Ülkemizde öyle tuhaf şeyler oluyor ki, şaşırmamak mümkün değil. Bu tuhaf şeyler sıradan kabul edilen insanlar arasında olduğu zaman pek yadırganmaz, şaşırılmaz ki ben “sıradan insan” tâbirini kabul edemiyorum. Çünkü Allah her insana akıl fikir vermiştir ve insan değerlidir, eşref-i mahlûkattır. Ama bu tuhaf şeyler bir ülkenin en eğitimli kabul edilen insanlarının yer aldığı akademik camiada olduğu zaman şaşkınlık daha da artıyor. Bu şaşkınlık daha ziyade, bazı özel yetenek isteyen alanlarda yaşanıyor ve bırakın yeteneği, bilgisi bile olmayan insanların üstelik akademik ünvanlar elde ederek yükselmelerine şâhid olunuyor. Bu özel yetenek isteyen alan, maalesef müzik alanı. Bir toplum ve birey için çok önemli ama ülkemizde sürekli değer kaybeden müzik, böyle bir akıbete uğramış durumda. Özellikle müziğin bilimsel tarafı ile ilgilenen alanda ne yazık ki müzik bilmeyen eşhas köşe kapmışçasına bir yer işgal etmiş ya da bu yerleri işgal etmelerine imkân verilmiştir. Uzun sözün kısası, müzik bilmeyen, hayatında bir müzik aletini çalmaya uğraşmamış, nota okumasını bilmeyen, bir melodi işittiğinde bu melodinin ne olduğunun farkında bile olamayan insanlar müzikolog (müzik bilimci) oldurulmuş, oldurulmakla kalmamış üstüne bir de akademik unvan verilmiştir.
Müzik bilimcinin müzik bilmemesi ve “bu nasıl olsa bilimsel bir alandır müzik bilmeye de gerek yoktur, çeviri yapar biraz da işin nazariyatından haberdar olursun, olur biter” diye düşünmesi tuhaf, yanlış ve aynı zamanda gayrı ahlâkî bir durumdur. Sadece lisan bilmek, Osmanlıca veya Arapça veya Farsça okuyup yazmak, büyük müzik nazariyatçılarının kitapları bugünün Türkçesine aktarmak ve bununla caka satmak, iyi bir müzik dinleyicisi olmak, birkaç müzik tarihi kitabı karıştırarak müzik tarihi hakkında mâlûmât sahibi olmak müzik bilimci olmak için yetmemeli. Ama Türkiye'de ne hikmetse yetiyor. Bir arkeolog düşünün, kazı yapmayı bilmiyor… bir dil bilimci düşünün, üzerinde çalıştığı dili konuşamıyor, yazamıyor veya anlayamıyor. Müzik bilmeyen müzik bilimcinin bunlardan ne farkı var da, müzik bilmeden, bir enstrümanı çal(a)madan, nota okuyamadan, makam tanımadan ve ayırdedemeden müzik bilimci olunup bir de üzerine akademik unvan alınabiliyor !
Müzik bilmeden müzik bilimci olunamayacağını şöyle bir misalle anlatmaya çalışayım: Düşünün, bir müzikbilimci Türk müziği makamlarına yakın sistemlerin ve ses aralıklarının kullanıldığı bir memlekette geziniyor. O esnâda o memlekete ait yerel bir nağme duyuyor. Duyduğu nağme bizim makamlardan birini andırıyor ve müzik bilmeyen müzikbilimcinin yanında bir kayıt cihazı da yok ki kaydedebilsin. Zaten zavallıcık nota bilmiyor ki duyduğu nağmeyi bir boş kâğıda üstüste beş paralel ve düzgünce çizgiler çizip notaya alabilsin. Bu durumda ne yapacak ? Belki de hayatında duyabileceği en ilginç nağme uçup gidecek. Bırakalım bunları, müzik eğitimi almadığı ve müzik bilmediği için, o dolaştığı memlekette kendi alanıyla ilgili neler olup bittiğinin farkında bile olamayacak. Ama memlekete döndüğünde radyo programı yapacak, televizyonlarda müzikle ilgili konularda görüş beyân edecek, kitap yazacak, tercüme yapacak, yurt içinde ve dışında sempozyumlara katılacak, makaleler yazacak, akademik terfi şartlarını yerine getirdiğinde doçent olacak, profesör olacak.
Müzik bilimcilik Osmanlıca veya İngilizce veya Arapça veya Farsça veya İngilizce veya İtalyanca'dan kitap çevirmekten, radyo ve televizyon programlarına katılıp konuşmaktan, bilimsel makaleler yazmaktan, sempozyumlarda tebliğ sunmaktan ibaret değil. Konservatuar öğrencileri sonra bu örneklere bakıp müzikolog olmak için müzik bilmenin, bir enstrüman çalmanın, notadan anlamanın gerekli olmadığını düşünüyorlar. Ama galiba ülkemizde müzikbilimi, önce müzikbilimi ile –hasbelkader- ilgilenenler tarafından ciddiye alınmıyor. Yoksa müzik bilmediği halde müzikbilimci oluveren baylar ve bayanlar müzikbiliminin içine gökten zembille inmiyor ! Yurt dışında acaba hangi üniversitenin müzik akademisinde veya konservatuarında müzik bilmeyen müzikolog bulabiliriz ? Bu mümkün değil. Ama bizde mümkün. Hem de bol miktarda. Müzik bilmediği halde müzikbilimci oluveren baylar ve bayanlar lütfen bir bakıversinler bakalım kendi kültür ve medeniyet tarihlerinde böyle birine rastlayabilecekler mi ? Meselâ Fârâbî'nin, Urmevî'nin, Merâgî'nin ve pekçok mûsikî nazariyatı kitabı yazmış kimselerin müzik bilmediklerini söyleyebilir miyiz ? Ayrıca bugün bir müzikbilimcinin yükü daha da ağırdır. İyi bir müzikbilimci için sadece Türk müziğinden birşeyler bilmek yetmiyor, batı müziğini de bilmek gerekiyor.
Bir de işin başka tuhaf tarafı var, onunla ilgili ayrı bir yazı yazmak gerekiyor. Ülkemizin bazı iyi üniversitelerinde sosyoloji veya felsefe tahsili yapan bazı hanımefendi ve beyefendiler, yine müzik bilmedikleri halde, caz, blues, klasik batı, klasik Türk müziklerini dinleyip sadece ortalama bir müzik dinleyicisi haline gelebildikten ve birkaç müzik kitabı karıştırıp mâlûmât sahibi olduktan sonra müzik sosyoloğu veya müzik felsefecisi oluyorlar. Böyle olunca da yarım imamın dinden imandan, yarım doktorun da candan ettiği gibi, bu alanları merak edip öğrenmek isteyen öğrencileri de hayal kırıklığına uğratıp “öğrenmek ve bilmek”ten ediyorlar. Bu da ayrı bir mesele.
Müzikbilimi, öncelikle müzik bilmeyi gerektirir. Müzik ciddî ve önemlidir… müzik bilimi ciddî ve önemlidir. Fakat “ilim ahlâkı” daha da önemlidir.