Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in Gazze’de aynı zamanda bir enformasyon savaşı yaşandığı ve bu savaş aracılığıyla gerçeklerin gizlendiğini söylemesi dikkate değer. Guterres’e göre, İsrail olan bitenle ilgili sorumlulukları başkasına aktarmaya çalışmakta ve enformasyon ortamını zehirlemektedir. Öyle ki İsrail, Gazze ve Filistin halkına yönelik dayanışmayı kırmak ve kendi eylemlerine meşruiyet atfetmek için hibrit savaşın gereği olarak bütün medya ve iletişim kaynaklarını kullanmakta
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in Gazze’de aynı zamanda bir enformasyon savaşı yaşandığı ve bu savaş aracılığıyla gerçeklerin gizlendiğini söylemesi dikkate değer. Guterres’e göre, İsrail olan bitenle ilgili sorumlulukları başkasına aktarmaya çalışmakta ve enformasyon ortamını zehirlemektedir. Öyle ki İsrail,
Gazze ve Filistin halkına yönelik dayanışmayı kırmak ve kendi eylemlerine meşruiyet atfetmek için hibrit savaşın gereği olarak bütün medya ve iletişim kaynaklarını kullanmakta ve ciddi bir dezenformasyon politikası izlemektedir
. İsrail Hükümet Sözcüsü Eylon Levy ve son zamanlarda Netanyahu’nun Hamas’ı DAEŞ ile özdeşleştirme ve tecavüzcü bir örgüt olarak takdim etme gayreti özellikle medya aracılığıyla dolaşıma sokulmaktadır. Nitekim Levy, Batı’nın önemli medya mecralarında neredeyse her gün boy göstermekte ve savaş hükümetinin eylemlerine meşruluk atfedecek bir dizi propaganda yapmaktadır.
Hibrit Savaş ve Beşinci Kol
Son zamanlarda sıklıkla kullanılan hibrit savaş kavramı, geleneksel silahlı mücadeleye ek olarak enformasyon kaynakları üzerinden yapılan manipülasyonlara da büyük önem atfetmektedir. Yani herhangi bir grup, kitle ya da ülkeye yönelik saldırılar sadece silahlı araçlar vasıtasıyla değil enformasyonun manipüle edilmesi üzerinden de icra edilebilmektedir. Son dönemde Türkiye açısından önemli bir tehdit olan ve beşinci kol bağlamı üzerinden tartışılan bu tür girişimler, savaşın doğasının değiştiği gerçeğini de bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Türkiye’nin
7 Ekim’den bu yana Filistin halkına uluslararası yardım açısından en önemli desteği veren ülke olmasına rağmen hem içeride hem de dışarıda İsrail ile ticaret yapan bir devlet olarak takdim edilmeye çalışılması bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir husus.
Son günlerde hem ticaret hem de protestolar üzerinden oluşan dalga, bütün resmi açıklamalara rağmen Türkiye’nin İsrail ile ticareti kesmediği ve İsrail’e savunma sanayii başta olmak üzere birçok alanda destek verdiği iddiaları üzerinden ilerlemektedir. Ticaret Bakanlığı ve Savunma Bakanlığının ısrarlı açıklamaları ve son birkaç günde Dışişleri Bakanlığı üzerinden ilan edilen bir dizi tedbir ve ticaret yasağının ilan edilmesi, konu ile ilgili spekülasyonların artmasına neden oldu. Bu konuda dolaşıma sokulan en spekülatif iddia ise madem Türkiye’nin elinde başka enstrümanlar vardı da neden şimdiye kadar bekledi?
Hiç kuşkusuz bu sorunun tatmin edici cevabı ve ilgili bürokrasinin konu ile ilgili süreç yönetimi oldukça önemli.
Türkiye’nin hem diplomasi hem de uluslararası yardım açısından performansı ortada iken neden bu tür spekülasyonlar üzerinden Türkiye’ye yönelik bir karşıtlık üretiliyor sorusunun cevabına yoğunlaşmamanın daha anlamlı olduğu kanaatindeyim.
Nitekim Türkiye’yi eş anlı olarak uluslararası basında İsrail’e destek veren bir ülke olarak konumlandıran yaklaşımın yanı sıra içeride hükümetin bu güne kadarki çabalarını sorunsallaştıracak bir dilin ortaya koyulması senkronize bir enformasyon savaşının ürünü hiç kuşkusuz. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın konunun enformasyon savaşına dikkat çeken açıklamaları da dikkate alındığında Türkiye’de bir beşinci kol var mı tartışması yapmanın da kaçınılmaz olduğu gerçeği ile yüzleşmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Beşinci Kol ve İsrail ile Ticaret
İspanya İç Savaşı sırasında literatüre kazandırılan “beşinci kol” kavramı, bir düşman grup ya da devlet lehine, daha büyük bir
içeriden baltalayan herhangi bir yapılanmayı tanımlamaktadır. İç savaş sırasında General Emilio Madrid’i kuşatmış ve kendisine bu kuşatmanın ne kadar süreceğini soran gazetecilere yönelik “dört koldan kuşattık, beşinci kolumuz da şehirde” cevabı, Franco’nun içerideki unsurları aracılığıyla işgali mümkün hale getirmeye çalıştığı gerçeğine işaret etmektedir. 1950’lerden sonra daha yaygın kullanılan bu kavram, 1953’te Musaddık’a 1954’te ise Guatemala’da Jacobo Arbenz Guzmán’a yapılan darbelerde kendisinden sıklıkla söz ettirmiştir. Her iki darbenin ortak özelliği de ABD çıkarlarına muhalif yönetimlerin varlığının medya üzerinden şeytanlaştırılması ve içeride satın alınan aktörler aracılığıyla çeşitli dezenformasyonlar yapılmasıdır.
Örneğin İngiliz petrol şirketlerinin millileştirilmesini hedefleyen
Musaddık ile United Fruit Company’nin Guatemala’daki varlığını tehdit eden Başkan Guzmán’a
yönelik darbeler de bir tür beşinci kol ile mümkün olmuştur. ABD
her iki darbede de bir yandan bu bölgelerde CIA aracılığıyla espiyonaj faaliyeti yürütürken diğer yandan içerideki devşirmeleri marifetiyle darbenin koşullarını oluşturmuştur.
Latin Amerika’da sıklıkla gerçekleştirilen darbelerin hemen öncesinde medya ve beşinci kol üzerinden inşa edilen hükümet karşıtı söylemler, darbenin koşullarının oluşturulması açısından oldukça önemli olmuştur.
Türkiye’deki darbe süreçleri hatırlandığında, benzer koşulların aynı etki ile oluşturulduğunu söylemek mümkün. 1960 darbesi ve 28 Şubat öncesindeki koşullar hatırlandığında, dönemin hükümetlerine yönelik nasıl bir dezenformasyon politikası izlendiği rahatlıkla görülebilmektedir.
Gezi ve 15 Temmuz darbe girişimleri öncesinde yoğun biçimde karşımıza çıkan beşinci kol ve türevleri, bugün
çok daha yoğun bir etkileşim almaktadır.
Son dönemde yabancı öğrenciler ve İsrail ile ticaret üzerinden oluşturulan dezenformasyonun beşinci kol üzerinden tahkim edildiği bir süreç ile karşı karşıyayız. Kritik durumlarda dolaşıma sokulan yalan haberlerin Türkiye’nin geleceği açısından taşıdığı risk ve tehditler ortada. Bu nedenle son dönemde
Dezenformasyonla Mücadele Koordinatörlüğünün ortaya koyduğu performansı Türkiye bürokrasisinin bütününe teşmil etmek oldukça elzem. Aksi takdirde bu tür
dönemlerde oluşacak sanal gündemlerin Türkiye
siyaseti ve demokrasisine
yönelik
tehdidi sürecek ve ciddi krizlerin oluşması kaçınılmaz olacaktır.
#İsrail
#Ticaret
#Turgay Yerlikaya