HAMAS ataklarıyla ortaya çıkan ‘savaş alanı’nın ürettiği şaşkınlık ve merak soruları azalırken, yerküreye potansiyel etkileri ile “taraflar” yerlerini bulmaya başlıyor…
İşin aslı da burada; herkesi stratejik strese sürükleyen Gazze vakasına kadar az-çok belirginleşen dünya bölünmüşlüğü, aynı aktörlerin şimdi de zıt koltuklara oturduğunu gösteriyor…
Yeni kriz, ‘yeni dünyaya’ geçiş safhalarından biri olduğu gibi onu besleyen anomalilerden de biri…
Nabzı daha önce Libya’da, Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Ukrayna-Rusya savaşında alıyorduk, şimdi İsrail-Filistin üzerinden Ortadoğu’da alıyoruz ama.. ‘Kalbin attığı’ yer neresi?
ORTADOĞU’YU ‘DEĞİŞTİRMEK’!..
Önce ‘korku’yu yerine oturtalım; bir küresel hesaplaşma Ortadoğu’ya indiğinde, pandemik etkisi hem güç hem hız kazanır…
Tel Aviv’den saldırının ilk gün ve saatlerinde duyulan resmi intikam yeminleri doğal ama Başbakan Netanyahu’nun, “
Ortadoğu’yu değiştireceğiz ve sakatlayacağız
” türünden ifadeleri ile, “İsrail’in bölgedeki düşmanları
Amerikan uçak gemisinin bölgeye gelişinin önemi
nin farkındalar. Yapacaklarımızın yankıları nesiller boyu aktarılacak” açıklamaları, bir kaç saat sonra Pentagon’dan gelen,
“İran, HAMAS saldırısında suç ortağı”
ilanıyla birleştiğinde, sadece Gazze’yle sınırlı dertlerle uğraşmayacağımız anlaşılıyor!..
Nitekim İran yönetiminin bu tehditlere verdiği yanıt, klasik İsrail nefretinin dışında ve üstünde;
“dünya artık öyle bir yer değil”!..
Peki, nasıl bir yer? İran’ın söylediği,
ülkesinin stratejik bütünlüğünün aynı zamanda Rusya ve Çin’den oluştuğudur…
Batı’nın Ortadoğu’nun şu anki halinden memnun olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği, Doğu’nun ise kısa süre öncesine kadar Batı’ya bağımlı ama şimdi daha ortada alanları geliştirmek arzularının yüzleşmesinden bahsediyoruz!
Yine Netanyahu’nun, “HAMAS IŞİD’dir” tarifi iki yapının aynılığını değil,
“küresel bir koalisyon” arayışını yokluyor
. Nitekim, ABD-İngiltere-Fransa-Almanya-İtalya’nın, İsrail’e destek konusunda ortak bildiri yayınlamaları öncül kabul edilebilir. Ancak Batı’nın hali müsait olmadığı gibi,
Ortadoğu’daki güçlü oyuncular
da buna gelmez!..
DIŞIŞLERİ BAKANI’NA TWEET SİLDİRMEK…
Korkunun Ortadoğu’daki bıçağını bileyen önemli diğer gerçeklik, Washington’un şu anki politik ruh halidir…
Biden ve Netanyahu hükümetlerinin politik geleceklerinin ortaklaşarak Gazze’ye bağlanması büyük ironi değil mi?
ABD’nin seçim yılına giriyor olması, Biden yönetiminin kamuoyuna satabileceği küresel başarı ihtiyacını hayati boyuta yükseltmiş durumda. Ukrayna’nın bu gereksinimi karşılamayacağı artık anlaşılıyor. Tersine, zarar verici/aşağılayıcı boyuta evrilme olasılığı var. Aynı endişe Kongre’de de güçlü hatta
biçimde hissediliyor.
Dışişleri Bakanı Blinken’in Sayın Fidan’la yaptığı görüşmeyi paylaşan tweetini, içerdiği “ateşkes” ifadesi için sildiren güç işte böyle bir şey. Seçim yılında Yahudi lobisini kızdırmak siyaseten ölüm demek.
Bu yüzden parlamenterler HAMAS/İslam/Ortadoğu düşmanlığında birbirlerini ezerek yarışıyorlar.
Bölgede ölen/ölecek belki binlerce insana ne olacağı hiçbirinin umurunda değil. Hatta daha çok kan istiyorlar. “Ateşkesi” sildirmek o demek…
Amerikan müesses nizamının durumu
da aynı ama farklı nedenle. Ortadoğu’da, direkt bağlantılı Batı Asya-Kafkasya-Afrika-Akdeniz’de ABD/Batı’nın tutunumunu korumak, kaybedilen mevzileri yeniden ele geçirmek için bu yeni savaşı güçlüce beslemek niyetindeler. Nasıl olacağı/bedeli onların da umurunda değil.
Netanyahu’nun durumu da aynı. Ülkenin siyasi bütünlüğünün kaybolduğu süreci takiben güvenliğinin de parçalandığı tespiti “
” İsrail’de ikincil konu. Artık Başbakan ülkenin koruyucusu ve kurtarıcısı olarak yeni bir rol inşa etmeye, yani fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. HAMAS’la müzakere,
ateşkes arayışlarını da bunu garanti altına alana kadar öteleyecektir.
İsrail’in Türkiye Büyükelçisi’nin, “Türkiye’nin arabuluculuğu için ne diyorsunuz” sorusuna verdiği “henüz erken” cevabının anlamı budur. “Yeni başlıyoruz” demektir, “ateşkes alerjisinin” diplomatik dışavurumudur…
‘KISA ROK’: HEM DE NE FIRSATLAR!
Büyük ölçeğin ve vadeli yaklaşımın, Gazze vakasını anlamlandırmakta, büyük risklerin bertaraf edilmesinde, fırsatların değerlendirilmesinde ve nihayet
“Ortadoğu’nun hangi savaşın muharebe alanına dönüştürüldüğünü”
kavramakta daha makul olduğu hızla görülmeli…
Burada seçilecek pozisyon da öncekiler gibi tarafınızı ve bölgenizdeki hakimiyetinizi işaretleyecek!
Küresel güney-kolektif Batı
arasındaki rekabetin, yani Doğu-Batı hesaplaşmasının yeni sahasına girmiş bulunuyoruz. Türkiye, bir yandan
“haklının” yanındaki yerini-asla bozmadan
-korurken, diğer taraftan jeopolitiğin dayattığı riskleri bertaraf edip, fırsatları değerlendirmek zamanına yaklaştı.
Mesela, son G-20 zirvesinde ortaya atılan ve Ankara’nın yüksek perdeden itiraz ettiği Hindistan-Körfez-İsrail-Avrupa koridoru HAMAS atağıyla-kim bilir ne kadar zaman-
oldu. Fırsatlardan bir örnek budur.
Irak-Suriye denklemlerindeki ve Kafkaslar’daki
İran pozisyonunu da zayıflatır
. Karadeniz’deki Amerikan baskısını düşürür. Batı nezdinde Ankara elini güçlendirir.
Cumhurbaşkanı’nın düşürülen SİHA’mız için kurduğu, “deftere yazdık” mealindeki açıklaması Washington’a değil CENTCOM’a, o mahfilin akıl hocalarına yöneliktir. Malûm,
CENTCOM da attığı tweeti silmişti
. Bu da yeni durumun PKK/YPG ile mücadelede de fırsatlar sunabileceğini akla getiriyor.
Fakat son tahlilde, tarih boyunca Ortadoğu’da Batı’ya karşı en nitelikli ilerlemeyi sağlayan Doğu’nun ne yapılacağına da karar verilmesi gerekiyor. ‘Uzun Rok’ budur, 23 Eylül’de paylaşmışız, Gazze de ‘Kısa Rok’tur…