Amerikan istihbarat servisi (CIA) ile İngiltere istihbarat servisi (ISI/MI6) başkanları William Burns ve Richard Moore ortak bir makale kaleme aldılar. (‘Intelligence partnership helps the US and UK stay ahead in an uncertain world’, 07/09, Financial Times.) İçeriğinden bağımsız olarak iki büyük istihbarat örgütü liderinin-sanki-‘ortak deklarasyon’ yayınlar gibi, kuşkusuz belli bir zamanlamayı da gözeterek uluslararası basına çıkmaları elbette merak edilmeli… Zamanlamayı kendileri anlatıyor zaten;
Amerikan istihbarat servisi (CIA) ile İngiltere istihbarat servisi (ISI/MI6) başkanları William Burns ve Richard Moore ortak bir makale kaleme aldılar. (‘Intelligence partnership helps the US and UK stay ahead in an uncertain world’, 07/09, Financial Times.)
Zamanlamayı kendileri anlatıyor zaten; ‘Bugün, ülkelerimizin daha önce benzeri görülmemiş bir dizi tehditle karşı karşıya olduğu zorlu bir uluslararası düzlemde işbirliği yapıyoruz’. Ayın 13’ünde Washington’a ziyaret gerçekleştirecek Başbakan Keir Starmer’in protokolüne de denk düşüyor ama onun sebebi de yine bu çalkantılı dönemler…
Yalnız ‘ortak açıklamanın’ zamanlama ve konjonktürünü sadece uluslararası bağlama oturtmalı mıyız?
Her iki örgüt de, Ukrayna’nın desteklenmesi ve Rusya’nın durdurulmasını “hayati önemde” görüyorlar ve buna devam/vazgeçilmemesinin altını çiziyorlar…
Savaştaki son duruma kabaca bakalım; Kiev’in Kursk operasyonuna rağmen Rusların ilerlemesi devam ediyor. Hatta arttığı bile söylenebilir. Kursk’ta ise Ukrayna kilitlenmiş durumda ve Ruslar bunu fazla dert etmiyor gibiler.
Kiev yönetiminin savaştaki en kritik isimlerinden Dışişleri Bakanı Kuleba’nın görevden ayrılması da iç dengelerdeki titreşimlerin arttığını gösteriyor…
Çok tepeden bir bakışın İsrail-Gazze/Ortadoğu, Ukrayna, Çin meselelerinde aynı tarihi işaretlediğini unutmamak lazım;
AB’nin dışişleri bakanı diyebileceğimiz Borrel’in vaktizamanında, “5 Kasım’a kadar Ukrayna’da barış beklemeyin’ açıklamasını unutmayalım. Ekim sonunda gerçekleşecek BRICS zirvesi ve Türkiye’nin başvurusu gibi kritik gelişmeleri de çekinmeden bu genele ilave edebiliriz.
“Uluslararası dünya düzeninin-göreceli barış ve istikrara yol açan, yaşam standartları, fırsatlar ve refahın artmasını sağlayan dengeli sistemin-soğuk savaştan bu yana görmediğimiz ölçüde tehdit altında olduğuna şüphe yok”.
Batı ulusal güvenliğinin en etkin casusluk mimarisinin, Çin, Rusya, Ortadoğu, ekonomi başlıklarında pozisyonlarına yerleştiği ve mevzilerinden çıkmayacağına yönelik irade beyanları, Washington ve Londra siyasetlerinde değişiklik olması halinde acı çekeceklerini ilan ediyor…
Düzen adına kaosa yaslanan savaşlar, istikrarın yakalanacağı varsayılan pik noktasına ulaşmadan ‘tereddüt’ gelirse ne olur? Soru bu ama insanlık tarihinde hiç yaşanmamış olduğundan cevabı yok.