Suriye Suriyelilerindir!

04:009/12/2024, پیر
G: 9/12/2024, پیر
Selçuk Türkyılmaz

Manda sistemi 1919’da ortaya çıktı. Bu yeni yönetim tarzı, 19. yüzyılda nihaî aşamaya ulaşan müstemleke sisteminin yeni bir biçimidir fakat yeni sistemin farkları kâğıt üzerinde de olsa son derece önemlidir. 19. yüzyılda Avrupa ülkelerinin kolonilerde uyguladığı şiddet kötü bir şöhrete sahipti ve emperyal merkezler de dâhil olmak üzere, çoğunluk koloni sistemine nefretle yaklaşıyordu. Elbette çoğunluğun bu nefreti kendi başına belirleyici bir faktör değildi. Fakat nihayetinde Osmanlı coğrafyasında

Manda sistemi 1919’da ortaya çıktı. Bu yeni yönetim tarzı, 19. yüzyılda nihaî aşamaya ulaşan müstemleke sisteminin yeni bir biçimidir fakat yeni sistemin farkları kâğıt üzerinde de olsa son derece önemlidir. 19. yüzyılda Avrupa ülkelerinin kolonilerde uyguladığı şiddet kötü bir şöhrete sahipti ve emperyal merkezler de dâhil olmak üzere, çoğunluk koloni sistemine nefretle yaklaşıyordu. Elbette çoğunluğun bu nefreti kendi başına belirleyici bir faktör değildi. Fakat nihayetinde Osmanlı coğrafyasında manda ve himaye rejimleri kuruldu. 1919’da hem İngiltere hem de Fransa Filistin ve Suriye’de manda sistemini tesis ettiler. Özellikle manda yönetiminde kolonyal hâkimiyetin eski biçimlerine yer verilmeyeceği taahhüt edilmişti. Yeni olan buydu.

İngiltere, manda yönetiminin yükümlülüklerini yerine getirmedi ve Filistin topraklarında Yahudilerce iskân edilen kolonilerin önünü açtı. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Balfour Deklarasyonu elbette Siyonizm açısından değerlidir. Fakat asıl mühim olan İngiltere’nin verdiği sözü tutmamasıydı. Manda ve koloni sistemi arasında fark çok açıktı. Yeni sistemde kolonilere yer verilmeyecekti. Buna rağmen İngiltere, Filistin topraklarında yerleşimci kolonyalizmin en uzlaşmaz örneklerinden birini hayata geçirmiş, Filistinliler üzerinde oldukça sert bir baskı kurmuştu. İngiltere’nin Filistin manda yönetimine atadığı ilk memurların Siyonist Yahudiler arasından seçilmesi uluslararası sistemin daha ilk andan ihlal edildiğini göstermiştir. Fransızlar da Suriye’de benzer bir yol izledi. Fakat Suriye’nin koşulları farklı olduğu için Fransızlar manda yönetimi altında daha çok ülkenin bütünlüğünü ortadan kaldıracak bir harita çalışmasına yöneldiler. Suriye’de dâhilî kolonyalizm sisteminin bir benzeri hayata geçirildi.

Tarihî hakikatlere rağmen ne İngiltere ne de Fransa eski koloni sisteminin devam ettirildiğini kabul etti. İkisi de doğrudan nüfus yapısını bozmaya yöneldiler. İngilizler dışarıdan Yahudi nüfusu taşıyarak kolonyal bir ideoloji olan Siyonizm’e alan açtı. Böylelikle Filistin topraklarında yerleşimci kolonyalizm tatbik edildi. Fransa ise dâhilî kolonyalizmin bir örneğini hayata geçirerek azınlıkları öne çıkardı. Her iki bölgede de yüz yıllık acılara yol açıldı. İsrail yerleşimleri terör üretmekte uzmanlaştı ve gerçekten de bu uzmanlığını II. Dünya Savaşı’ndan ihraç ederek paraya çevirdi.

İngiltere ve Fransa’nın uluslararası taahhütlere uymayarak müstemleke yönetiminde eski tecrübeleri hayata geçirmeleri çok önemlidir. Her iki bölgede yerli ahalinin direnişe geçerek kolonyal sisteme karşı yüz yıldır devam eden bir mücadelenin içinde yer almaları da aynı derecede önemlidir. İki durumu da aynı bağlam içinde incelemek gerekir. Yüz yıldır aralıksız süren bir mücadelenin tarihi elbette inişli çıkışlı olacaktı. 2011’de Suriye’de manda yönetiminin devamı olarak kurulan sistem yıkılmak üzereydi. Fakat halkın tamamının Suriye’den çıkarılması pahasına da olsa muhaliflerin sesine kulak vermediler. On yıldan fazla süren bu yeni dönemde Suriye halkı gerçek bir mağlubiyeti yaşadı.

Halep düştükten sonra gelip İdlip’te sıkışıp kaldılar.

FETÖ ve PKK gibi mahallî düzeyde ortaya çıkan bazı örgütlerin emperyal merkezlerle ağ ilişkileri içinde güç kazanması oldukça önemliydi. Bu yapılar yeni dönemin en önemli aktörleriydi. Bu iki bağımlı yapı birbirinden farklı özelliklere sahipti fakat Suriye’de muhalif hareketlerin başarıya ulaşmaması için ellerinden geleni yaptılar. Muhalifler 2016’da teslim olduklarında asıl sorumlular arasında FETÖ’cüler de vardı. 2014’ten itibaren Türkiye’nin Suriye’deki etkisi giderek azaldı ve 2016’da Halepliler koca bir şehri boşaltmak zorunda kaldı. Şehirlerin nüfus yapısını değiştirmek istediler ama galiba zaaf noktaları da burada açığa çıktı. Bu yönden Suriye olayları Libya’dakilere çok benziyor. Suriye’de de muhalifler çok küçük bir alana sıkışıp kaldı fakat burası onlar için aynı zamanda yeni bir dönemin başladığı yerdi. Gerginliği azaltma bölgesi ve Türkiye’nin harekât bölgeleri yeni Suriye’nin doğduğu yerdir. Bu bölgelerin 15 Temmuz 2016’dan sonra güvenli hâle getirildiğini unutmamak gerekir.

Bundan sonra hadiselerin nasıl gelişeceğini tahmin etmek kolay değil. Fakat İslam coğrafyasında İngiltere ve ABD’ye karşı çok yaygın ve giderek derinleşen bir karşıtlık vardır. İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırım suçları, bu karşıtlığı daha da derinleştirdi. Çünkü bu iki devlet her halükârda İsrail’i destekledi. Suriye’de de onların desteklediği örgütler milyonların ölümüne ve yerlerinden edilmelerine yol açtı.

Fakat sonuçta

Suriye Suriyelilerindir hükmü geçerli oldu.

#Suriye
#Şam
#Selçuk Türkyılmaz