İsrail Dışişleri Bakanı niçin Erdoğan’a saldırdı?

04:0014/03/2024, Perşembe
G: 14/03/2024, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle 7 Ekim’den sonra İsrail’in, Gazze’de işlediği savaş suçları da dâhil olmak üzere Filistin’deki işgal ve istila faaliyetlerini gündemde tutmak için elinden geleni yapıyor. Sayın Erdoğan, Filistinlilerin en tabiî haklarının garanti altına alınması için neredeyse bütün dünyayı harekete geçirmeye çalışıyor. Bunun ne anlama geldiğini Türkiye’de yaşayan herkesin bilmesi gerekir. Özellikle 28 Şubat döneminde olduğu gibi yakın tarihimizde yaşadığımız birtakım acı hadiseler


Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle 7 Ekim’den sonra İsrail’in, Gazze’de işlediği savaş suçları da dâhil olmak üzere Filistin’deki işgal ve istila faaliyetlerini gündemde tutmak için elinden geleni yapıyor. Sayın Erdoğan, Filistinlilerin en tabiî haklarının garanti altına alınması için neredeyse bütün dünyayı harekete geçirmeye çalışıyor. Bunun ne anlama geldiğini Türkiye’de yaşayan herkesin bilmesi gerekir. Özellikle 28 Şubat döneminde olduğu gibi yakın tarihimizde yaşadığımız birtakım acı hadiseler hâlâ canlılığını korumaktadır. ABD’li generallerin Türkiye’de parti başkanlarını helikopterden atmakla tehdit ettiği günler çok da uzak değil. O dönemde Türkiye’de üst düzey yöneticiler İsrail yanlısı bir politika takip etmekten sakınmıyor hatta İsrail’e yan bakanları düşman belliyordu. Bu günlerin unutulduğunu zannetmiyorum fakat birtakım muhafazakâr çevreler ısrarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Filistin meselesinde tutarsızlıkla suçlamayı tercih etmektedir. Hâlbuki Türkiye, dışarıdan bakanların gördüğü gibi İsrail’le ilişkileri en alt düzeyde sürdürerek güven duygusunu canlı tutmaya çalışıyor. Bununla kapıların siyasete açık tutulduğu mesajı verilmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e yönelik çıkışlarının sözde kalmadığı da bilinmektedir. Türkiye, Güney Afrika’ya İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçundan yargılatırken büyük destek vermişti. Gerçi Türkiye 7 Ekim’den önce de Filistin topraklarında işlediği cinayetler dolayısıyla İsrail’in uluslararası platformlarda ve BM nezdinde suçlu ilan edilmesi için elinden geleni yapmıştı. Bunların anlamını bildikleri için, Sayın Erdoğan, Gazze’de yaşanan soykırım suçundan dolayı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu Adolf Hitler’e benzettiğinde en üst düzeyde tepki gösterdiler. Bu çerçevede işi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tehdit etmeye kadar vardırdılar. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tarihteki en kötü Yahudi karşıtları arasında yer aldığını iddia ederek suçlayıcılar arasına katıldı. Katz’ın Türkiye’ye duyduğu öfkeyi dillendirirken sarf ettiği cümleleri İsrail’deki genel psikolojiyi anlamak için dikkatle incelemek gerekir. Ellerinde antisemitizm suçlamasından başka bir şey kalmadığı anlaşılıyor.

İsrail İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uzunca bir süre antisemitizm kartını masada tutmuş ve sırası geldiğinde bunu etkili bir şekilde kullanmıştı. Fakat 7 Ekim’den sonra antisemitizm suçlamasının herhangi bir anlamının kalmadığı ortaya çıktı. Bu gerçeği İsraillilerin de gördüğü anlaşılıyor. Bu sebeple Türkiye’ye yönelik suçlamaları farklı bir zemine taşımaya çalıştılar. Türkiye’nin PKK ve PYD gibi terör örgütlerine karşı aldığı tedbirleri diline dolamaları bu sebeptendir. Bununla Gazze’de ve Filistin’in genelinde işledikleri cinayetlere bahane uydurmak istedikleri açıkça görülüyor.

Sayın Erdoğan İsrail’in Türkiye’ye yönelik suçlamalarını göz önünde bulundurarak Türkiye’nin sömürgeci bir tarihe sahip olmadığını ifade etti. Bu ifade ile İsrail’in suçları gerçek bağlamına oturtuldu. İsrail Anglosaksonların Filistin topraklarındaki koloni yapısı olmaktan öte bir anlama sahip değildir. Yahudi ilahiyatına karıştırılmış Siyonizm de bu kolonyal yapının ideolojisidir. Dolayısıyla Filistinliler ve Hamas, günümüzde müstemleke karşıtı mücadelenin en güçlü temsilcileridir.

Burada konuyla ilişkisi bakımından Türkiye’nin sömürgeci bir tarihe sahip olmadığıyla ilgili küçük bir parantez açmak istiyorum. Mevcut karşıtlıkların farklı bir zeminde süreceği anlaşılıyor. Dolayısıyla birtakım kavramların ve fikirlerin üzerindeki belirsizlikleri ortadan kaldırmak zorunludur.

Evet, Osmanlı’nın ve Türkiye’nin tarihte herhangi bir kolonisi olmadı. Bunun anlamını tam olarak kavrayabilmek için koloni kavramının efradını cami ve ağyarını mani bir şekilde tanımlanması gerekir. “Sömürgecilik-Tarihi, Biçimleri ve Sonuçları” adlı kitapta Jürgen Osterhammel ve Jan C. Jansen kolonyalizm konusunu etraflıca tartışıyor ve Osmanlı’nın kolonyalist (sömürgeci) olmadığını söylüyor. Onlara göre Osmanlı hâkimiyetindeki bölgeler birer koloni değil, Osmanlı’nın parçasıydı. Hâlbuki İngiltere ve Fransa imparatorluklarında anavatan ve koloniler oldukça belirgin çizgilerle birbirinden ayrılır. Koloniler imparatorluk anavatanına farklı şekillerde bağlı ve bağımlıdır. İsrail de bundan farklı değildir. İsrail’in imparatorluk ana vatanı İngiltere ve ABD’dir. Öyle olduğu için ABD ordusu Gazze açıklarına gemilerini yığmak istiyor.

Bu gelişmeleri Yahudi ilahiyatı ile izah etmek için epeyce bir uğraş vermek gerekir.

#Politika
#Diplomasi
#Selçuk Türkyılmaz