Beyaz Şehir Operasyonu ve kara leke

00:0018/09/2001, Salı
G: 16/09/2019, Pazartesi
Nazlı Ilıcak

"Beyaz Şehir" operasyonu tam bir fiyasko ile neticelendi. Tayyip Erdoğan lekelenmek isteniyordu. Bu yüzden, en yakın mesai arkadaşları gözaltına alındı; işkence yapıldı. Bu arada Albayraklar da aynı muameleye maruz kaldılar.İşkenceDiyeceksiniz ki, hiç üst düzey bürokrat takımına veyahut gazete patronuna işkence yapılır mı? Cesaret edebilirler mi?Evet Albayrakları, bu kör olası zihniyet "ülkemizin zencileri" gibi gördüğü için, işkence yapabilir. Mustafa Albayrak'a, muayenede, izinin çıkmamasından

"Beyaz Şehir" operasyonu tam bir fiyasko ile neticelendi. Tayyip Erdoğan lekelenmek isteniyordu. Bu yüzden, en yakın mesai arkadaşları gözaltına alındı; işkence yapıldı. Bu arada Albayraklar da aynı muameleye maruz kaldılar.

İşkence

Diyeceksiniz ki, hiç üst düzey bürokrat takımına veyahut gazete patronuna işkence yapılır mı? Cesaret edebilirler mi?

Evet Albayrakları, bu kör olası zihniyet "ülkemizin zencileri" gibi gördüğü için, işkence yapabilir. Mustafa Albayrak'a, muayenede, izinin çıkmamasından yararlanarak, hem elektrik verilmiş, hem de üç gün gözü bağlı taş üzerinde yatırılmış.

Tayyip Erdoğan'ın yeni mesai arkadaşı Necmi Kadıoğlu sorgulama çıkışında iki kişinin kolunda, neredeyse yere yıkılıyordu.

Geçenlerde AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'la görüşmemizde, "sizinle beraber olmak, ateşten gömlek giymek gibi bir şey" demiştim. Çünkü suç odakları fevkalâde tedirgin. Ya bu soygun düzeni bir şekilde sona ererse! Ya millet, haram paraya dur derse!

AK Parti'den ileri gelenler işkencenin üzerine gitti. Saadet Partisi ve diğerleri de. Sert eleştiriler yaptılar. Bence, artık Tayyip Erdoğan'ın da değil konuşma, kükreme zamanı geldi.

Neydi ana suçlama... Kartel'in bir köşesinden, fışkırtılan çamur...

Sözüm ona Tayyip Erdoğan cihad yapmak için, Başbakanlık koltuğuna oturacaktı. Bu amaca hizmet maksadıyla, İstanbul Belediyesi'nin 1 milyar dolar tutarındaki kaynağı kasa konumundaki Albayraklar'a peşkeş çekilmişti!

Sabah'taki röportaj

Dünkü Sabah gazetesinde Ruhat Mengi, söz konusu suçlamalardan bir bölümünü, İstanbul Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'ya soruyor:

Ruhat Mengi: "Belediye'den 300 civarında ihale almış Albayraklar. Şartlar onlara göre ayarlanarak ve tek katılımcı olarak"

İşte Gürtuna'nın cevabı: "Albayraklar'ın aldığı işler daha çok taşıma işleri. Askeri dönemde (Tırtıl'ın Belediye Başkanlığı) döneminde başlamışlar. Dalan, Sözen, Erdoğan döneminde devam etmişler. 20 yıldır bu işi yapıyorlar."

Ruhat Mengi: "O zaman, sizin döneminizde de otomatik olarak onlara mı geçiyor? Bu kadar ihaleyi tek bir firmanın alması dikkatinizi çekmiyor mu? Bir belediyede 300 ihalenin birden bir kişiye verilmesi normal mi?

Gürtuna: "Böyle bir rakam yok. Bizden aldığı 5-6 ihaledir."

(Ruhat Mengi'ye Albayraklar Grubu'nun ve İstanbul Belediyesi'nin açıklamasını da hatırlatalım: 27.3.1994 ilâ 23.10.1998 arasında gerçekleşen 10 bin ihaleden Albayraklar sadece 36 adetini kazanmıştır. Bu ihalelerin toplam bedeli 140 milyon dolardır. -Yeni Şafak gazetesi - 7 Ağustos 2001 ve 11. Ağustos. 2001-)

Ruhat Mengi: "Ekmek dağıtımı, personel aracı kiralanması, İSKİ'nin su sayaçları, Metro elektrifikasyonu, 3000 civarında bilboard kiralaması ve daha bir çok işin onların elinde olduğu açıklandı."

Gürtuna: "Bir kısmı eskidir onların, bir kısmı hiç yok. Yüzlerce ihaleyi aynı kişi almış diye bir şey yok. Bizden alınan personel taşıma işi ki, 20 yıldır onlar yapıyor. Biz üstelik bunu 4'e böldük. Ekmek taşıma işini ihaleyle aldılar, 4 yıl önceki fiyatlarla taşıyorlar. Ekmek demeniz iyi oldu; biz şu anda halka 75 bin liraya ekmek veriyoruz. Çok ucuz. Eğer birilerine şişirme iş yaptıracak olsak, böyle ucuz etmek satamayız."

Ruhat Mengi: "Albayrak'ın belediye tesislerinde üretilen 2 milyon ekmeğin her birinden 5 bin lira komisyon aldığı ifade ediliyor."

Gürtuna: "O ifade yanlış. Burası devlet dairesi. Yüzlerce müfettiş denetliyor. Bugüne kadar gelenler hep bizi tebrik etti. Sayıştay denetçileri teşekkür etti."

Ruhat Mengi: "Diyelim ki Albayrak en çok kırıyor. Zarar etme pahasına neden işi almaya çalışsın?"

Gürtuna: "Sadece Belediye'de değil, başka kurumlarda da aynıdır. Sektörü ele geçirenler, başkasının palazlanmasını istemez."

Ruhat Mengi: "Ama bakın kaç sektörü ele geçirmiş."

Gürtuna: "Hayır, hayır bir tek taşıma sektöründe iddialıdırlar. Orada da İstanbul Belediyesi yüzünden iflâs etmeleri söz konusu. İstediklerinden çok daha ucuza taşıyorlar."

Samandıra tesisleri

Sabah gazetesi iyi ki Ali Müfit Gürtuna'ya sütunlarını açtı. Aslında, Gürtuna'nın bu cevapları baştan aşağı Albayrakları aklıyor. Yandaki haberi nakseden böyle bir röportaj, nasıl Sabah'ta yayınlandı diye düşünenlere Samandıra tesislerini hatırlatalım. Yıkım kararı alınan, Ömerli Baraj gölü havzasındaki Sabah tesisleri. Hani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, yıkım kararı alınan söz konusu tesislere, 57 milyon dolar fiyat biçip, Dinç Bilgin'in borcundan düştü ya!

İmar yasağına rağmen Samandıra tesislerinin açılışına başta Cumhurbaşkanı Demirel olmak üzere, bütün devlet erkânı katılmıştı. Ali Müfit Gürtuna da oradaydı.

Yani, Sabah gazetesinin eli mahkûm. Ya yıkım kararı, kuvveden fiile dönüşürse! Bu sebeble Ruhat Mengi sormuş Gürtuna cevaplamış. Bütün iddiaları yalanlamış.

Ruhat Mengi tekrar tekrar soruyor: 300 ihale doğru değil mi?

Albayraklar, Tayyip Erdoğan döneminde açılan 10 bin ihalenin 36'sını almış. İhalenin toplam bedeli 140 milyon dolar. Hepsi kâr olsa, ortada "Cihad için harcanacak 1 milyar dolar" gene yok.

Nitekim, "cihad hazırlığı yaptığı ileri sürülen" Erdoğan'ın eski mesai arkadaşlarının tümü salıverildi.

Mustafa Albayrak ise DGM'ye yakışmayan, onun sahasına girmeyen bir iddia ile karşı karşıya. Şirket sorumlularından İbrahim Karaca ile konuşup konuyu öğrenmeye çalıştım. Takipsizlik kararı ile salıverilen İbrahim Karaca anlattı: "1992'de Hac için taşımacılık yaparken, otobüs sahiplerinden, bu otobüsleri muhtelif işlerde çalıştırmak üzere, süresiz vekâlet aldık. 1998'de, Belediye'de bir taşıma ihalesine girerken, Hac taşımacılığı için aldığımız vekâletlerden bazıları da kullanılmış. 1992'den 1998'e kadar geçen süre içinde, bize otobüslerini tahsis için vekâlet verenlerin bir kısmı, ya aracını satmış, ya çürüğe çıkarmış, ya mesleği bırakmış. Trafiğe iade edilen bazı plâkalar bir motosiklet veya bir bisikletin üzerinde görülebiliyor. Aslında, belirli adette otobüsün kullanma vekâletini almak sadece bir formaliteden ibaret. Çünkü, taşıma işi, zaten, taahhüt edilen miktardaki otobüsle gerçekleştirildi. Puantaja bakılınca, şartnameye uyulduğu görülüyor. Şirketimizin alt kademesinde çalışan kişi, formaliteyi gerçekleştirirken, vekâlet verenlerin o sıradaki durumlarını yeniden gözden geçirmemiş. Bir ihmal var ortada. Ayrıca her ay sonu zaten hak ediş veriliyor. Eksik taşıma yapar, eksik otobüs kullanırsanız paranızı alamazsınız."

Keşke yüce devletimiz her ihmalin üzerine bu kadar titizlikle gitse!

İhaleye fesat denilince aklımıza geldi. RTÜK yasağını delmek için, televizyon kuruluşlarının ortaklarını başka başka isimlerle, (hile ve hülle yaparak) RTÜK'e bildirenler, böylece milyar dolarlık ihaleler alanlar ne olacak?

ATV'nin durumu

RTÜK, Maliye Bakanlığı'na ve Başbakanlığa sorular sordu. Acaba televizyon kuruluşlarının hisseleri kimlere ait? Ortada bir hile veya hülle var mı?

Elimizde Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Başkontrolü Ülfet Demir tarafından yazılan bir rapor mevcut. Ekim 2000 yılında ATV hisseleri el değiştirince, RTÜK, Maliye Bakanlığı'nı göreve davet etmiş, satışın gerçek bir satış olup olmadığının tesbitini istemişti.

Maliye Bakanlığı'nın raporunda durum ortaya çıkıyor:

"ATV logolu Satel Sabah TV AŞ'nin Yönetim Kurulu kararı ile, hisselerinin devrine izin verdiği Ferhat Yengioğlu ve Arif Poyraz isimli hissedarlarla, 4.6.2001 ve 5.6.2001 tarihlerinde görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmelerde, Ferhat Yengioğlu, "16 yıldan bu yana, aile diye adlandırdıkları Bilgin Şirketler Grubu içinde, karşılıklı güvene dayalı ilişkileri olduğunu, 29 Kasım 2000 günü, Turgay Ciner Grubu'nun şirkete baskını esnasında, düzenledikleri form şeklindeki belgeyi zorla imzaladığını, devir işleminin Ciner'in emanetçilerinden birine yapıldığını, hiçbir para tahsil etmediğini, ancak sanki tahsilat yapılmış gibi makbuz imzaladığını" belirtmiştir. Arif Poyraz ise, "Dinç Bilgin ile, çok eski tarihten beri dost olduğunu, zaten başlangıçta hissedar olurken hiçbir bedel ödemediğini, Ekim 2000 yılında hisse devir belgesi karşılığında hiçbir nakit tahsilatı gerçekleştirmediğini" ifade etmiştir."

Raporun sonuç bölümü: "Alıcı ve satıcılar gerçekte Dinç Bilgin'e ait Bilgin Şirketler Grubu ile, Ciner - Karamehmet Şirketler Grubu'dur. Kurumun hisselerinin el değiştirmesi ile ilgili işlemlerin, anılan iki tarafın da şirketlerinde çalışan veya çevrelerinde güvendikleri insanlar arasından seçilen ve devir ettikleri hisse paylarının tutarını ve kişileri dahi bilmeyen şahıslar oldukları, diğer bir deyişle işlemlerin bu kişiler üzerinden ve görünürde yapıldığı anlaşılmıştır."

Yüksel'deki dosya

Peki niçin tv sahipleri, gerçek hisse oranlarını gizliyor? İhaleye girmek için. Demek suç ortada. Suçlu ortada. Hele bir medya patronu var ki, kamu ihalesine girmiş ve kazanmış. Danıştay'da yargılanmış, yüce yargıdan bile gerçekleri saklamış. Geçtiğimiz yıl önemli bir kamu ihalesini kazanmış.

Böyle bir dosya var Nuh Mete Yüksel'in elinde. Ama suç, ihaleye fesat karıştırmak üzere (cürüm işlemek üzere) çete kurma kapsamına giriyor mu? Bunu bilemiyoruz.
#Beyaz Şehir Operasyonu
#AK Parti
#Recep Tayyip Erdoğan
#İşkence