Türkiye’nin gençlik sosyolojisi geleneksel aile yapılarından kariyer planlamalarına, ekonomik sıkışmışlıktan toplumsal beklentilere kadar her şeyin gençlerin evlilik kararlarını doğrudan etkilediği bir döneme doğru hızla ilerliyor. Marketing Türkiye adına Sia Insgiht’ın gerçekleştirdiği “Ev Genci Araştırması”, Youthall tarafından gerçekleştirilen “Gençlerin Beklenti ve Yönelimleri Araştırması” TÜİK’in İstatistiklerle Gençlik verileri bu konuda düşündürücü bir resmi sergiliyor. Hayatın doğal bir
Türkiye’nin gençlik sosyolojisi geleneksel aile yapılarından kariyer planlamalarına, ekonomik sıkışmışlıktan toplumsal beklentilere kadar her şeyin gençlerin evlilik kararlarını doğrudan etkilediği bir döneme doğru hızla ilerliyor. Marketing Türkiye adına Sia Insgiht’ın gerçekleştirdiği “Ev Genci Araştırması”, Youthall tarafından gerçekleştirilen “Gençlerin Beklenti ve Yönelimleri Araştırması” TÜİK’in İstatistiklerle Gençlik verileri bu konuda düşündürücü bir resmi sergiliyor.
Hayatın doğal bir parçası olan evlilik ritüeli son yıllarda sıkça tartışılan, sorgulanan ve ertelenen bir mesele olmanın ötesinde ekonomi, siyaset, sosyal yapı ve bireysel tercihler eksenine sıkışmışlık görüntüsü veriyor.
Ekonomik belirsizlik ortamı ve işgücü piyasası ile gençler arasındaki ten uyumsuzluğu gençlerin gelecek planlaması yapmasının önünde set oluşturuyor. Enflasyon karşısında sudan çıkmış balığa dönen gençlerin mezuniyet sonrası ücret beklentilerinin karşılanamaması gençlerin kendi ayakları üzerinde durma motivasyonunu olumsuz etkiliyor. Ekonomik bağımsızlığın evlilik gibi bir maratondan önce gelmesi uzun vadeli planların geri plana atılmasına neden oluyor.
KAYBOLMA TEHLİKESİ YAŞAYAN BİR NESLİN ROTASI
Marketing Türkiye’nin “Gençler Evde Kayboluyor” başlıklı raporunda, Türkiye’de yaklaşık 4 milyon gencin “ev genci” olduğu belirtiliyor. Bu gençler, ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Yani, “Evden işe gitmek” yerine, “Odadan mutfağa gitmek” onların günlük rotasını oluşturuluyor. Rotanın her gün yeniden oluşturulmasına rağmen aynı yere çıkması romantik bir ilişkinin katili olabiliyor. Kendi odasından çıkıp mutfağa doğru yürümek dışında pek bir aksiyonu olmayan bir kesimden toplumsal beklentiyi artırmak onların üzerindeki yükü de her geçen gün artırıyor. Evlilik yerine sosyal mecra üyelikleri, yeni çıkan telefon modelini edinme arzusu, uzak doğu seyahati hayali ilişkilerin yeni dinamiğini oluşturuyor.
Youthall’ın “Gençlerin Beklenti ve Yönelimleri Araştırması”na göre, gençlerin %64,1’i ekonomik açıdan ailelerinden destek alıyorlar. Bu gençlerin %36,8’i aylık 2.500 TL ve altında bir gelir elde ederken, %33,3’ü ise 2.500-5.000 TL aralığında bir gelire sahip. Ayrıca, araştırma verilerine göre gençlerin %46,1’i KYK bursu veya kredisiyle ihtiyaçlarını karşılıyor.
Hayatlarında kontrol edemedikleri faktörlerin sayısı her geçen gün artan gençlerin gelecek kaygısı, iş-yaşam denge arayışı, esnek çalışma motivasyonları geleceğe dair umut besleme mücadelesinde köşe taşları olarak öne çıkıyor.
Büyük oranda mezuniyet ile istihdam olunan alan arasındaki uyumsuzluğun ortaya çıkardığı karamsarlık gençlerin kariyer inşa etmelerinin önüne set kurmakla birlikte mevcut kariyerlerinin maddi getirileri ile uzun vadeli hayal kurma girişimlerini de engelliyor. Gençler, ailelerinin ve toplumun evlilik konusundaki baskılarına maruz kalsa da ekonomik koşulların havai fişek evresine geçmediği bir ortamda bu beklentileri karşılamak istemiyor. “Kızım yaşın geçiyor” ya da “Oğlum düğün ne zaman?” gibi klasik sorular, artık eskisi kadar etkili bir motivasyon oluşturmuyor.
BAŞLIK PARASI: MİT Mİ, GERÇEK Mİ?
Başlık parası denince aklımıza ilk etapta “gız anası gız babası kalksın başlık parası” repliği gelse de modern dünyamızın başlık parasını düğün masrafları oluşturuyor. Bugün çeyiz paketini bırakın çerez paketi dahi almaya korkar olduğumuz bir fiyatlandırma ikliminde sıra altın almaya gelince “bu bahsi kapatalım” cümlesini duymamak neredeyse imkânsız hale geliyor. Bunun yanı sıra, nişan, düğün ve ev kurma masrafları da gençlerin bu sürece adım atmadan önce uzun uzun düşünmesine neden oluyor. Zira, “evlilik enflasyonu öldürür mü?” sorusu giderek daha anlamlı bir hâl alıyor; hem duygusal bağları hem de toplumdaki evlilik oranlarını sarsıyor. Evliliğin sadece ekonomik bir karar değil, aynı zamanda sosyokültürel bir olgu olduğu gerçeği “aşkın de halinde” kendini gösteriyor. Ekonomik koşulların zorluğu, toplumsal dinamiklerin değişmesi ve bireysel tercihlere verilen önemin artışıyla, gençler evlilikten uzaklaşıyor.
Eğer gençlerin evlilik kararları üzerindeki ekonomik baskılar hafifletilirse, bu oranlarda yeniden bir canlanma görülebilir. Aksi halde, “evlenmemek”, modern toplumun kalıcı bir gerçeği olmaya devam edeceğe benziyor.
Gençlerin evlilik hayalleri, modern başlık parası ve ekonomik belirsizlikler arasında kaybolmuşa benziyor. Belki de bu durumu değiştirmek için daha fazla konuşmalı, yazmalı ve çözüm üretmeli.
Aşkın bile enflasyondan etkilendiği bir ortamda sevginin para birimini tedavülden kaldırmaya duyulan ihtiyaç artıyor. Düğün maliyetlerini kıyametin fragmanı görünümünden çıkarmadığımız sürece bir yastıkta kocatılan yastık evdeki eski yastıktan başkası olmama tehlikesini taşıyor.
Ekonomik koşullar, eğitim ve istihdam fırsatları, gençlerin hayatlarına ve kararlarına doğrudan etki ediyor. Evlilik teklif etmek artık sadece bir romantizm ifadesi değil; aynı zamanda bir ekonomik meydan okumaya dönüşüyor. “Benimle evlenir misin?” sorusunun arkasında “Ekonomik zorluklara birlikte göğüs gerebilir miyiz?” gibi bir alt metin de varlığını gösteriyor.
Gençler artık “ideal ilişki” tanımını yeniden yapıyor. Özgürlüklerine daha fazla önem veriyorlar.
Hayatın getirdiği yüklerden biri olarak gördükleri düğün masraflarını üstlenmek yerine, bireysel kariyer ve mutluluk arayışına odaklanıyorlar. Belki de mesele gençlerin neden evlenmediği değil, modern yaşam koşullarının bu kararı nasıl şekillendirdiğidir.
Ancak bu dönüşümün olumsuz sonuçlarından kaçınmak ve gençlerin hem bireysel hem de toplumsal mutluluğunu sağlamak için çözümler üretmek gerekiyor. Düğün davetiyeleri yerini seyahat biletlerine bırakmadan önce, evlilik kurumu yeniden cazip hale getirilmeli ve gençlerimizin geleceği şekillendirmede daha aktif bir rol oynaması sağlanmalıdır.
Bizde “bahar bir insanla gelebilir insana”
#Enflasyon
#Ekonomi
#Toplum
#Özgür Bayram Soylu