İtalya’da 1 Mart seçimleri sonrası, siyasi partilerin karşılıklı vetoları nedeniyle 88 gün süren hükümet müzakerelerinin çökmesi üzerine Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, teknokrat bir hükümet kurması için eski IMF yetkilisi Carlo Cottarelli’yi görevlendirmiş, ancak seçimin galibi popülist Beş Yıldız Hareketi’nden (M5S) büyük tepki görmüştü.
Aşırı sağcı Lega (Lig) ile hükümetin kurulması için ikinci tur müzakere talep eden M5S Haziran başında nihayetinde anlaştı. Hukuk profesörü Conte İtalya’nın yeni başbakanı olurken, İtalya da Batı Avrupa’nın ilk popülist-aşırı sağ hükümetine sahip olan ülkesi oldu.
Mayıs sonunda bu köşede “İtalya’nın Beş Yıldız Hareketi Avrupa’nın geleceği son nokta mı?” diye bir yazı kaleme alarak İtalya’da son yıllarda yaşananları özetlemeye çalışmış ve bir süredir İngiltere, Almanya ve Fransa’nın gölgesinde kalan bu ülkeyi önümüzdeki süreçte daha yakından takip etmemiz gerektiğini söylemiştim. İtalya’nın yeni başbakanı tam da tahmin ettiğimiz gibi, tüm dünyada yükselen popülist liderlerin taktiklerini takip ederek Perşembe günü Brüksel’de toplanan AB Liderler Zirvesi’ne damgasını vurdu.
Zirveden evvel “sığınmacılar” konusunda sert çıkışlar yaparak ABD ile ilişkiler, savunma ve güvenlik işbirliği, Brexit ve ekonomi gibi başlıkları bir kenara itip gündemi bu konuya kilitleyen Conte, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yeni İtalyan hükümetine “aşırıcı” diyerek saldırmasını da ustaca kullandı ve Birlik içinde bir çatlak oluşturmayı başardı. Daha öncesinde, İtalya’nın güvertesinde 629 sığınmacının olduğu Aquarius adlı kurtarma gemisini kabul etmemesi üzerine Macron, İtalya’yı sorumsuzlukla suçlamıştı. İtalya’nın sığınmacı karşıtı yeni hükümetinin İçişleri Bakanı Matteo Salvini ise Macron’a söz verdiği gibi sığınmacıları kendilerinin almasını söylemiş ve Fransa’yı İtalya’ya 10.000 sığınmacıyı geri göndermekle suçlamış ve Fransa-İtalya arasındaki gerilim bu şekilde başlamıştı.
İtalyan Başbakanı’nın AB Liderler Zirvesi öncesi, birliği tüm AB zirvesi kararlarını veto etmekle tehdit etmesi işin tuzla biberi oldu; konu Fransa’yı aştı, başta Almanya Başbakanı Angela Merkel olmak üzere tüm AB liderlerinin terlemesine neden oldu. Sığınmacılar konusunda, halihazırda, Almanya ve Fransa, Birlik üyelerinin hepsinin elini taşın altına koymasını talep ederken, İtalya ülkesindeki 150 bin civarındaki sığınmacının AB’ye dağıtılmasını ve mali yardım talep ediyordu. Merkel, Türkiye ile Suriyeli sığınmacılar konusunda yapılan anlaşmanın Ege’de sığınmacı akımını bitirdiğini söylerken, benzer bir anlaşmanın Afrika ülkeleri ile yapılması gerektiğini savunuyordu. Tartışmalı milyarder George Soros da, AB’nin geleceğini kurtarmak için Afrika’ya yönelik bir Marshall Planı’nın gerekli olduğunu bir süredir söylüyordu.
Bu bağlamda AB Konseyi’nin hazırladığı bir planda, Avrupa’ya ulaşmaya çalışılırken kurtarılan veya yakalanan sığınmacıların Nijer, Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Mısır’da kurulacak toplama merkezlerine götürülmesi ve AB’ye kabul edilip edilmeyeceklerinin değerlendirmesinin onlar bu merkezlerde tutulurken yapılması öngörülüyordu. AB, merkezlerin kurulması karşılığında Afrika ülkelerine mali yardım yapmayı da plana dahil etti. Kuzey Afrika ülkeleri, BM Mülteci Yüksek Komiserliği ve insan hakları örgütleri insana mal muamelesi yapan bu planı kınarken, öte yandan Avusturya, Macaristan ve Polonya başta olmak üzere aşırı sağcı ve göçmen karşıtı hükümetlerin yönetimde olduğu AB ülkeleri ise, ortak bir sığınmacı politikasına tamamen karşı çıkıyor.
Bu bakımdan, geçen hafta İtalya’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Avusturya Şansölye Yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin Avrupa’da “göçmen karşıtı bir bloğun doğuşunu müjdelemesi” dikkat çekici. Avusturya’nın aşırı Sağcı özgürlük Partisi’nin üyesi olan Strache’nin bu bloktan kastı, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya’dan oluşan Visegrad bölgesel ortaklığı, kendi ülkesi ve de yeni popülist ve aşırı sağcı hükümetiyle İtalya. Bu altı ülkenin yakın gelecekte çok daha sert sığınmacı karşıtı söylemler üreteceği ve politikalar yürüteceği aşikarken, İtalya’nın da bu gayrı resmi göçmen karşıtı bloka katılımıyla daha güçlü olacağını tahmin etmek güç değil. Nitekim, İtalya’nın yeni popülist hükümetinin AB politikalarına ilk etkileri bu hafta Brüksel’de görüldü.
Brüksel’de sığınmacılar ve göç gündemi ile toplanan zirve yaklaşık 10 saat süren tartışmalardan sonra İtalya’nın sığınmacı merkezi açma fikrine yaklaşmaması nedeniyle sadece “gönüllülük esasına göre” ortak mülteci merkezleri açılması kabul edildi. AB içinde sığınmacıların hareket alanının kısıtlanması konusunda anlaşıldı. Daha da önemlisi, İtalya’nın Conte’nin önceden savurduğu ‘veto’ tehdidine paralel olarak, tüm kararları bloke etmesi nedeniyle bir “sonuç bildirgesi” yayınlanamadı. Bildirgede, AB’nin Türkiye’deki sığınmacılar için taahhüt ettiği 3 milyar Avroluk mali desteğin serbest bırakılması kararı da bulunuyordu.
İtalyan Başbakan Conte, “İtalya’nın sığınmacı konusunda yeni laflara değil faaliyete geçilmesine ihtiyacı var,” diye başladığı konuşmasını, “Artık karar almak zorundayız. Bu zirvede bir karar alınmazsa, sorunu kendimiz çözmek durumunda kalacağız. Bu ihtimali değerlendirmek istemiyorum ancak zirve sonunda ortak bir sonuca ulaşamayabiliriz,” diyerek sürdürmüştü. Ve şimdi o ihtimal gerçekleşti.
İtalya’nın yeni popülist ve aşırı sağcı hükümetinin AB surlarında, Brexit sonrası yeni ve kritik bir çatlak açacağı tahmin ediliyordu. Göçmen karşıtı aşırı sağcı Orta Avrupa ülkelerine katılan Batı Avrupa ülkesi İtalya önümüzdeki dönemde, kendinden çok daha fazla söz ettireceği benziyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.