Suya atılan taşın çıkardığı ilk halka

04:0022/12/2024, Sunday
G: 22/12/2024, Sunday
Yaşar Süngü

Pazarda bir dükkanın önünde geçen Nasreddin Hoca’yı hem konuşturmak hem de takılmak için laf atan esnaf; “Hocam az önce sizin mahalleye elinde koca bir baklava tepsisi ile giren bir adam gördüm” der. Hoca hiç istifini bozmadan cevap verir; “ Bana ne ”. Esnaf sözüne devam eder; “Ama hocam baklava tepsisini taşıyan adam sizin eve doğru yöneldi” diyerek sözüne devam edince hoca da yine aynı ses tonuyla cevap verir; “ Sana ne ” Hocanın cevaplarıyla verdiği ölçüyü hayatında uygulayan insan sayısı oldukça

Pazarda bir dükkanın önünde geçen Nasreddin Hoca’yı hem konuşturmak hem de takılmak için laf atan esnaf; “Hocam az önce sizin mahalleye elinde koca bir baklava tepsisi ile giren bir adam gördüm” der.

Hoca hiç istifini bozmadan cevap verir; “
Bana ne
”.
Esnaf sözüne devam eder; “Ama hocam baklava tepsisini taşıyan adam sizin eve doğru yöneldi” diyerek sözüne devam edince hoca da yine aynı ses tonuyla cevap verir; “
Sana ne

Hocanın cevaplarıyla verdiği ölçüyü hayatında uygulayan insan sayısı oldukça azdır.

**

İnsan ilişkilerindeki sıkıntıların kavga ve çekişmelerin kaynağı çoğunlukla “Bana ne” diyememektendir.

Başkalarının hayatı ile gereğinden fazla ilgilenmek, herhangi bir sorunu
çözüm içinse
güzel bir huydur ama
dedikodu
malzemesi bulmak içinse kötüdür.

Özel hayatları didiklemek sonra da onları yargılamak hakkını kendinde görmek herkesin ve her nefsin hoşuna gider.

Bu ikisi arasında da önemli bir fark var o da şu; “Bana ne” demek, “sana ne” demekten daha zordur.

**

Damarımıza basıldığında, eleştiri oklarını yediğimizde kim olursa olsun çekinmeden, karşı tarafın
kırılacağını
umursamadan, “sana ne” deriz.

Ama başkalarının eksikleri kusur ve hataları söz konusu olduğunda, “Bana ne” demek o kadar kolay olmaz.

Başkalarını yargılayacak cesaretimiz her zaman varken kendi
egomuzu
karşımıza almaya cesaret edemeyiz.

Daha doğrusu bu karşı çıkış gereği aklımıza bile gelmez.

Başkalarının hayatına karışma hakkını,
doğal hakkımızmış
gibi kullanırız.

**

Özel hayatın nerede başlayıp nerede bittiğini bilmek, özel hayatın sınırlarını çizebilmek kolay değildir ama bu
toplumsal barışı
devam ettirmek için öğrenilmesi şart olan bir kültürdür.

Ailelerde öğrenilen bir davranış kültürüydü eskiden.

Kul hakkı yemenin
ne kadar dehşetli bir kötülük olduğunu, bu haksızlığın yaratıcı tarafından bile affedilmediği aktarıldı yıllarca genç kuşaklara.

Şimdi aileler parçalandı, küçüldü, çekirdek aileye dönüştü, yaşlılardan gençlere kültür aktarımı sona erdi.

**

Bugün tek kültür aktarımı
televizyonlardan ve sosyal medyadan
.

Herkes oradan besleniyor.

Kadınlar gündüz kuşağından erkekler akşamları yayınlanan dizilerden.

Davranış ve sorumluluk duygularımızı medya yönlendirdiği için savrulduk.

İlkokullarda
davranış kültürü
bir ders olarak konulmalı.

İkinci olmazsa olmaza dönüşen bizi cahil, eksik ve kusurlu bırakan öğrenmemiz gereken ders de sorumluluk duygusu.

Toplumsal ve bireysel sorumluluklarımızın nerede başlayıp nerede bittiğini kestiremiyoruz

Bu davranış kültürünün de çocuk yaşta öğrenilmesi gerekiyor.

İlk 4 yıl bu dersler sahada uygulamalı olarak verilmeli.

Bu derslerle 3 kuşak sonra inanılmaz bir toplum çıkan karşınıza.

Ve bu toplumun içinden çıkanların yönettiği bir ülke düşünün.

**

Ne zaman “
bana ne”
ne zaman “
sana ne”
diyebilmeyi çocuklara erken yaşta öğretmek lazım.

Bu konuda bizim kuşaktan hiç umut yok!

Nasreddin Hocanın
hikayelerini dinlerken hem gülmesini hem de düşünmesini öğrenirsek daha hızlı yol alırız.

**

Medyada estirilen rüzgarlara dayanıksız hale geldik.

Direnmek için
kökleri
sağlamlaştırmak gerekiyor.

Kökler dediğimiz nedir?

Davranış ve sorumluluklarımızı
bilmek, sınırlarını tayin etmek.

Kökler sağlam, dallar esnek olmalı.

O zaman rüzgar ne kadar sert eserse essin dallar kırılmaz, kök yerinden oynamaz.

Bunun yolu nedir?

İşimize odaklanmak.

Yapabileceklerimize odaklanmak.

Gücümüzün yettiğine odaklanmak.

Sonuca değil, yola odaklanmak.

Başkalarının yanlışlarına eksiklerine kusurlarına karşı “
Bana ne
” diyebilmek.
Egomuza “
sana ne
” diyebilmek.

Bizim dünyayı kurtarmak gibi bir görevimiz var ama bu öncelikli görev sıralamasında belki de en sonlardadır.

Yangında ilk kurtarılacak olanları bilmezsek hepimiz yanarız.

İşe kendimizden başlayacağız.

Yani
suya atılan taşın çıkardığı ilk halkadan.
#insan
#iletişim
#ilişki