Saraybosnalı dostumuz Amina Siliak Jesenkovic zevkle okuduğum yazılarından birinde bayramları anlatırken şöyle diyor: “Bayramlar evlere gelir, evlerde oturan insanlara. Yaşantımıza girer. Tatil köylerine, otellere değil. Yılda sadece iki kere.” (Emin Dairenin Sivri Köşeleri -Yâr ile bayram kılınsın şimdi- Büyüyen Ay Yayınları, 2017)
Amina’yla bu yıl birbirimize “hayırlı Ramazanlar” dilediğimizde belki yarısını geçmiştik bu ayın. “Buraya gelsenize, Ramazan bereketi müthiş, dostlarla evlerde iftarlar, sohbetler” dedi. Ona şöyle cevap verdim: “Burada bu sene Ramazan bir tuhaf. Şehirde hiç huşû yok. Hiç Ramazan gibi değil bu şehir.”
Derken başka tanıdıklarımdan da benzer izlenimler geldi. Ne kadar hürmetsiz, saygısız, ne kadar özensiz geçiyor Ramazan. Camiler, sokak iftarları dolu hep. Hizmette kusur yok. Fakat kimse bir ibadet neşesi ve şuuru içinde değil sanki. Acaba seçim yüzünden oluşan örgütlü bir nefret, siyaset sanılan bir kibir mi sergileniyor, bütün bu ibadet gösterişlerine tepki olarak?”
“Hepsi mümkün tabii” diyerek dinledim onları. AK Parti nefretiyle siyaset yaptığını addeden müzmin laik kitle eski tahammülsüzlüklerine rağmen artık siyaset gereği aleni bir tepki göstermeyi hak biliyor. Lakin, şimdi onların bu tepkiselliğine muhafazakâr kesim muhalifleri de eşlik ediyor.
Şapka takmayanların idam edildiği, camilerin ahır yapıldığı Cumhuriyet döneminden başörtülü teyzelerin irticai faaliyet sebebiyle fişlendiği, namaz kılanların ordudan atıldığı 28 Şubat dönemlerine… Elbet bir toplum on yıllar boyu bunca zulmden sonra rahatça dinini yaşamaya başladığında bunu alenileştirme hakkını kendine çok görmemeliydi.
***
Lakin 2000’lerin başındaki Ramazanlar bile anı olmuş artık, bunu fark ettim bu sene. Sultanahmet’ten Üsküdar’a, Boğaz sahillerindeki tarihi camilere, İzmir’in en seküler addedilen Karşıyaka’sında, Tire’de ve dahi Kuşadası’nda küresel dünyanın turistleri arasında nice camilerde teravih kılarken müthiş bir ortak ibadet hissi kuşatırdı bizi.
Henüz astronomik rakamlarla kanal kanal gezen hocalar ekranları doldurmamıştı. Siyasette kendine ikbal arayanlar gösteriş için ibadetlere başlamamıştı. Hatta self servis otel lokantalarını andıran iftar sofraları amacın dışında bir tür etkinlik haline dönüşmemişti.
Evet kelime bu: Etkinlik. Hatta iftar davetleri için bile artık sıklıkla kullanılıyor bu terim. İbadetlerin her kalpte tecelli eden ferdî sırrını kaybettiren, şeklî bir ritüele indirgenen Ramazan’ın ruhu içerilere, yeniden evlere çekilmekte muhtemelen.
***
Saraybosna’da elan devam eden o güzel eski bayramlar bizde artık yok. Bir daha olmayacak. Anmakla onları canlandırma ihtimali de yok. Şimdi başka bir devir.
“Dehre sövmeyin, zaman Allah’tır” diyor hadis-i şerif. Ne müthiş bir ibret. Anlam içinde anlamlar açılıyor. Bu devirde bu ideolojik, bu gösterişçi, bu sosyolojiye indirgenen ibadet elbet kalplerde bir nur olan imanın sırrını elimizden alamaz. Değişir, dönüşür, daha kuşatıcı bir hale bürünür, tekrar boşalır, tekrar dolar, doldurur, dokunur. Bir hikmeti vardır.
Zira her olan hayr. Her zaman sınav. Her zaman ‘şimdi’!
Evet gelmeyecek eski bayramlar. Amina’nın sözlerinden ilham alarak devam edeyim: Bayram evlere geliyor. Ve dahi bayram insanın içinde kutlanıyor. Kadir geceni bilmişsen, kadrini bilmişsen, şafağa kadar, ilmek ilmek sökülüyor gerçeğin dili. Hacı Bayram Veli hazretleri misali “bayramım imdi” demeye nail oluyorsun.
“Yan ey gönül yan yan ey gönül yan / Yanmadan oldu derdine derman / Pervane gibi pervane gibi / Şem´ine aşkın yandı bu gönlüm / Gerçi ki kandı gerçeğe yandı / Rengine aşkın cümle boyandı / Kendinde buldu kendinde buldu / Matlabını hoş buldu gönlüm.”
***
Bayram kültürü, bayram geleneği, bayram sosyolojisi, bayram anıları derken ihtiyarladıkça unutuyorum geçmişi. Hele yarım asrı geçtikten sonra, hızla başladım unutmaya. Ne müthiş bir arınma, bir hafifleme. Bizim geleneğimizde derviş adayını seyr ü süluk içinde geçmişinden tamamen temizlerler. An’a getirirler. Farkında olmak, an’da olmak gerçi bugünün terimleri ama yöntemler farklı da olsa anlamı içinde.
Evet unutulan bayramlar bana iyi geldi, eğer sizin de hatırlamak istemediğiniz olumsuzluklar varsa geçmişinizde -insan zaten unutan demektir biraz da- hayra vesile oluyor. Evimize hiç gelmedi bayram, zira ailesiz büyüdüğümden, hep tek başıma geçirdim. Büyüklerimi ziyarete gittiğim vakitler ise adı Şeker Bayramı olan bir etkinlik eda etmiş olurduk. (Bana bunu hatırlatan benim gibi Nişantaşılı Mim Kemal Öke’nin geçtiğimiz günlerde verdiği söyleşide bahsettiği bayram anıları oldu.)
Unutmak insanı geleceğe yollar diyesiyim şimdi. Geçmişin tortularından yüklerinden kurtarır, azat eder. Anıların bahçesinde adım atacak yer kalmamışken bir anda ferah ve geniş bir çayıra yollar. Henüz içinden geçilmemiş bir zamanın kiplerine, yani geleceğe ve umuda hazırlar bizi.
Unutmak, umut etmenin de başlangıcı olmalı. Bu bayram neleri umut ediyorum? Mesafelerin kapanmasını. Ve gönül sofrasına ev içinde yeniden beraber oturmamızı. Amina’nın geniş yüreğiyle bize hazırladığı yemekler gibi, ol gönül sofrasında mânen doymamızı.
Ve hakikat, gönülde mânâsına kavuştuğunda: Hacı Bayram misali bayram yapmayı: “Bayramım imdi Bayramım imdi / Bayram edersin yâr ile şimdi / Hamd-ü senalar hamd-ü senalar / Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.