Bitmeyen oryantalizm: Suriye Afganistan olur mu?

04:0023/12/2024, Pazartesi
G: 23/12/2024, Pazartesi
Turgay Yerlikaya

Batı medeniyetinin dünyayı kendi inşa ettiği merkezden algılamaya başlaması, kendi dışında yer alan kimlikleri ötekileştirmesini beraberinde getirmiştir. Öteki üzerinden kendisini tanımlayan Batı, tali önem atfettiği Doğu’yu, üzerinde tasarruf yapılabilen bir nesne olarak tasavvur etmiştir. Batı’nın gözünden edilgen bir nesne olarak kabul edilen Doğu, medeniyete mukavemet eden bir coğrafya olarak kategorize edilmiş ve her zaman müdahale edilebilir bir yer olarak düşünülmüştür. 18. ve 19. yüzyıldaki


Batı medeniyetinin dünyayı kendi inşa ettiği merkezden algılamaya başlaması, kendi dışında yer alan kimlikleri ötekileştirmesini beraberinde getirmiştir. Öteki üzerinden kendisini tanımlayan Batı, tali önem atfettiği Doğu’yu, üzerinde tasarruf yapılabilen bir nesne olarak tasavvur etmiştir. Batı’nın gözünden edilgen bir nesne olarak kabul edilen Doğu, medeniyete mukavemet eden bir coğrafya olarak kategorize edilmiş ve her zaman müdahale edilebilir bir yer olarak düşünülmüştür.

18. ve 19. yüzyıldaki sömürgeciliğin keşif kolu olarak hizmet gören Oryantalizm tam da bu amacı yerine getirmeye dönük bir nitelik kazanmıştır. Mısır’ı işgal öncesinde Napolyon’un bilim adamlarını da yanında götürerek Mısır’a dair bir çerçeve oluşturma çabası, bu tür bir misyonun sonucuydu. Öyle ki Batı, öteki olarak tanımladığı Doğu’yu her türlü operasyona açık bir yer olarak kurgulamış ve tasarrufu kendi uhdesinde görmüştür. Soğuk savaşın sonrasında Doğu’nun yerine daha spesifik bir zıtlık olarak İslam’ı koyan Batı, oryantalizmi yeni sürümleri ile devam ettirme politikası içerisinde olmuştur.

2000’ler boyunca yeni oryantalizm (neo-orytantalizm) olarak tanımlanan bu olgu, Batı’nın işgal politikalarını açıklama ve anlama adına önemli bir kavramsallaştırma olmuştur. Öyle ki Irak’ın işgali öncesinde Batı basınında ortaya çıkan haberler ve bir bütün olarak Irak’ı çerçeveleme (framing) biçimi işgalin ana gerekçesini oluşturmuştur. Batı’nın demokrasiyi ihraç etme motivasyonu üzerinden meşrulaştırdığı bu pratik, bugün farklı veçheleri ile devam ediyor. Kadının konumu, laiklik ve çağdaşlık gibi kelime setleri üzerinden kendisini gösteren bu yeni tasavvur, coğrafyanın geleceğine dair her tartışmada kendisini göstermektedir.

Suriye Halk Devrimi ve Oryantalizm Hayaleti

On yılın üzerinde bir süredir devam eden toplumsal muhalefetin sonucu olan Suriye Devrimi de sorunlu bir oryantalist algı üzerinden ele alınmaktadır. Öyle ki ilk günlerden bu yana, devrimi HTŞ parantezi üzerinden değerlendiren birçok Batılı analiz, Suriye’nin geleceğine ilişkin karamsar bir tablo çizmektedir. HTŞ lideri Colani’nin CNN başta olmak üzere BBC gibi yayın organlarına verdiği mülakatlarda, gazetecilerin sorularında açık biçimde görülen bu tutum, Suriye’nin demokratik bir rejim olamayacağı tezini sıklıkla gündemde tutmaktadır.

Bu konuda ön plana çıkan en önemli husus ise Suriye demografisindeki farklılıklara yönelik nasıl bir tutum takınılacağı. Hayat tarzı ve içki yasağı gibi başlıkların ön plana çıktığı bu denklemde, Suriye’nin geleceğine yönelik vehimler peşi sıra gündem edilmektedir. BBC mülakatında Colani’ye yöneltilen içki yasağı sorusu, Batılı zihinlerin nasıl işlediği gerçeğini de açık biçimde göstermektedir.

Suriye’nin imar ve inşasının yanı sıra politik açıdan nasıl rehabilite edileceği meseleleri önemli ve öncelikli başlıklar olmalı iken konunun bir biçimde kadının yeri ve içki yasağı gibi tartışmalara teksif edilmesi, dikkatleri başka yönlere çekmektedir.
Diğer bir soru ise Suriye’nin Afganistan olup olmayacağı üzerine. Muhabirin Suriye demografisini dikkate almayan ve Afganistan’ı Suriye ile eşitlemeye çalışan bu yaklaşımı, 8 Aralık Halk devriminin gerekçelerini de anlamadığını göstermektedir.

Bu tür tartışmaları yapmak yerine spekülatif gündemler üzerinden Suriye’nin geleceğini tehdit altında olarak resmetmek sorunlu ve oryantalistik bir bakış açısı. Dünden bu güne farklı veçheleri ile devam eden bu bakış açısı, Doğu ve İslam konusundaki klasik çerçeveleri tekrarlamakta ve bazı değerlerin bu coğrafya ile yan yana gelmesinin mümkün olamayacağını satır aralarında söylemektedir.

Halbuki on yıllardır bir azınlık diktası tarafından yönetilen Suriye’nin geleceği, halk devrimini icra eden öznelerin talep ve beklentileri üzerinden şekillenecektir.
Batı’nın parçalı ve demokratik olmayan rejimlerle kurduğu ilişkinin bir benzerini birleşik ve güçlü Suriye ile kuramayacağı gerçeğini de dikkate aldığımızda, Suriye’nin doğru yolda olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan bir halk devriminin incelikleri ve kazanımları üzerine odaklanmak yerine başka tartışmalar yapmayı yeğlemek, motivasyona ilişkin de çok şey söylemektedir.
Bir başka yazının teması olacak Türkiye’nin rol model olma meselesi, Arap Baharının başından itibaren de tartışılan bir konu idi. Bugün Suriye’nin geleceğinde Türkiye’nin rolüne bu açıdan bakmakta fayda var. Bir zamanlar Türkiye İran mı olacak sorusu ve tartışmalarını da bu bağlamda görmenin çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Ez cümle
Suriye halk devrimi, oryantalizmin bölgemize ilişkin tasavvur ve tahayyüllerinin coğrafyanın gerçekleri ile örtüşmediğini ve yeni bir sürecin başladığını göstermektedir.
#Suriye
#Politika
#Turgay Yerlikaya