İsrail kendini şeytanlaştırdı ve muhaliflerine karşı en önemli silahı antisemitizmin tarihin çöplüğüne atılmasının kapısını açtı. Artık, antisemitizm yaftası yapışmıyor. Daha önemlisi özelde Avrupa, genelde de dünyada İsrail ve antisemitizm korku eşiği büyük oranda aşıldı. İsrail Nazi Almanya’sı, Netanyahu ise Hitler'le eşitlendi.
Aşağıdaki sözleri söyleyen üst düzey Avrupalı bir yönetici idi. Zaten Aksa Tufanı sonrasında gittiği İsrail’de, o dönem İsrail Dışişleri Bakanı yanında “Dehşete karşılık dehşet haklılık sağlamaz… Tüm insani hayatlar eşit değere sahiptir” açıklamalarıyla dünyanın dikkatini İsrail’in nefretini celp etmişti.
Bu Avrupalı üst düzey politikacı, gençliğinde, 1969 yazında İsrail’e, bir kibbutza gönüllü olarak çalışmaya gitmiş, şimdi boşanmış olduğu müstakbel eşini orada bulmuş, bir çocuğunun İbranice konuşması ile övünen İspanyol kökenli bir AB lideri idi.
Bu şahıs, sosyalist kökenli, AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’den başkası değildi.
BORRELL İSYANI
İsrail’in yaptıklarına duygusal ve öfkeli bir tavır sergileyen Borrell, isyan edercesine, şu cümleleri sarf etti: “Herkes Tel Aviv’e gidiyor, lütfen bunu yapmayın, sivilleri koruyun, fazla öldürmeyin diye yalvarıyorlar. Çok fazla ne kadar fazla olmalıdır ki? Çok fazlanın standardı nedir? Ama Netanyahu kimseyi dinlemiyor ki!!! (Gazze’yi) Boşaltmaya başlayacaklar, insanları nereye gönderecekler, Ay’a mı? Bu insanları nereye tehcir edecekler. Eğer, uluslararası toplum bunun bir katliam olduğuna, çok fazla insanın öldürüldüğüne inanıyorsa, belki de bizim (İsrail’e) silah sağlama üzerinde düşünmemiz gerekir.”
LULA: SAVAŞ DEĞİL SOYKIRIM
Bir başka isyan eden lider ise, Etiyopya başkentindeki Afrika Birliği zirvesinde İsrail’in Gazze’deki saldırılarını Adolf Hitler’in yaptıklarına benzeten Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva oldu.
Lula, “Gazze Şeridi’nde olup bitenler bir savaş değil, soykırımdır. Bu, askerlerin askerlere karşı savaşı değil: Bu, son derece hazırlıklı bir ordu ile kadınlar ve çocuklar arasındaki bir savaştır” dedi. “Gazze’de Filistin halkının başına gelenler tarihin başka hiçbir anında yaşanmadı. Aslında yaşanmıştı: Hitler Yahudileri öldürmeye karar verdiğinde” diye de ekledi Brezilya Devlet Başkanı.
Bu iki örnekte olduğu gibi İsrail’in Aksa Tufanı sonrası dünyayı etkileme ve mağdur ayaklarına yatma stratejisi, ellerindeki, tüm imkanlarına rağmen başarısız gözüküyor.
Bu yazımızda biz, şu ana kadar başarısız ve hatta İsrail ve anti semitizm adına ölümcül aksi tesirleri olan ana uluslararası stratejiler üzerinde durmak istiyoruz.
Aksa Tufanı ile birlikte Gazze’de acımasız bir savaş, bir soykırıma girişen İsrail, uluslararası arenada kendini ve soykırımını haklı gösterebilmek amacıyla yanlış ve yalan bilgilendirme silahına başvurdu. Tabii ki yaptıkları bununla sınırlı da değildi.
HAMAS’I DAEŞ’LEŞTİRME GİRİŞİMİ
İsrail’in ilk yaptığı Hamas’ı DEAŞ’laştırma girişimi oldu. DEAŞ neticede dünya çapında hala geçerli bir şeytanlaştırma akçesi idi, ancak, İsrail’in Gazze’de yaktığı soykırım ateşi dünyada İsrail ve Siyonizm lehine algı oluşturmaya yönelik tüm iddialarını yaktı kül etti. Hamas’ı DEAŞ’laştırma, dolayısıyla da şeytanlaştırma stratejisi tutmadı.
Bu taktik tutsa idi dünya çapında Hamas ve onu destekleyenler terörle yaftalanıp, suçlu durumuna düşürülecek, dünya çapında adeta nefes aldırılmayacaktı.
İsrail’in 7 Ekim Aksa Tufanı sonrasında “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” savıyla Filistinliler aleyhine bebek, çocuk kadın, cami, kilise, gazeteci, uluslararası müessese çalışanı demeden giriştiği Filistinli soykırımı tüm tezlerini elinden aldı.
SORGULANMA KAPISINI ERDOĞAN AÇTI
Hamas’ın “terör örgütü” olduğu algısının dünya çapında sorgulanmasının kapısını Cumhurbaşkanı Erdoğan açtı. “Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren kurtuluş ve mücahitler grubudur” dedi açıkça. Brezilya Devlet Başkanının da “Hamas bir terör hareketi değildir” açıklaması İsrail’in oluşturmaya çalıştığı algının pek de tutmadığını gösteriyor. Filistin meselesi dünya çapında yoğun, yeni taraftarlar kazanmaya devam ediyor.
DİPLOMASİ İLE SOYKIRIMI MEŞRULAŞTIRMA ÇABASI
İsrail, Filistinli soykırımı esnası ve devamında diplomasiyi de devreye soktu. Kendisi ve yılmaz destekçisi ABD’nin diplomasi mekanizması ile dünyayı kendi tezlerine inandırma çabasına düştüler.
ARAPLARA PARMAK SALLAMA
Netanyahu, açıkça Arap devletlerine parmak sallamaktan geri kalmadı, “Ülkenizi, menfaatlerinizi düşünüyorsanız sessiz kalın” dedi. Bu tehdit aslında İran, Hamas karşıtlığı, bankalardaki mevduatlar, diplomatik baskı, gizli ilişkilerin deşifre edilmesi ve askeri saldırı gibi birçok hususu barındırıyor. Netanyahu’nun dediği gibi Arap rejimleri “Bunu anlıyor”, hem de gayet güzel bir şekilde.
Çeperdeki Müslüman devletlerin, özellikle ABD diplomasi mekanizmasının baskı ve tehditleri üzerinden sessiz kalmaları sağlanmak istendi. ABD İsrail’e silah ve koruma sağladığı gibi diplomatik uşaklığına da soyundu.
ANTİSEMİTİZM KILICI
İsrailli diplomatlar bulundukları ülkelerde antisemitizm kılıcıyla algı yönetiminde tam saha pres uyguladılar. Yazılanlara, konuşulanlara müdahil olmaya çalıştılar. Bunun Hindistan, Güney Kore gibi birçok ülkede örneği yaşandı. Ancak Gazze’de uygulanan soykırım tüm bu çabaları tartışmalı hale getirdi.
BM Genel Kurulu’nu fazla etkileyemese de İsrail’in diplomatik alandaki en büyük başarısı, üç ABD vetosu yardımıyla BMGK’yı kilitlemesi oldu. ABD üç kere Gazze’de ateşkesi veto etti. Bunun manası ABD’nin bu alanda da soykırıma fiilen ortaklığıdır. ABD, İsrail’e silah, mühimmat, koruma ve hatta özel kuvvetler sağlayarak soykırıma bulaştığı gibi, ateşkesi ve hatta ‘insani ara’yı veto ederek soykırımın devamını sağlamıştır. Bu konuda uluslararası mahkemelerde ABD İsrail’den ayırt edilmemelidir.
UNRWA FİYASKOSU
İsrail, diğer BM organlarını da işlevsiz bırakmak istedi. Bunların en canlı örneği Filistinli mültecilere yardım sağlayan UNRWA’yı fonlayan ülkelere verdiği yalan yanlış raporlarla fonlarını kesme baskısı oldu. ABD başta olmak üzere birçok donör ülke fonlamayı kesti.
İsrail Gazze’deki BM personeline de acımadı. BM tarihinde hiç görmediği kadar, bir çatışmada en çok kurbanını Gazze’de verdi. 142 çalışanını kaybetti.
FİLİSTİN’E DESTEK TSUNAMİSİ
Soykırımın dünya çapında halklar bazında tetiklediği Filistin’e destek tsunamisini engellemek için Siyonistler, ABD ve İngiltere başta bazı ülkelerde ‘antisemitizm’ dalgaları oluşturmaya çalıştılarsa da sınırlı ve sönük kaldı, etkisi olmadı, Hazreti Musa’nın asasının sihirbazların tüm yılanlarını yuttuğu gibi Filistin’e destek tsunamisi de bu cılız dalgaları yuttu yok etti.
YANDAŞ MEDYAYA REDAKSİYON, KARŞIT MEDYAYA ÖLÜM
İsrail’in tezlerini yaymada ve hatta algı oluşturmada Siyonist sermaye ile yürüyen büyük haber mecralarının etkin şekilde kullanıldığını önceki tecrübelerden iyi biliyoruz.
Aksa Tufanı’ndan sonra bir süre İsrail’in yaptıklarını haklı gös-terebilmek için medya denetimi sıkı şekilde sürdü. İslam ülkeleri dahil dünyanın çoğu kesimini domine eden uluslararası ajanslar, yazılı ve görsel mecralar ve hatta sosyal/yeni medya sıkı kontrol altında tutuldu, bu mecralardaki muhalif, aykırı sesler hemen susturuldu. Gazze’de olan bitenin dünyaya yayılmasında büyük katkısı olan X platformunu biraz bu kontrolün dışında tutmakta fayda var.
İsrail bu denetim işini o kadar sıkı tutuyordu ki, bazı önemli mecraların haberlerinin İsrail’de redakte edildiği dahi gündeme getirildi. Bu yüzden olsa gerek İsrail yanlısı uluslararası medya, cinayeti kimin işlediği belli olmayan “öldü, öldürüldü” gibi mebzul miktarda faili meçhul haberlere imza attı.
GAZETECİ KATLİAMI
Dışarıda medya denetimini çok sıkı bir şekilde elinde tutan İsrail, savaş sahasında daha acımasız davrandı. Sahada olan bitenin dışarı aktarılmasını mümkün olduğu kadar sınırlandırabilmek, ajansları caydırabilmek için gazeteci katliamına başvurdu.
Gazze’de İsrail tarafından öldürülen gazeteci sayısı kaynaklara göre farklılık gösterse de her hâlükârda 90’nın altında değil. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserlik Bürosu’ndan 1 Şubat 2024 tarihinde verilen bilgi şu şekilde: “BM raporlarına göre 7 Ekim’den bu yana Gazze’de 122’den fazla gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü, birçoğu da yaralandı. Ayrıca İsrail’in Lübnan’ı bombalamasında üç gazeteci öldürüldü.” Büro ayrıca, 7 Ekim saldırılarından bu yana gazetecilere yönelik taciz, korkutma ve saldırıların arttığı Gazze ve Batı Şeria’da onlarca Filistinli gazetecinin İsrail güçleri tarafından gözaltına alındığını bildiriyor.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Gazze Savaşını “Modern bir savaş veya çatışmada bu kadar kısa bir süre içinde en fazla sayıda gazetecinin öldürüldüğü” bir savaş olarak niteliyor.
İsrail’in medya mecralarında yapmaya çalıştığı bir başka karartma stratejisi ise, İsrail kaynaklarından haberlerin bolca verilip, Filistinli kaynakların haberlerinin sınırlı tutulmasıdır. Böylece, kaynağından sorunlu haberlerin gündemde daha fazla yer tutması ve dolayısıyla İsrail tezlerinin zihinlerde daha fazla yer kaplaması sağlanacaktı.
Siyonist medyanın, taraflı da olsa, istemeden de olsa, karartma da yapsa, “Hak şerleri hayr eyler” düsturunca İsrail soykırımının yayılmasına, duyulmasına aracılık ettiğine dikkat çekmek isterim. Dünyadaki birçok medya mecrası uzun süre Gazze Savaşı’nı canlı verdi. Bu da uluslararası kamuoyunu İsrail aleyhine dönüştüren etkili bir enstrüman oldu.
SİYONİZM’İ DOKUNULMAZ YAPMAK
İsrail, Aksa Tufanı’nı Siyonizm’i kutsallaştırmak bir fırsat olarak gördü. Hedefte Siyonizm’e karşı çıkanların küresel bazda cezalandırılması vardı. İlk adım ise, doğru tahmin ettiniz, ABD’de atıldı ve ABD Temsilciler Meclisi Aralık 2023’te “Antisiyonizm’in (Siyonizm/İsrail karşıtlığı) Antisemitizm (Yahudi karşıtlığı) olduğuna” karar verdi.
Dünyada bu yönde başka ülkelerde başka adımlar atılıyor olsa da İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı ve soykırımın tüm dünyada İsrail ve dolayısıyla da Siyonizm karşıtlığını şiddetli bir şekilde tetiklemesi bu planları altüst etti.
İSRAİL KENDİSİNİ ŞEYTANLAŞTIRDI
Soykırım uluslararası mahkemelere taşındı ve İsrail ile birlikte yardım ve yataklık eden devletler aleyhine güçlü şekilde devamı da gelecektir. Diğer taraftan, İsrail kendisini kendi eliyle şeytanlaştırdı ve muhaliflerine karşı en önemli silahı antisemitizmin tarihin çöplüğüne atılmasının kapısını kendi elleriyle açtı. Artık, antisemitizm yaftası yapışmıyor.
Daha da önemlisi, özelde Avrupa, genelde de dünyada, büyük oranda, İsrail ve antisemitizm korku eşiği aşıldı. Önemli dünya liderleri İsrail’i Nazi Almanya’sı, Netanyahu’yu Hitlerle eşitlemeye başladılar.
Ayrıca, Aksa Tufanı sonrası yaşananalar bir turnusol görevi de gördü, soykırıma ses çıkar(a)mayan Batı ‘değer’sizleşti. İnsani değerler noktasında Batı’nın aynaya dahi bakacak yüzü, dünyaya söyleyecek sözü kalmadı.
İçeride, Eski Ahit - Samuel 15:3’ü (Git, Amaliklere saldır ve onlara ait olan her şeyi tamamen yok et. Onları esirgeme; erkekleri ve kadınları, çocukları ve emzikteki bebekleri, sığırları ve koyunları, develeri ve eşekleri öldür) savaş stratejisi olarak benimseyen Siyonizm, Aksa Tufanı'nı bahane edip Siyonizm’i hatta İsrail’i kutsallaştırmak, dokunulmaz ve aleyhine söz söylenemez bir tanrı(put) haline getirmek istiyor. Ama dünyada, Aaron Busheel örneğinde olduğu gibi, vicdan ölmedikçe buna geçit ve imkân yok.
Zaten Yeşaya 1:15-17 de bunu söylüyor “Ellerinizi açıp bana yakardığınızda gözlerimi sizden kaçıracağım. Ne kadar çok dua ederseniz edin dinlemeyeceğim. Elleriniz kan dolu. Yıkanıp temizlenin. Kötülük yaptığınızı gözüm görmesin. Kötülük etmekten vazgeçin. İyilik etmeyi öğrenin, adaleti gözetin, zorbayı yola getirin, öksüzün hakkını verin, dul kadını savunun.”