Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 47 ülke, Çin'in Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlıklara yönelik insan hakları ihlali iddialarına ilişkin kaygılarını belirtti.
Üye ülkelerin Doğu Türkistan'daki insan hakları durumuna ilişkin derin kaygılarının sürdüğü belirtilen açıklamada, "Kapsamlı araştırmalara dayanan çok sayıda güvenilir rapor, 1 milyonu aşkın insanın keyfi olarak gözaltında tutulduğuna işaret ediyor. Dahası, Uygurların ve diğer azınlık mensuplarının yaygın elektronik takibe ve ayrımcı uygulamalara maruz kaldığı, Uygur kültürü ile din ve inanç özgürlüğü dahil temel hak ve özgürlükler üzerinde aşırı kısıtlamaların olduğuna dair haberler var" ifadeleri kullanıldı.
47 ülke adına yapılan açıklamada, "İşkence ve diğer insanlık dışı, zalimce ve aşağılayıcı muamele ve cezalandırma, zorla kısırlaştırma, cinsel ve cinsiyete dayalı şiddet, zorla çalıştırma ve çocukların ebeveynlerinden zorla ayrıldığına ilişkin haberlere dair de kaygılarımızı bildiriyoruz" ifadelerine yer verildi.
Pekin yönetimine bu konudaki endişelere derhal yanıt vermesi çağrısı yapılan açıklamada, "Çin'i hukukun üstünlüğüne bağlı kalmaya, insan haklarının korunması konusunda ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye, BM Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini imzalamaya çağırıyoruz" değerlendirmesi yer aldı.
BM üyesi ülkeler, Çin hükümetinden, BM İnsan Hakları Konseyi'nin Özel Prosedürler mekanizması dahil tüm bağımsız gözlemcilere Doğu Türkistan'a anlamlı ve engelsiz erişim sağlaması, Irk Ayrımının Sonlandırılması Komitesinin (CERD) Ağustos 2018'de Doğu Türkistan konusundaki önerilerini yerine getirmesi ve o zamandan bu yana dile getirilen endişelere yanıt vermesi talep edildi.
Ülkeler, Doğu Türkistan'daki insan hakları durumu nedeniyle diğer üyelere, "sığınmacıları iade etmeme" kuralını uygulamasını salık verdi.
Öte yandan BM üyeleri, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet'in mayısta Çin'e yaptığı ziyaret ve Doğu Türkistan'daki temaslarıyla ilgili daha detaylı bilgi sağlamasını, ziyaret sırasında uygulanan kısıtlamalara, hareket serbestisi ve sivil toplum temsilcilerine erişimine yönelik engellere ilişkin detaylı gözlemlerini aktarması istendi.
BM İnsan Hakları Ofisi, 8 Mart'ta BM İnsan Hakları Konseyinin 48'inci oturumunda Pekin yönetimi ile BM heyetinin bölgeyi ziyaret etmesi konusunda anlaştıklarını duyurmuştu. Çin tarafının ziyarete, raporun ertelenmesi koşuluyla izin verdiği ileri sürülmüştü.
Çin, son yıllarda Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türkleri ve diğer azınlık mensuplarını hedef alan sistematik hak ihlallerine ilişkin iddialar nedeniyle uluslararası kamuoyunda eleştirilere hedef oluyor.
Açıklamada, bölgede din ve inanç özgürlüğü ile seyahat, toplantı ve ifade özgürlükleri üzerinde kısıtlamalar bulunduğu ve yaygın kullanılan elektronik izleme teknolojilerinin orantısız şekilde Uygurları ve diğer azınlık mensuplarını hedef aldığı belirtilmişti.
Pekin yönetiminin hukukun üstünlüğü ilkesine ve insan haklarını koruma konusundaki ulusal ve uluslararası yükümlülüklerine uyması gerektiği vurgulanan açıklamada, "Çin'e BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve ofisi de dahil bağımsız gözlemcilere Doğu Türkistan'a hızlı, anlamlı ve serbest erişim sağlama çağrısı yapıyoruz" ifadelerine yer verilmişti.
Çin yönetimi, Doğu Türkistan'da kaç kamp bulunduğuna, buralarda kaç kişinin tutulduğuna ve söz konusu kişilerden ne kadarının sosyal hayata döndüğüne ilişkin bilgi vermezken, kendi belirlediği birkaç kampın az sayıda yabancı diplomat ve basın mensubu tarafından kısmen görülmesine izin vermişti.
Öte yandan çok sayıda Uygur Türkü'nün bölgedeki fabrikalarda zorla çalıştırıldığı iddia edilmiş, Doğu Türkistan'daki bazı işletmeler, "zorla çalıştırma" yoluyla üretim yapıldığı iddialarının hedefi olmuştu.
Washington yönetimi, iddialara konu olan işletmelere ve onlarla çalışan şirketlere yaptırım kararları almıştı.
Pekin yönetiminin sözcüleri ise zorla çalıştırma iddialarını "Çin-karşıtı güçler tarafından uydurulmuş yalanlar" olarak nitelemiş; ülkedeki insan hakları durumunun gerçeğe aykırı olarak karalanmaya çalışıldığını savunmuştu.