Ben de 17 yaşımın delişmenliğiyle, “
karşılığını vermiştim.
Bakmıştı.
Sadece bakmıştı.
“
” edalı bir “bakış fırçasıydı.” (
)
Haklıydı.
Azdık…
Çok azdık…
O kadar ki, nerde hangi mahalle, hangi semt, hangi şehirde kim var; tek tek biliyorduk nerdeyse.
Sonra çoğaldık…
Çoğaldıkça yalnızlığımız arttı.
***
2000'li yıllardan vefatına kadar, yolda izde bir tanıdık “
” rastlarız endişesiyle, adeta “gizlice” buluşmaya başlamıştık.
Sizin anlayacağınız, 1981'lerde bir “İslamcıyla” tanışmadığım için “bakış fırçası” atan adam, 2000'lerde “İslamcılardan” adeta kaçıyordu.
Halbuki…
“
” manasında en hakiki, en sahici “İslamcılardandı.”
Kaçtığı, ışık hızıyla uzaklaşmak istediği gevşeklerdi; yani mürailer, yani riyakârlar, yani fırıldaklar, yani müfteriler, hülasa, Asumanlardı.
Yoksa…
'dan
'e,
'ten (
)
'a,
'den
'ye,
'tan
'a kadar görüştüğü, muhabbet ettiği birçok dostu, kardeşi vardı.
***
,
ve
abilerimiz ve
ablamız gittiğinde yalnız kalmıştım.
Yine…
'ın Bayrampaşa'daki binasında
kardeşimin odasında yarenlik ettiğimiz “
”nin yazarı
“dâru'l-bekâ”ya göç ettiğinde ve dünyanın en güzel gülen adamı
şehit düştüğünde yalnızlığım artmıştı.
Ve,
de gitti.
Yapayalnız kaldım!
Öyle hissettim, öyle hissediyorum…
Mehmet Akif'in yanına defnettikten sonra
taziyede
, “
” diyerek omzumda göz yaşı döktüğünde, “
” diyemedim.
“
” dedim son nefesimi verircesine…
Öyle dedim ama, bir “biz” kaldı mı o yıllardan geriye, bilmiyorum, bilemiyorum.
Bildiğim tek şey: Ben de gidiyorum.
Yeni Şafak'ta bu son yazım.
Hakkınızı helal edin.
Allahaısmarladık.