Emeklilere 2023 yılında 2 kere zam yapıldı. Zamlar yapıldıkları dönemler itibariyle kendi kısıtlarını zorluyordu belki ama temmuz ve ağustos aylarındaki kur ve vergi şokları enflasyonu sıçratınca üçüncü bir artış gerçek bir ihtiyaç oldu. Diğer taraftan en alt gelir grubunu da ifade eden en düşük maaşlı emeklileri kayırma gayreti diğer emeklileri mağdur hissettirdi.
Emekli maaşları arasındaki eski dengeye dönmek için üçüncü zammın yardımı olabileceği düşünüldü. Fakat dengeye yeniden dönüş yerine üçüncü zam bir ikramiye gibi tasarlandı.
Uygulamasında ise çalışan emekliler kapsam dışında bırakılınca sert eleştiriler beraberinde geldi.
Açık konuşayım; çiftçileri tamamen ayırarak söylüyorum, düşünenin aklına sağlıktı. Hele de EYT ile birçok varsıl, çocuk yaşta SGK girişi yaptırıldığı halde ayıklanmadan emekli edilmişken. Bunların ihtiyacı da yok. Ama bu düşünüşün ağır eleştirilere maruz kalması normaldi.
Çalışan emekli tamlamasının Türkiye’de sıradanlaşmış biçimde kullanılması dünyanın en absürt şeylerinden ikincisi olabilir. Birincisi geçen yazımda ele aldığım bir işçi hakkı olduğu halde Türkiye’de işverenin de emekli edilmesi durumudur.
Emekli maaşları düşük. Çocuklar okuyor. Gelir yetmiyor. Emeklilikte refah kaybı çok derin oluyor. Kiralar aldı başını gidiyor vesaire vesaire. Hepsi çok haklı serzenişler olur bu değerlendirmem karşısında ama çalışan emekli diye bir şey olmaz, olamaz. Bunu Türkiye’nin artık kendisine itiraf etmesi lazım.
Çalışan emekli olmasını örtük olarak kabul edip sonra ayrım yapmak da olmaz, olmadığı görüldü.
Bu 4,5 milyon kişi arasında gerçekten çalışmak durumunda olanlar olduğu gibi, çalışmamaları halinde oluşacak boşluğu doldurmanın da imkânı olmayan kişiler vardır. Bu bir kısım emeklinin yerini doldurmaya talip türde işgücü arzı Türkiye ekonomisinde bir daha hiç ortaya çıkmayacak gibi duruyor.
Fakat birçok durumda işverenler bu çalışanların emekli maaşları olmasını da suistimal ediyor. Makul seviyedeki toplam refah beklentilerinin bir bölümü devlet tarafından karşılandığından bilinçli şekilde görece düşük ücret teklifleri yapıyorlar.
Kısaca emeklinin çalışmasını kabul etmek gibi bir yanlış birçok başka yanlışı doğuruyor. Türkiye örneğinde çözümü çok zor bir muamma bu. Ancak gelecek kuşakta emekli olabileceklerin üzerinde ameliyata devam ederek sorun çözülebilir ki bünyenin daha fazla ameliyat kaldırmayacağı da ortada.
Bu şartlarda sorunun tek gerçek çözümü var; yanlışı doğrulayıp içselleştirmek. Yani çalışan emekli diye gerçek bir statü oluşturmak. Hukuken emekli statülerini ayırdıktan sonra dilendiği şekilde yeni yaklaşımlar getirilebilir.
Türkiye’de halktan para toplama yetkisi olan bankalar iki türdür. Teorik olarak banka türleri sadece fon toplama izni veya yöntemi bakımından ayrışır zaten.
Bu iki türden birisi ticari bankalar, diğeri ise katılım bankalarıdır. Ticari bankalar mevduat toplar. Mevduat vadeli ise faiz taahhüdüyle toplanır. Katılım bankaları katılım fonu toplar. Katılım fonu vadeli ise katılma hesabı olarak adlandırılır ve kar/zarar paylaşımı esasıyla toplanır. Aslında risk ortaklığı esasıyla toplanmalıdır ya neyse. Kâr sebep değil, sonuçtur.
Bu iki türün para toplarken ayrışması böylece faizli-faizsiz sınırında kalmalıydı ama Türkiye uygulamasında vadeler bakımından da bir ayrışma söz görülüyordu.
Oysa katılım bankaları kârı günlük hesaplıyor ve nazım hesaplarda her bir hesap için günlük muhasebeleştiriyordu. Fakat bu kısıt nedeniyle tahakkuk gerçekleştiremiyorlardı.
Cumartesi günkü Resmi Gazete’de yayınlanan düzenlemeyle, katılma hesaplarının vade türleri sayılırken, “1 ay” yerine “1 aya kadar” ifadesi getirildi. Böylece katılma hesaplarının vade dezavantajı giderilmiş oldu. En kısa vade gün oldu.
Bu değişiklik çok zor elde edildiğinden bir devrim anlamı taşıyor. “Yastıkaltı kısa olmaz,” temalı yersiz gerekçe ile değişiklik yapılmıyordu.
Nihayet katılma hesabı sahipleri Merkez Bankası'nın yastıkaltı muamelesinden kurtuldu. Katılım bankalarının kendilerinin yaptığı yastıkaltı muamelesinden de kurtulmalarını umarım. Çünkü katılma hesabı açmak mevduattan daha derin bir finansal okuryazarlık gerektirir.
Diğer taraftan düzenleme sayesinde büyük ihtimalle çoklarının farkında olmadığı teorik bir yanlış da giderildi. Kâr, anlık tahakkuk edebilen, faiz gibi takvim günü aranmayan, gerçek bir gelir türüdür. Buna rağmen faiz gibi fiktif bir işlem günlük tahakkuk ettirildiği halde, kârın anlık ettirilmemesi bir akıl tutulmasıydı. Bu tutulmanın bir zamanlar gerçekleştiği böylece unutulacak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.