Anayasanın ilk 4 maddesi… Yeni bir anayasa gerekli mi?

04:0017/09/2024, mardi
G: 17/09/2024, mardi
Mehmet Metiner

Anayasanın ilk 4 maddesi… Yeni bir anayasa gerekli mi? Yeni bir anayasa yapma fikri her gündeme geldiğinde o birileri anında ilk dört maddeyi gündeme taşırlar. Bilen bilmeyen herkes konuşmaya başlar. İlk dört madde bir tür test, hatta bir tür kilitleme işlevi görür. İlk dört maddeyi noktasına virgülüne dahi dokunmadan metnen kutsal ve ilişilmez görenler “makbul vatandaş “, gayrı düşünenlerin cümlesi de “muzır vatandaş” ilan edilir. O birileri için “makbul varandaşlık”ın testidir bu. Böyle düşünenler


Anayasanın ilk 4 maddesi… Yeni bir anayasa gerekli mi?

Yeni bir anayasa yapma fikri her gündeme geldiğinde o birileri anında ilk dört maddeyi gündeme taşırlar.

Bilen bilmeyen herkes konuşmaya başlar.

İlk dört madde bir tür test, hatta bir tür kilitleme işlevi görür.

İlk dört maddeyi noktasına virgülüne dahi dokunmadan metnen kutsal ve ilişilmez görenler “makbul vatandaş “, gayrı düşünenlerin cümlesi de “muzır vatandaş” ilan edilir.

O birileri için “makbul varandaşlık”ın testidir bu.

Böyle düşünenler peşinen yeni anayasa yapma önerilerini cumhuriyete ve cumhuriyetin niteliklerine yöneltilmiş bir suikast girişimi olarak görür süreci kilitlemeye kalkışırlar.

Tartışmalar anında boğulur.

Farklı düşünceler linç edilir.

Atatürkçülük ve cumhuriyetçilik bu ideolojik saldırıların odağında yer alır.

Peki Atatürk dönemindeki anayasalarda bu tür maddeler var mıydı? diye dönüp bakılmaz nedense.

Hatta ilk askeri darbe anayasası olan 1961 anayasasında bu tür maddelerin olup olmadığına bakmak kimsenin aklına gelmez ne hikmetse.

Varsa yoksa 1980 faşist askeri darbenin anayasası bu bağlamda kutsal kabul edilir. O faşist-baskıcı anayasanın ruhu baş tacı edilir.

İsterseniz geriye dönüp bu meseleyi anayasalar temelinde irdeleyim evvela.

Yani bilgi sahibi olduktan sonra konuşalım.

Konuşalım ki demokrasi, hak-hukuk, adalet ve özgürlükler bahsinde herkesin safı belli olsun.

Bence yeni anayasa yapım sürecinde bu nirengi öneme sahip bir konudur.

ATATÜRK DÖNEMİNİN ANAYASALARINDA NE VAR?

1921 Anayasası olarak bilinen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun ilk metninde ne Cumhuriyet vardır ne bayrak ne de başkent.

1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yapılan bir değişiklikle Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na “Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir” hükmü dercedilmiştir.

Dikkat edilsin: Burada sadece Cumhuriyetin kendisi vardır, nitelikleri yoktur.

1921 Anayasasının 2 inci maddesi ise aynen şöyledir: “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmi lisânı Türkçedir.”

Dikkat buyurun, “devletin dili” denilmiyor, “resmi lisânı” deniliyor. Bu iki tanım birbirinden farklıdır çünkü. 82 faşist anayasasında bu ayrımın nasıl ortadan kalktığını göreceksiniz.

Atatürk döneminde yapılan asıl kapsamlı anayasa 1924 Anayasasıdır.

Bu anayasanın ilk metninde devletin dini vardır. İkinci maddede bu apaçık “Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır; resmi lisânı Türkçe’dir.” hükmü vardır.

1928’de yapılan bir değişiklikle “devletin dini” kaldırılıyor.

1937’de, yani Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre önce yapılan bir değişiklikle de CHP’nin 6 oku/umdesi anayasaya “Cumhuriyetin nitelikleri” olarak şu şekilde giriyor: “Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır.”

Yani CHP’nin oklarından biri olarak kabul edilen laiklik cumhuriyetin ilanından 14 yıl sonra Anayasaya giriyor.

Ankara’nın başkent olduğu ibaresi de ikinci maddeyle kabul ediliyor.

Dikkat: Başkent zikrediliyor. Resmi dil vurgulanıyor. 1937’de yapılan değişiklikle 6 ok Anayasaya giydiriliyor. Ama 1921’de kabul edilen milli marş ve 1936’da resmen kabul edilen bayrak yer almıyor.

Yani demek istediğim şu: Atatürk dönemindeki anayasalarda (1921 ve 1924) ne milli marş ne de bayrak vardır.

Başlangıç bölümleri yoktur.

Değiştirilemeyecek veya değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört madde ibaresi yoktur.

6 oktan biri olarak “milliyetçilik” vardır. Bu milliyetçilik de “Atatürk milliyetçiliği” gibi hilkat garibesi bir tanımlama içermemektedir. Yani Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde “Atatürk milliyetçiliği” gibi bir “milliyetçilik türü” yoktur.

ASKERİ DARBE ANAYASASI: 1961 ANAYASASI

“Başlangıç” bölümü tam bir faciadır.

Milletin iradesine karşı yapılan askeri darbenin darbenin “devrim” olarak nitelendirilip kutsandığı metinde yer alan “27 Mayıs devrimini yapan Türk milleti” ibaresi aziz millete yapılan en büyük hakaretlerden biridir.

Başlangıç bölümünde “milliyetçilik” zikredilir. Bu milliyetçiliğin adı “Türk milliyetçiliği”dir, “Atatürk milliyetçiliği” değil!

Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri yoktur. İlk dört madde bu şekilde dokunulamaz-ilişilemez bir kutsallık payesine sahip değildir.

1961 Anayasasının ilk dört maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” denildikten sonra nitelikleri zikredilir. O nitelikler arasında “Atatürk milliyetçiliği” yoktur.

“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ifadesinin yer aldığı 3 üncü maddede resmi dilin Türkçe, başkentin de Ankara olduğu vurgulanır sadece. Orada ne İstiklâl Marşı vardır ne de bayrak.

Soru şu: O darbeyi yapan askerlerin veya o anayasayı yapan hukukçuların herhalde “Atatürkçü” olmadıkları söylenemez değil mi?

1961 Anayasasında da “resmi dil” tanımı vardır, tıpkı Atatürk dönemindeki anayasalarda olduğu gibi.

1961 Anayasasının karakteristik özelliği, vesayetçi olmasıdır. Başka bir deyişle, 1921 ve 1924 Anayasalarında kayıtsız şartsız kabul edilen milletin hâkimiyeti ilkesi kağıt üstünde kabul edilmekle beraber gerçekte MGK ve AYM Anayasa Mahkemesi gibi ilk defa ihdas edilen bürokratik organların en yetkili ve en üst irade olarak dayatılmasıdır. Anayasanın 4 üncü maddesinde bu gerçeklik şu sözlerle zapt u rapt altına alınır: “Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır.”

82 ANAYASASININ RUHU VE İLK DÖRT MADDESİ

Faşist bir darbe sonrası hazırlanan 82 Anayasası ruhu demokratik açıdan tam bir faciadır. Kendinden önceki anayasalardan tamamen farklı, faşizan dayatmalarının yanısıra bir tür kutsallık kisvesine büründürülmüş bir sorunlar yumağıdır. Ruhu ve özü itibariyle ne Atatürk dönemindeki anayasalara ne de 1961 anayasasına benzemektedir. 61 Anayasasına benzerliği, vesayetçi zihniyetidir. 61 anayasasının millet egemenliğinin üstüne oturttuğu organları çok daha geniş yetkilerle güçlendirmiş olmasıdır. Yani başka bir deyişle vesayeti çok daha derin ve koyulaştırmış olmasıdır. Özgürlükler bahsinde ise 61 anayasasından daha geridir.

82 Anayasasında konumuzla ilgili şu değişiklikler göze çarpmaktadır ilk dört madde bağlamında.

Atatürk dönemlerindeki anayasalarda “milliyetçilik” olarak ifade edilen, 1961 darbe anayasasında “Türk milliyetçiliği” olarak tariflenen milliyetçilik, ilk defa 82 darbe anayasasında cumhuriyetin nitelikleri bahsinde “Atatürk milliyetçiliği” olarak karşımıza çıkıyor. (Madde 2)

Rahmetli bilge asker ve siyasetçi Alparslan Türkeş’in de isabetle kaydettiği gibi “Atatürk milliyetçiliği” diye bir milliyetçilik gerçekte yoktur. Tam bir hilkat garibesidir bu. “Türk milliyetçiliği”nin “Atatürk milliyetçiliği”ne tebdili en başta Türk milliyetçilerinin kabul etmemesi gereken hususların başında geliyor. Nitekim MHP’nin bilge başbuğu rahmetli Türkeş’in de yaptığı budur.

Üçüncü maddede kötü bir yazımla “resmi dil” yerine “devletin dili” ibaresine yer verilmiş.

O maddeyi aynen aktarıyorum:

“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı “İstiklâl Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.”

Şimdi geliyorum “Değiştirilemeyecek hükümler” başlığı altında denilenlere.

Madde 4 aynen şöyle:

“Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile , 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Şimdi doğru oturup doğru konuşalım.

Bilgiye dayalı, birbirimizi anlamaya çalışarak ve dahi suçlamayarak konuşalım.

YANLIŞ ATATÜRKÇÜLÜK ANLAYIŞI VE NEO-KEMALİZM

Atatürk dönemindeki anayasalarda olmayan, hatta Atatürkçülükleri şek ve şüphe götürmeyen darbecilerin yaptırdığı 61 Anayasasında olmayan hükümleri Atatürkçülük kisvesi altında dokunulmaz kılmak ne menem bir Atatürkçülüktür?

Atatürk’ün dahi değiştirilmesi teklif edilemez demediği konuları tartışma dışı bırakmak nasıl bir Atatürkçülük anlayışıdır?

Atatürk’ün demediğini demek yapmadığını yapmak ne menem bir Atatürkçülüktür?

Neo-Kemalizm dediğim tam da böyle bir şey iste: Atatürk kisvesi üzerinden kendine faşizan bir anlayışla iktidar alanı açmak ve kendisinin dayattığını tartışma dışı bırakmak!

Bu demokrasi açısından kabul edilebilir bir durum hiç değildir.

Hem Atatürkçülük hem demokrasi bahsinde fazlasıyla sorunlu olan bu anlayıştan yakamızı kurtarmamız gerek.

YENİ BİR ANAYASA İÇİN YENİ NİR BAKIŞ AÇISI

Önerim şu:

1924 Anayasında Cumhuriyetimizin nitelikleri belirtilmiyor. 1937’de yapılan bir değişiklikle 6 ok cumhuriyetin nitelikleri olarak dercediliyor.

Buradaki soru şu:

CHP’nin 6 okuna karşı çıkmak Cumhuriyetin kendisine karşı çıkmak mıdır?

Asla!

Böyle değerlendirirsek CHP’nin 6 okuna karşı çıkan milyonlarca vatandaşımızı düşmanlaştırmış oluruz.

CHP’nin ideolojisini Cumhuriyetin ve Atatürk’ün değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek ideoloji olarak görmek demokratik olmayan bir Cumhuriyetçilik ve Atatürkçülük anlayışıdır. “Demokrasi yüzyılı”nda bunu savunuyor olmak sahiden ayıptır.

“Atatürk milliyetçiliği” gibi hiç olmayan/olmayacak olan bir tanıma itiraz etmek, bunun yerine herkesi kuşatacak kültürel bir milliyetçilik tanımını önermek ne Atatürk karşıtlığıdır ne de milliyetçilikten duyulan rahatsızlıktır. Milliyetçiliğin etnikçilikten arındırılmasını talep etmek de, bu tarz kapsayıcı kültürel milliyetçiliğin önüne Atatürk adının konulmaması gerektiğini söylemek de Atatürk ve milliyetçilik karşıtlığı anlamına gelmez. Bunu söylemek rahmetli Alparslan Türkeş’e en başta büyük bir haksızlık olur.

Devletin resmi dili olur. Devletin dili yerine resmi dil tabiri asıl uygun olandır. Tıpkı daha önceki anayasalarda da yazıldığı gibi.Mevcut ibarenin “resmi dil” olarak değiştirilmesini talep etmek niçin mümkün olmasın?

Dediğim şu:

“Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” anlayışı, özü itibariyle anti-demokratiktir. Bu ibareyi anayasada tutmak, kabul edilebilir bir durum değildir.

Başkent, milli marş, bayrak ve resmi dil hükümleri saklı kalmak şartıyla anayasanın ilk 3 maddesi yeniden demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla yazılmalıdır.

Yeniden yazım talebini bile “ilk 4 madde bizim için harfiyen dokunulmazdır, kim ki tek harfini bile değiştirmeye kalkışırsa karşısında bizi bulur!” diyenler demokrat olmadıkları gibi sorunlu bir Atatürkçü anlayışla eksiksiz bir demokrasiye geçişimizin önünde engel oluşturan kimselerdir.

Şimdiki ve gelecek nesillerin özgür irade ve istemlerinin önünde anayasal bariyerler oluşturmanın, onların özgür iradelerini ipotek altına almanın demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olabilir mi?

Hem hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir denilecek, hem de milletin hakimiyet hakkı kayıtlara-şartlara bağlanacak, dahası özgür iradesi de ipotek altına alınacak, olacak şey midir bu?

İşin üzücü yanı, bu milli iradeyi boğan koroya AK Parti içinden “ev zencileri”nin de katılıyor olmasıdır.

AK Parti içinden o birilerinin Cumhurbaşkanımız tarafından dile getirilen “Sivil ve özgürlükçü yeni bir anayasa” istemine “ilk 4 madde hariç!” yaklaşımıyla karşı çıkmaları elbette manidardır.

82 anayasasının kurucu ruhunun değiştirilmesi ve ilk 3 madde de dahil anayasanın milletin özgür iradesi doğrultusunda yeniden yazılması gerektiğini savunmayacaksak o zaman sivil ve özgürlükçü yeni bir anayasa talebinin anlamı nedir, gereği nedir, söyler misiniz?

#siyaset
#politika
#Mehmet Metiner