Doğu Akdeniz, tarihten günümüze pek çok medeniye ev sahipliği yapmış ve bu coğrafyada yaşanan olaylar tarihin seyrini derinden etkilemiştir. Orta Doğu'nun kapısı konumundaki bölge, verimli topraklar ve enerji kaynaklarıyla dikkatleri üzerine çekiyor.
Akdeniz’in Sicilya ve Sardinya’dan sonra üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, Süveyş kanalı, Nil Havzası, Orta Doğu ve Anadolu gibi stratejik bölgelere yakınlığıyla pek çok medeniyetin ilgisini çekiyor.
Petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının keşfinden sonra denizlerde de sondaj çalışmaları hız kazandı. Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarının yoğunluğu bölgenin tekrar hareketlenmesine sebep oldu. Güney Kıbrıs yönetimi gayri meşru hamlelerine devam etse de Türkiye’nin kararlığı sonucu bölgede Kuzey Kıbrıs’ın hakları güven altında tutulmaya devam ediyor.
Doğu Akdeniz'deki son gelişmeler bağlamında Kıbrıs merkezli enerji mücadelesini yenisafak.com'a değerlendiren ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, “Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden Türkiye ve Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında doğrudan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında ise dolaylı olarak dondurulmuş bir krizin yeniden aktive edildiği bir sürece tanıklık etmekteyiz” açıklamasında bulundu.
Çelik, “Bu tacizler ve gerek uluslararası deniz hukukuna ilişkin düzenlemelere gerekse politik etiğe tezat oluşturan bu hamleler sadece Rum yönetimi temelli sondaj krizi ile sınırlı kalmamakta Yunanistan da Ege Denizi’nde statüsü (kendilerince) tartışmalı olan ada veya adacıklar üzerinden provokasyonlar yapmakta hatta karasuları meselesini cılız sesle de olsa gündeme taşımaya çalışmaktadır” ifadelerini kullandı.
Küresel politikalar ve enerji savaşları son dönemde sık sık gündeme gelen konular arasında. Orta Doğu’da bitmeyen savaşlar ve çözülemeyen krizlerin temelinde de menfaatler ve çıkar çatışmalarının ön planda bulunması enerji denkleminde büyük bir satranç tahtasının kurulduğunun göstergesi.
Türkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki kıta sahanlığı sorunu 2003 yılında Mısır ile imzalanan sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması ile başladı.
İhtilafın devamında, Güney Kıbrıs'ın ilan etmiş olduğu sözde MEB alanları içerisinde 2007’den bugüne uluslararası enerji şirketleri ile ruhsatlandırma antlaşmaları yaparak Türk kıta sahanlığı ve Kıbrıs Türklerinin haklarını görmezden gelen tutum içerisinde bulundu.
GKRY'nin 2011’deki MEB hamlesinin ardından KKTC de, Ankara ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’na ada açıklarında petrol ve doğalgaz arama yetkisi vermişti.
Rum Yönetimi'nin 2011 yılında belirlediği sözde münhasır ekonomik bölgede yer alan 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı bloklar, KKTC'nin TPAO’ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdiği E, F ve G bölgeleriyle kesişiyor. Bunun yanında 1, 4, 5, 6 numaralı parseller, Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırına girdiği için GKRY ile de çözülmesi gereken bir sorun olarak devam ediyor.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin gayriresmi hamlesi sonrası Türkiye, uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak 2011'de KKTC ile Akdeniz'de Kıta Sahanlığı Sınırlandırması Anlaşması'nı imzaladı ve TPAO'ya petrol ve doğalgaz arama ruhsatı verdi.
2011 yılında dönemin KKTC Başbakanı İrsen Küçük, "Bakanlar Kurulumuz KKTC tarafınca deniz yetki alanlarında TPAO’ya karar ekinde tarif edilen alanlarda petrol ve doğalgaz araması hususunda ruhsat verilmesini karara bağlamıştır" dedi.
Ada'da çözümsüzlük sürecinin devam ettiğini vurgulayan, ANKASAM Danışmanı Kadir Ertaç Çelik, "Söz konusu enerji kaynaklarının çıkarılması ve kullanımı noktasında devletlerin egemenlik sahalarına ilişkin hukuki çalışmalara, doktirine ve uluslararası sözleşmelere bakmak gerekmektedir. Üzerinde tartıştığımız konu çerçevesinde sondaj çalışmalarının yapılabilmesi için söz konusu alanın ilgili devletin münhasır ekonomik bölgesi içerisinde yer alması gerekmektedir. Bakınız Kıbrıs adasında Türkiye tarafından bağımsızlığı tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adıyla bir devletin varlığı söz konusudur. Ancak Rum tarafı bunu tanımamaktadır. Bu nedenden ötürü adada çözümsüzlüğün hüküm sürmesi halinde iki taraf arasında bir anlaşma sağlanmasının çok mümkün olduğu bir durum görünmemektedir" açıklamasında bulundu.
Çelik, "Rumların bu gayr-ı meşru faaliyetlerinin sonuç vermesi eşyanın tabiatı gereği mümkün değildir. Çünkü Akdeniz jeopolitiğinde Kıbrıs adasının tamamı üzerinde egemenlik iddia etmeniz veya nihai aşamada bu sonucu ortaya çıkarabilecek faaliyetlerde bulunmanız Ankara için hem Kuzey Kıbrıs Türk Devleti hem de Türkiye’nin Akdeniz’den boğazına düğüm atılarak karaya hapsedilmesi bağlamında milli ve hayati bir tehdit olması hasebiyle Türk karar alıcıların görmezden geleceği bir hadise değildir. Türkiye’nin deniz gücünü bölgeye kaydırması da verilen cevabın ölçeğini göstermektedir. Sonuç olarak Rum tarafının çabaları provokasyon ve adadaki çözümsüzlüğe negatif anlamda katkı sunacak yeni bir krizin ortaya çıkmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır" ifadelerini kullandı.
Küresel güç mücadelesinin yaşandığı bölge başta ABD olmak üzere Orta Doğu coğrafyasında etki alanı oluşturmaya çalışan, enerji yataklarına hakim olma hedefi güden Rusya ve Batılı devletlerinde de ilgisini çekiyor.
Çelik, “Bilindiği üzere Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avrupa Birliği üyesi bir aktördür. Söz konusu üyelik gerek Zürih ve Londra Anlaşmalarının gerekse Avrupa Birliği norm ve ilkelerinin ruhuna aykırı olsa da bahse konu aktör için önemli bir korumayla beraber siyasi ve ekonomik destek anlamına gelmektedir. Söz konusu destek doğrudan Rum Yönetimi’ne verileceği gibi bu aktörün çatıştığı aktörlere karşı kullanılabilecek bir enstrüman olarak da görülmelidir. Bu nedenle bir yandan Türkiye’nin AB üyelik sürecinde Ankara’yı daha fazla sıkıştırmak ve taviz koparmak diğer yandan da üyesi olan bir aktörü koruma sorumluluğundan dolayı AB’den böylesi çıkışlar söz konusu olmaktadır. Ancak konjonktürel şartlardan dolayı AB, bu meselede çok fazla ileri gidecek açıklamalar veya hamleler yapma yeteneğinden uzaktır. Türkiye hala mülteci veya göçmen sorunu bağlamında AB’nin ihtiyaç duyduğu önemli bir aktördür ve AB için önemli bir ekonomik partnerdir” açıklamasında bulundu.
Bu gelişmelerin yanında yanında İngiliz petrol şirketi BP, Mısır’ın karasularında bulunan Atoll Phase One Projesi’nden doğalgaz üretimine başladı.
Adadaki doğalgaz krizi, İtalyan ENİ şirketine ait 'Saipem 12000' gemisinin, Türkiye’nin münhasır bölge olarak kabul ettiği üçüncü parselde doğalgaz araması yapmak için bölgeye hareket etmesiyle başladı.
Türkiye, Rumlara bölgede doğalgaz arama yapmamalarına dair ihtar gönderdi. Ancak ENİ’ye ait ‘Saipem 12000´ gemisi rotasını değiştirmedi. Bunun üzerine Türkiye de bölgede askeri tatbikat başlattı.
‘Saipem 12000’ gemisi, üçüncü parsele yaklaştığı sırada karşısında Türk savaş gemilerini buldu. Türk savaş gemilerinin, ‘Saipem 12000´i bölgeye sokmama kararlılığı karşısında, ENİ’ye ait gemi, geri çekilmek zorunda kaldı. İtalya hükümeti de konuya müdahil oldu, yapılan diplomatik görüşmeler sonunda geminin üçüncü bölgeye uzak bir yerde konumlanması sağlandı.
Türkiye bu gelişmeler sonrası Münhasır Ekonomik Bölge'de (MEB) faaliyetlerini sürdüren Türk savaş gemileri, 22 Şubat’ta sona erecek Navtex’i 10 Mart’a kadar uzattı.
Bunun üzerine Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Bakanlar Kurulu’nu 'acil' toplantıya çağırdı. Toplantıdan Türkiye’yi uluslararası alanda şikayet etmek için çalışma başlatılması kararı çıktı.
GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, Türkiye’nin Navtex yayınlamasını Brüksel gündemine de taşımak için çalışma başlattı ve Rum yönetimi ayrıca Türkiye’yi BM’ye şikayet etti. Şikayette, “Türkiye’nin, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını, deniz hukuku da dahil uluslararası hukuku ihlal, bölgedeki barış ve istikrarı tehdit ettiği" öne sürdü.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı doğalgaz arama faaliyetlerine bu defa tepki geldi. Birleşmiş Milletler, Rumların tutumundan üzüntü duyulduğunu bildirdi. Açıklamada, bölgedeki kaynaklardan iki toplumun da yarar sağlaması gerektiği vurgulandı.
Kıbrıs’taki doğalgaz gerilimini hafifletmeye yönelik çalışmalar sürüyor. Birleşmiş Milletler, Rum kesiminin, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle “artan gerginlikten üzüntü duyulduğunu” bildirdi. Genel Sekreter Antonio Guterres’in, “Kıbrıs’ın çevresinde bulunan doğal kaynaklardan her iki toplumun da yarar sağlaması çağrısını yinelediği” belirtildi.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne hem yurt içinden hemde yurt dışından tepkiler gelmeye devam ediyor. Rumların tek taraflı girişimleri Yunan basınınında alaya dahi alınıyor.
Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj geriliminin Türkiye’nin hamleleriyle Rum kesimi aleyhine sonuçlanması hem Rum hem de Yunan basınında yer bulmaya devam ediyor. Bazı gazeteler ise yayımladıkları haber ve karikatürlerle Rum yönetimine ağır eleştiriler yöneltti.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, GKRY'nin gayriresmi hamlelerine karşı net mesajlarda bulundu:
"Kıbrıs açıklarında faaliyet gösteren yabancı şirketlere, Rum tarafına güvenerek hadlerini ve güçlerini aşan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz.
Bunların efelikleri, bizim ordumuzu, gemilerimizi, uçaklarımızı görene kadardır. Bu işin, öyle gözlerden uzak kaya parçalarında gizlice fotoğraflar çektirmekle, hiçbir geçerliliği olmayan anlaşmalarla, bölgeye sondaj gemileri getirmekle olmayacağını bir kez daha hatırlatıyoruz"