nursaçan, Diyanet İşleri Başkanı’nın doğru bir hareket yaptığını dile getirdi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Sağlığım yerinde olursa oruç tutarım ve bu ibadetten mutluluk duyarım. Eğer sağlığım iyi değilse, fidye veririm ve tıpkı oruç tutuyor gibi ondan da mutluluk duyarım. Cuma namazı elbette farzı olan ibadettir. Fakat sağlığım müsait değilse, beni tehdit eden bir durum bulaşıcı hastalık söz konusu ise veya ben başkasına zarar verecek durumdaysam o yüzden cemaate gitmem. Cuma namazını kılmamayı mubah kılan hallerden birisi de budur. Hastalığın söz konusu olduğu zaman cuma namazını kılmamak öğle namazını kılmak gerekir. Başkanlığımız da bunu dedi ve doğrudur. Bize düşen bu tavsiyeye uymaktır.”
Sağlık olmadan ibadet olmaz
Prof.Dr. Mustafa Karataş, sağlık olmadan ibadetin olmayacağının altını çizdi ve şu ifadeleri kullandı: “Özellikle cuma namazında maksat insanların birbirinin derdiyle dertlenmesi, toplumun önemli gördüğü konularda mesaj verilmesi ve Allah’a hamd edilmesidir. Cuma hutbesi de bu anlamda hazırlanır. Fakat canı kurtarmak her şeyin önünde gelir.” Bugünlerde camilerde yangın varmış gibi kabul etmek gerektiğini ifade eden Karataş, “Yangın anında bir mabedin içinde siz namaz kılacağım açın burayı demeniz doğru değil. Önce o yangını söndürmek lazım bunun gibi bu virüsle mücadele etmemiz lazım. Topluma yayılacak ve başkasının hastalığına neden olacaksa günaha girmiş olursunuz. Testler şunu gösteriyor ki insanlardan insanlara fark etmeden de bulaşabiliyor. Bir Müslüman başkasının hastalığına bir başkasının ölümüne sebebiyet verebilecek bir olayın içerisine girmez” dedi. Karataş, Peygamberimiz’i örnek gösterdi ve ekledi: “Resulullah Efendimiz çok yağmurlu ve aşırı sıcak günlerde camilere gelmeyin, namaz evlerinizdedir diye ilan etti. Hatta bir olay daha var. Kendisine gelen bir kişiyi bulaşıcı bir hastalıktan dolayı geri göndermiştir. Burada esas olan insanın ve toplumun sağlığının korunmasıdır.”
Namazla miracın bütünleştiği gece
- İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, “Miraç, bize Allah’ın katından birtakım hediye ve atiyelerin getirildiği ve hayatımızda önemli değişikliklere vesile olan mühim bir gecedir” dedi. Yılmaz, bu akşam idrak edilecek Miraç Gecesi’nin Müslümanlar için önemli olduğunu söyledi. Recep ayının 27. gününün Miraç Gecesi’ne denk geldiğini belirten Yılmaz, miracın Kur’an-ı Kerim’de adı anılan ve işaret edilen bir gece olduğunu vurguladı. Yılmaz, İsra suresinin ilk ayetlerinde miraç olayının geçtiğini dile getirerek, “Önceleri Efendimiz gece namazları kılardı ama namazın bütün ümmete 5 vakit farz kılınması bu gecenin bereketidir. Bu gecede namazla miraç bütünleşmiştir. Miraç hadisesi bize birtakım hediye ve atiyelerin Allah’ın katından getirildiği ve bizim hayatımızda önemli değişikliklere vesile olan mühim bir gecedir” dedi. Yılmaz, Miraç Gecesi gecesinde Müslümanların kaza namazları varsa onları kılmalarını gerektiğinin altını çizerek, “Kandil gecesinde nafile ve teheccüd namazı kılınmalı. İnsanlar bu gecede bol bol dua edip günahlarına af dilesinler. Kandil gününü de oruçlu geçirsinler” değerlendirmesinde bulundu.