Altın madeni, asırlar boyunca sahip olduğu temel işlevleriyle en gözde metallerden birisi olurken değerini koruması bakımından da insanoğlunun vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Mısır hükümdarları döneminde milattan önce 3200 yıllarında, darphanelerde çubuklar haline getirilerek, para yerine kullanılmış, Peru’da da milattan önce 2000 yılına ait altından yapılmış eşyaların kalıntıları bulunmuştur. Yunanlılar, İranlılar, Sümerler, Asurlular ve özellikle Lidyalılar altına önem veren medeniyetlerden bazılarıdır. Milattan önce 550 yıllarında Lidya kralı Krezus, altını para yerine bastırarak, ticaretin artırılması sağlanmıştır.
Altının asırlar boyunca değeri yüksek bir maden olduğunu ifade eden Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü'nden Ar. Gör. Cem Korkurt, “Dünyada az bulunması ve demir gibi madenlerde olduğu gibi paslanma yapmaması altının değerli olmasını sağlayan temel özellikleridir. Bunun yanında eritildikten sonra işlenerek tekrar piyasaya sürülebilir olması da değerli olmasının, değer birimi ve değer koruyucu olarak değerlendirilmesini sağlayan faktörlerdir” açıklamasında bulundu.
“Ülkelerin dini değerleri, örf ve adetleri ayrıca kültürleri iktisadi hayatı ve sosyal hayatı yakından etkilemektedir” diyen Korkut, altının toplum ve ülkeler için değerini şu ifadelerle özetlemektedir:
“Özellikle altının ziynet ve süs eşyası olarak kullanıldığı toplumlarda bireysel olarak altın sahibi olmaya da önem verilmiştir. Bunun yanında altın ilk para sistemi olması sebebiyle de önemli bir yere sahiptir.
Dolayısı ile altın ülke için sadece ekonomik gücün sembolü değil aynı zamanda siyasal istikrarın da sembolüdür. Altın ile ordular kurulabildiği için askeri gücün, zenginlik getirdiği için de refahın sembolü olarak tarihte belirleyici bir yere ve öneme sahiptir.”
Altın madeni ziynet eşya, servet biriktirme işlevi yanında kolay işlenebilme özelliği, dayanaklılığı ve pek çok endüstri dalında yaygın olarak kullanılır.
Elektronik, uzay ve havacılık teknolojisi, tıp, dişçilik, dekorasyon ve mühendislik sektörlerinde kullanılan altının yüzde 43’ü mücevher, yüzde 15'i altın para, yüzde 37'si elektronik ve yüzde 5 dişçilik alanlarında kullanılmaktadır.
Saf altın için 24 ayar tanımı yapılırken, doğada yüzde 100 saflıkta altın yoktur.
22 ayar altın ise 916 milyemdir ve yüzde 91,6 saflıktadır. Genellikle bilezik yapımında kullanılır ve yumuşaktır. 18 ayar altın ise yüzde 75 saflıktadır ve alyanslarda kullanılır. 14 ayar altın en sert olanıdır ve yüzde 75 saflıktadır. Kuyumcularda görülen takıların hemen hepsi 14 ayar altından üretilmektedir.
Arı altın, yansıma nedeniyle sarı, saydamlığı yüzünden yeşil görünen, çok yoğun (19 300 kg / m³) ve yumuşak bir metaldir. 1 063 °C’ de erir, 2 600 °C de, olağan basınç altında kaynar ve yeşilimsi sarı bir buhar çıkarır. Altın tel çekmeye en elverişli (1 gr altından 1 km tel çekilebilir), en kolay dövülen metaldir.
Altın güvenilir bir yatırım enstrümanı olması ve değerini koruyucu özelliğiyle asırlar boyunca insanların ‘güvenli liman’ olarak gördüğü bir araç olmuştur.
“Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi'nde dediği gibi "Hakîr olduysa millet, şânına noksan gelir sanma / Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten". Yani beyitin ikinci kısmında dediği üzere yere düşmekle değeri kaybolmayan su gibi etkenlerin paslandıramadığı bir maden olmasından ötürü de fiziksel açıdan da altının güvenilirliği yüksektir” diyen Korkut, “İnsanların altını güvenli liman olarak tanımlaması bu sebeple şaşırtıcı değildir. Bir yatırım tavsiyesi olmamakla birlikte altının uzun vadeli yatırımcıyı üzdüğü de genelde vaki değildir” İfadelerini kullandı.
Asırlardan beri ülkelerin güçlü olmasının hazinelerinin dolu olmasıyla doğru orantılı olduğunu vurgulayan Cem Korkut, “Gerçi son dönemde hazinelerinin dolu olmasından ziyade yönetebildikleri büyük fonlar ülkelerin gücünün bir belirtisidir. Zenginliğin bir simgesi olan altın biriktirme özellikle 16. yüzyılda Avrupa'da başlayan Merkantilizm akımıyla ülkelerin bir iktisat politikası haline geldi. Bu fikre göre ülkelerin zengin olması milletin refahının temel kaynağıdır. Bu zenginliğin ölçüsü de ülkelerin ellerinde tuttuğu altın, gümüş ve değerli madenlere bağlıdır. Bu dönemde ülkeler ithalatı kısıtlamış daha çok ihracat yaparak ülkede altın, gümüş ve değerli maden biriktirmeye gayret etmiştir. Merkantilist iktisadi düşünce günümüzdeki kapitalizmin temelini oluşturmaktadır” açıklamasında bulundu.
“Günümüzde de altın rezervinin zengin olması ülkelere iktisadi politikaları dizayn ederken güç vermekte ve kolaylık sağlamaktadır” diyen Korkut, “Merkez Bankaları için de durum böyledir. Ekonomiye müdahale yapılacağı zamanlarda kasada bulunan altın rezervi, merkez bankalarının elini güçlendiren varlıklardır. Güçlü rezerv sahibi merkez bankasına sahip ülkelerin dünyadaki ekonomi ve finans çevrelerine vereceği sinyal de olumlu olur. Daha uygun oranlarda yurtdışında borçlanma imkânı bulmasına vesile olur. Bu sebeple ülkeler rezervlerini zengin tutmak istemektedir. Ülkelerin, altın gibi değer koruyuculuk özelliği yüksek bir madeni biriktirerek elde tutmak istemesinin temel sebebi budur.”
Bretton Woods anlaşması ile dünya yeni bir döneme adım attı. Sistem Amerikan Dolarını rezerv para statüsüne sokarak, Amerika’yı bir nevi dünyanın merkez bankasına dönüştürmüştür.
Yabancı merkez bankaları, dolar rezervlerini Amerika’nın merkez bankasına arz ederek diledikleri zaman altına çevirebilmekteydiler, bu yüzden dolara altından daha iyi bir para gözüyle bakmaktaydılar.
Tatlıyer, “Bretton Woods sistemi, iki dünya savaşı arasında kalan dönemde ülkelerin uyguladığı daraltıcı ve korumacı iktisat politikasının dünya ekonomisine ve bizzat ülkelerin kendisine zarar vermesi dolayısıyla husule geldi. Bu çerçevede, birinci dünya savaşı akabinde birçok Batılı devlet altın sistemine hızla dönmeye çalıştı. 1929 Buhranının patlak vermesiyle birlikte başta ABD olmak üzere birçok ülke ithalat vergi oranlarını ciddi şekilde arttırarak bu krizi diğer ülkelere ihraç etmeye çalıştı. Fakat, sonuçta birçok ülke dış ticaret vergi oranlarını yükseltince, bu durumdan küresel dış ticaret ve bu ülkelerin hepsi önemli ölçüde zarar gördü. Yine, 1929 Buhranı akabinde devletler ardı ardına savaş sonrası yeniden döndükleri altın sistemini bıraktılar ve devalüasyonlar yaptılar. Burada da yine bir “devalüasyon yarışı” görüyoruz ki bu da yine küresel ekonomiye ve ülkelerin bizzat kendisine epey zarar verdi” açıklamasında bulundu.
“Paranın günümüzde altına endekslenmesini içinde bulunduğumuz “kısmi rezerv bankacılığı” çerçevesinde pek olası görmüyorum” diyen Mevlüt Tatlıyer, “Zira, genelde dünya ekonomisi ve özelde Türkiye ekonomisi sürekli bir şekilde “büyürken”, dünyanın ve ülkenin ihtiyaç duyduğu likiditenin sınırı arza sahip altına desteklenmesi finansal sistemin bir bütün olarak istikrarını ciddi biçimde bozabilir. Bu açıdan, altına endekslemenin faydasının zararından epey daha az olduğunu düşünüyorum” açıklamasında bulundu.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada artan güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı ülkelerin bastıkları parayı kendi merkez bankalarında bulunan altın rezervlerine bağlı kılan Bretton Woods sisteminin temel özelliği olduğunu ifade eden Cem Korkut’ta, “Bu anlaşma ile dolar, altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul edilmiştir. Bu sistem 1971 yılına kadar sürdürülebilmiştir. Sonrasında ise ABD, parasını altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklamıştır. Bu sistemin sonunu getirmiştir” dedi.
Korkut, “Günümüzde, ceplerde yahut dolaşan gerçek paranın 5-6 katı oranında paranın sanal olarak banka bilgisayar ekranlarında dolaştığı bilinmektedir. Para yaratma mekanizması denen bu sistemin kısa vadede sonun gelmesi mümkün görünmüyor. Sistem bu sebeple belirli yıllarda oluşan balonlar ile arıza veriyor ama mevcudu korumak için kısa süreli çözümler ile patlayan topun ilgili kısmına yama yapılıp oynanmaya devam ediliyor. Dolayısı ile paranın altına endekslenmesini gelecekte mümkün görmek ihtimal dâhilinde değildir” ifadelerini kullandı.
“İslami iktisat ve finans sistemi de maalesef bu sisteme gerçek manada alternatif olacak iken; mevcut sistem kendisine alternatif olup yerini alacak potansiyeli gördüğü bu sistemi yama kapayan bir çözüme indirgemek istiyor” diyen Korkut, “Bu sebeple sağlıklı bir iktisadi sistem kurulacak ise bu sağlıklı sistemleri ülkelerinde inşa ederek bir araya gelen ülkeler ile mümkün. Tek bir ülke kendi başına bir anlam ifade etmiyor. Rahmetli Erbakan Hoca'nın D8 açılımı bu açıdan önemliydi. Altına değil ama milli gelire yani reel üretime endeksli bir para sistemi kuran ülkelerin bir araya geldiği bir birlik günümüzde kapitalizmin sebep olduğu acıları ortadan kaldıracaktır. Belirli grupların zengin olmasını değil tüm milletin refahını hedefleyen sistemlerin kurulması için birlik olmak bu sebeple önemlidir” dedi.
Bitcoin ile hayatımıza giren Blockchain teknolojisi ile kripto para birimlerine ilgi de artmaya başladı. İnsanların sanal sistemler üzerinden değer biçtiği kripto paralar ile altın arasındaki bağda merak edilen konular arasında…
“Yarattığı etki bakımından bir balon olarak nitelendirilen kripto para birimi Bitcoin, vadeli işlemlerin oluşturulmasından sonra varlığını daha da benimsetmiş, zamanında yaşanan altın vadeli işlemler ile arasındaki benzerliği bizlere göstermiştir” diyen Ekonomist Dr. Pelin Yantur, “Var olan durumu incelediğimizde ise, her iki varlık arasında bir korelasyonun olduğundan ve ikamesinden söz etmek mümkündür” açıklamalarında bulunuyor.
Yantur, “Aralarında şuan için çok güçlü bir korelasyon olmasa da ters yönlü bir ilişkinin mevcudiyetinden bahsedebiliriz. Bizler, Bitcoin’in fiyatı yükselmeye başladığında yatırımcıların bu kripto paraları satın almak için altın portföylerini satmasıyla da karşılaştık. Aralarında doğan ilişkinin temeline burada da dokunabiliriz aslında. Fakat, sadece bu nedene dayandırıp güçlü bir bağ vardır da demek doğru olmaz” ifadelerini kullandı.
1970’lerde altın vadeli işlemlerin başlamasıyla ortaya çıkan durum ile bugün Bitcoin piyasasında yaşanan durum arasında fiyat benzerliğinin göze çarptığını vurgulayan Yantur, “Zamanındaki altın eğrisi ile günümüz kripto para eğrisinde tüm salınımların bile benzerlik gösterdiği gözlemlenmektedir. Bu gözlemler iki varlık arasındaki ikame ihtimalini arttırsa da şuan için ikame kavramından tamamen bahsedemeyiz. En azından iki varlığın günlük ticaret hacimleri bakımından tamamen durum budur diyemeyiz. Çünkü burada önemli bir ayrım var ki o da güven faktörüdür. Altına atfedilen güvenli liman kavramının Bitcoin için henüz oluşmadığı açıktır. Bu nedenle bu iki varlığı karşılaştırmak yerine Bitcoin’in altının izini sürdüğünü söylemek daha doğru olacaktır. Fakat sonuç olarak, zamanla aralarında güçlü bir korelasyondan bahsetmek mümkündür. Bu korelasyonun ters yönlü olacağının da altını çizmek isterim” dedi.