Esed rejimi devrilmeden önce, fidye ve esir takası gibi yollarla hapishanelerden kurtulan 18 kadının anlattığı işkenceler, kan dondurdu. İsrail hapishanelerini aratmayan vahşet yöntemleri arasında, açlıktan tecavüze kadar insanlık onurunu ayaklar altına alan onlarca işkence bulunuyor.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından Suriye zindanlarında tutulan on binlerce kişi de salıverildi. Saydnara Hapishanesi başta olmak 22 farklı cezaevinde, mahkûmlara sistematik biçimde işkence uygulayan rejim güçleri, kadınları da akıl almaz yöntemlerle tutsak etti. Afrin, Azez, El Bab ve İdlib bölgelerinde yaşayan, açlıktan tecavüze kadar pek çok şiddet eylemin öznesine dönüşen 18 kadının yaşamı, hazırlanan yüksek lisans tezine konu oldu. Haziran 2024’te tamamlanan tez, Suriye zindanlarının karanlık yüzünü gözler önüne serdi. Aralarında öğretmen, ev hanımı, kuaför, sağlık çalışanı ve öğrencilerin bulunduğu 18 kadın fidye, esir takası veya salıverilme koşullarıyla hapishanelerden kurtuldu.
İNSAN ONURU AYAKLAR ALTINDA
Çalışmaya göre, insan onurunu ayaklar altına alan süreç akıl almaz tutuklama bahaneleriyle başlıyor. Kadınlar çoğu kez yolda yürürken, bir kontrol noktasından geçerken, eyleme katıldıkları için veya bir akrabaları eyleme katıldığı için gözaltına alınıyor. Yapılan işkencelerin ise sorumlu gardiyanın yaratıcılık gücüne bağlı olarak değişiklik gösterirken, darp, aç bırakma, yemek ve içme sularının kasıtlı kirletilmesi, kanalizasyon sularının zorla içirilmesi, zorla dışkı yedirilmesi, fare gibi hayvanların yutulmaya zorlanması, bel kırılmasına yol açan kürsü işkencesi, ellerden tavana asma, kazık işkencesi, suyun içinde boğmanın yanı sıra sevdiklerinin önünde toplu tecavüzler, çırılçıplak soyulma, mahrem bölgelerde sigara söndürülmesi gibi işkencelerin yapıldığı ifade ediliyor.
VAHŞETİ TARİHE NOT DÜŞTÜ
Bahçeşehir Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Küresel Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilimdalı öğrencisi Cahide Hayrunnisa Çiçek’in hazırladığı Suriye’de savaş bölgesindeki kadınların hapishane deneyimlerinin incelenmesi tezinin danışmanlığını Prof. Dr. Ayşe Nilüfer Narlı üstlendi. Tez için çadır ve konteyner kentlerde yaşayan 18 gönüllü kadınla İHH Azez Lojistik Merkezi’nde yüz yüze görüşen Çiçek, tarihe not düşen tez savunmasını ise Haziran 2024’te yaptı. Tez için görüştüğü kadınların kadar başlarından geçen acı olayları ilk kez anlattığını belirten Çiçek, “Suriye Savaşı'ndan önceki yaşantılarını anlatırken, daha uzağa bakarak, ümit dolu konuşurken, hapishane sürecine gelirken tamamen mimikleri değişti. Tırnaklarını koparmaya başladılar, ağlamaya başladılar, gözlerini kaçırmaya başladılar. Bir kere o hal ve hareketleri çok etkileyiciydi” dedi.
CESETLERLE BİRLİKTE YAŞADILAR
Tuvaleti bile olmayan küçük koğuşlarda 50-60 kadının aynı anda yaşamaya çalıştığını anlatan Çiçek, “Kadınlardan biri, koğuşta her türlü taciz ve tecavüze uğrayan başka bir kadına destek olmaya çalışmış. O kadın hamile kalıyor, karnında bebeğiyle işkence görmeye devam ediyor. En son ağır yaralı halde o koğuşa atıyorlar. Kadın, koğuşta can veriyor, diğer kadınlar ise o cesetle birlikte haftalarca aynı küçük koğuşta yaşamak zorunda kalıyor. Bunun gibi inanılmaz vahşet örnekleri var” diye konuştu.
TECAVÜZÜ SİLAH GİBİ KULLANDILAR
Esed rejiminin muhaliflerin direncini kırmak için cinsel şiddeti bir silah olarak kullandığına dikkat çeken Çiçek, baskınlar, arama noktaları, hapishane ve tutukevlerinin yanı sıra metruk binalarda oluşturulan gayri resmi noktalarda kadınlara defalarca tecavüz edildiğini belirtti. Çiçek şöyle konuştu: “Bir kontrol noktasından geçerken, isim benzerliği sebebiyle veya yakınınız muhalif olduğu için gözaltına alınabilirsiniz. Gözaltına alındıktan sonra tamamen kayıt dışı bir süreç başlıyor. İşkencehanelere dönüşen gözaltı merkezlerinde insanların başına gelmeyen kalmıyor. Eğer peşinize düşen bir aileniz varsa, fidye ödeyip kurtulabiliyorsunuz. O da zaten çok düşük ihtimal. Suriye zindanlarından kurtulmak için mahkeme, yargılama gibi uygulama zaten yok.”
Kadınları toplum dışlıyor
Suriye’de hapishaneye düşen kadınların başına gelenler, dışarı çıktıktan sonra da bitmedi. Esed rejiminin kadınları tehdit etmeye devam ettiğini anlatan Çiçek, “Yanlış bir şey yapıp gözümüze takılırsan seni yeniden hapse atarız diyorlar. Bu da inanılmaz bir korku iklimine dönüşüyor. Mesela bazı aileler hapisten çıkan yakınlarını yıllarca hiç evden çıkarmamış. Bazıları evlerini terk etmek zorunda kalmış. Daha kötüsü ise, hapishanede tecavüze uğradıkları için toplum da lekeli gözüyle bakarak dışlıyor. Çoğu eşinden ayrılmak zorunda kalmış” değerlendirmesi yaptı.
İşte kadınların anlatımlarından çarpıcı örnekler:
Om Arif (26): Her uyuduğumda hâlâ cezaevinde olduğumu düşünüyorum, bununla ilgili korkunç rüyalar görüyorum. Çocuklarımın sesini duyuyorum. Sürekli ‘Anneee’ diye çığlık atıyorlar. Vücudumda işkencelerin izlerini taşıyorum. Hâlâ her an yeniden tutuklanma korkusuyla yaşıyorum.
Zahara Al-Karim, (40): Bir ara ailem delirdiğimi zannetti. Gerçekten çok yıpranmıştım ve psikolojim bozuktu. Hapse girdiğimde oğlum 3 yaşındaydı, şu an 13 yaşında ve o da yaşadıklarımızı hâlâ aklından çıkaramadı! Hapishanedeyken eşim idam edilmişti. Çıktığımda ne ben eski bendim ne de hiçbir şey bıraktığım gibi duruyordu.
Hanaa Mohammed (43): Cezaevinden çıktıktan sonra evde herhangi bir odanın kapısı kilitlendiğinde sinir krizi geçirebildiğini söylerken karanlık bir koğuşta tek başına bırakıldığını ifade eden Dilyar Huda ise, artık evde bile tek başına kalamadığını söylüyor.
Nibel Hanif (52) : Hâlâ yaşadığım o dehşet anlarını rüyalarımda yeniden yaşıyor gibiyim. Uyandıktan sonra ise ağlama krizlerine giriyoru
Kadan Mousa (44): Muhaliflerin destekçisi olduğumdan bana devrimcilerin annesi diyorlardı. Hemşire olarak çalıştığım hastanede elimden ne geliyorsa yapıyordum. Bunun sonucunda 2014’te tutuklandım. Bütün işkence türlerine maruz kaldım. Kanım yerlere ve duvarlara sıçrayana kadar dayak yedim. Ellerimden tavana asıyorlar, tekere koyup elektrik veriyorlardı. Bir daha kimseyi tedavi edemeyeyim diye parmaklarımı kırdılar. Gerçekten de hapisten sonra hiçbir işe giremedim, ellerim ayaklarım hâlâ çok ağrıyor. Orada yaşadıklarımı, gencecik insanları acımadan nasıl öldürdüklerini, koğuş içlerindeki kan göletlerini, tecavüzleri asla unutmayacağım. Adaletsiz bir hükümdarın, adaletsiz devletinde hapiste işkence gördüm. Bizler “Ya Allah!” dedikçe, onlar “Ya Beşar!” dediler. Bir tek anını bile unutmadığım bu zulümlerin hesabını kimden soracağım? Bütün bunları yapan askerler cezasız kalmamalı.
HAMİLE KADINI ÖLDÜRÜP CESEDİNİ YANIMIZDA BIRAKTILAR
57 yaşındaki Iman Al-Sawa, “Beni resmi bir hapishane değil de bir okulun içinde tuttular. Bulunduğumuz yerde yaklaşık 40 kadın tutuklu vardı. Gözlerimi her an bağlı tutuyorlardı ve sürekli saçlarımdan çekerek yerde sürükleniyordum. Bütün dişlerimi kırmışlardı. Aklınıza ne geliyorsa bütün kötülükleri uyguladılar. Vücudumda işkencenin izlerini taşıyorum” dedi. Al-Sawa, kendisiyle aynı yerde kadınların durumunu da şu sözlerle anlattı: “Yanımızdaki genç kızların saçlarını yakıyorlardı, o koku burnumdan, bağırma sesleri de kulaklarımdan gitmiyor. Yanımızda 7 aylık hamile genç bir kız vardı. Öldüresiye dövüyorlar, hamile olduğu için en çok beline vuruyorlardı. Yaralandı, 4 gün boyunca can çekişti. Sonunda öldü, boyunu da kırılmıştı. Çocuğu da karnında öldü tabi. 7 gün boyunca onun cesedini yanımızda bıraktılar.”