Mülteci krizinin çözülmesi için Brüksel'de yapılan AB-Türkiye Zirvesi'ne ırkçı söylemleriyleriyle Macaristan Başbakanı Viktor Orban damga vurdu. Yapılan tüm önerileri reddeden Orban, Avrupa'da yükselen ırkçılığın önde gelen temsilcilerinden oldu. Daha önce İslam'ın Avrupa'nın parçası olmadığını öne süren Orban, zirve sonrasında da sert çıkışlarına devam etti. Macar Başbakan, “Bize göre ülkeler çok sayıda Müslüman göçmen kabul edebilir. Bu onların tercihi ama biz istemiyoruz. Türkiye'den yüz binlerce mülteciyi alıp AB ülkelerine dağıtma planı, hayalden ibaret. Bunu hiçbir AB ülkesi uygulayamaz. Eğer ben bu plana onay verirsem, beni Budapeşte'de cadde aydınlatma direğine assınlar” ifadelerini kullanarak Avrupa'nın mülteci krizinde çözüm adımlarına set çekti.
Mültecilerle ilgili en tepki çeken adımları atan Orban, özellikle son aylarda göçmen karşıtı ve İslam düşmanı yorumlarıyla Avrupa'nın gündemine geliyor. Geçmişi de, son derece olaylı olan Orban, üniversitede hukuk eğitimini tamamladıktan sonra siyasete atıldı. 16 Haziran 1989'da, 1956 yılında komünizme karşı verilen mücadelede öldürülenlerin yeniden gömülmesi töreni sırasında bir konuşma yapan Orban, Sovyetlerin Macaristan'dan çekilmesini ve ülkede özgür seçimler gerçekleştirilmesini açıkça talep ederek tüm dikkatleri üzerine çekti. 1990 yılında Macaristan'ın demokrasiye geçişinden sonra Macar parlamentosuna seçilen Orban, radikal söylemleriyle üç yıl sonra Fidesz partisinin başına geçmeyi başardı.
1998'den 2002'ye, 2010 yılından da günümüze kadar başbakanlık koltuğunda oturan Orban, partisinin adının yolsuzluk skandallarına karışması ve kullandığı düşmanlaştırıcı dil nedeniyle bu iki dönem arasında muhalefette kaldı. Popülist söylemleri sayesinde 2010'daki seçimlerde parlamentodaki sandalyelerin üçte ikisini almayı başaran Orban, 2014'teki seçimlerde de Macar seçmeninin yüzde 45'inin oyunu aldı. 2014 yılında “liberal değil illiberal demokrasinin savunuculuğunu yaptığını” açıkça kamuoyu ile paylaşan Orban'ın özgürlük karşıtı ve baskıcı bir yönetim tarzını övmesi, uluslararası kamuoyunda ve AB kulislerinde şok etkisi yarattı. Macar halkı desteği ile ayrıştırıcı söylemini genişleten Orban, son olarak Avrupa Birliği'nin temellerini sarsan göçmen krizinde de adından sıkça söz ettirdi.
Son derece milliyetçi olan Fidesz Partisi ve Macaristan'ın en büyük ikinci partisi olan Hristiyan Demokratların oylarını da kendine çekmek isteyen Orban'ın söylemleri ve politikaları da bu şekilde şekilleniyor. Orban, mülteci sorununu “Avrupa'nın sorunu değil Almanya'nın sorunu” olarak nitelendirmiş, “Macarların kalabalık Müslüman topluluklarla bir arada yaşamama hakları olduğunu” söyleyerek AB siyasetçilerinden sert tepkiler almıştı. Orban ayrıca ülkede idam cezasının geri getirilmesini ve mülteciler için Nazi usullerinde çalışma kampları kurulmasını öneriyor.
Orban'ın mülteci karşıtlığının arkasında ayrıca, mülteci krizini Avrupa'nın birliğini bozmak için bir fırsat olarak gören Putin Rusya'sı ile kurulan son derece yakın ilişkiler bulunuyor. 2014 yılında Rusya ile 10 milyar dolarlık nükleer reaktör anlaşması imzalayan Macaristan, Rusya'nın mali destekleri neticesinde, Moskova Yönetimi'ne karşı uygulanan AB yaptırımlarını eleştirmişti. Orban ayrıca uluslararası uzman yorumlarında sürekli Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i örnek almak ve onun adımlarını taklit etmekle suçlanıyor. Ülkedeki sivil toplum örgütlerini kapatan ve bağımsız Macar medyasını tıpkı Putin gibi susturan Orban, Romanya'da yaşayan Macar azınlığı da kullanarak diğer Avrupa ülkelerinde karışıklıklar yaratmaya çalışıyor. Sık sık Avrupa Birliği'ni oluşturan demokrasi ve beraberlik değerlerini eleştirerek Macaristan'ın “bu dogma ve ideolojilerden kurtulması ve küresel yarışta kendine yepyeni bir rota çizmesi gerektiğini” vurgulayan Orban, demeçlerinde sürekli Putin'i taklit etmesiyle biliniyor
Macaristan'da bir kameramanın kucağındaki oğluyla polisten kaçan göçmen babaya çelme atarak yere düşürdüğü, başka bir göçmen kız çocuğuna tekme attığı görüntüler Avrupa'nın gerçek yüzünü ortaya koyarak hafızalara kazınmıştı. Polislerin göçmenlere yönelik sert müdahaleleriyle hatırlanan Macaristan'da Başbakan Orban, ülkesinin Sırbistan sınırı boyunca 175 kilometre uzunluğunda dört metre yüksekliğinde ördüğü tel örgüleri “şaka olsun diye değil zaruretten” çektiklerini savunmuştu. Orban'ın, Avrupa'ya iltica etmek için sınırları geçen göçmenlerin tutuklanacaklarına dair sözleri ise büyük tepki çekmişti.
İslam'ın Avrupalı liderlerin belirttiği gibi Avrupa'nın bir parçası olmadığını öne süren Viktor Orban, Alman Focus dergisine verdiği röportajda Avrupa genelinde tarihte İslam'ın yeri olmadığını iddia etmişti. Mülteci krizinin, Birliğin Hristiyan merkezli duruşuna tehdit oluşturduğunu düşünen Orban, Avrupai düşüncenin kendi kıtasında azınlık durumuna düşeceğini öne sürerek kendisine destek arıyor. Bir zamanların ateşli ateistlerinden olan Orban, mülteci krizinde Hristiyanlığı ön plana çıkararak Müslüman karşıtlığı kartını kullanıyor. “Göçmenlerin çoğu Hristiyan değil Müslüman ve bambaşka bir dinin ve kültürün içinde büyüdüler. Bu önemli bir mesele çünkü Avrupa ve Avrupa kültürü, Hıristiyan temellere dayanır” diyen Orban, “Müslüman toplumlarla birarada yaşamanın ne kadar kötü olduğunu 150 yıl boyunca bu tecrübeye sahip olan bizler biliyoruz” demişti.
Macar Başbakanı ayrıca, ABD'deki Neo-con'ların düşünce kuruluşu Amerikan Girişim Enstitüsü'nden de (AEI) Özgürlük Ödülü aldı. Ödülü alırken yaptığı konuşmada son derece Amerikan yanlısı bir ton kullanan Orban, AB hakkında ise, Avrupa'da birlik ve beraberlik hissiyatının bulunmamasından ötürü bu birliğin tehlikede olduğunu söylemişti.