İstanbul’dan Elmalı’ya beldeleri merkez yapan nefes!

04:0018/06/2019, Salı
G: 18/06/2019, Salı
Leyla İpekçi

Şimdi İstanbul’u yönetmeye talip belediye başkan adayları arasında ortalama bir medya izleyicisi seviyesinde, vasat bir içerikle sözümona büyük çarpışmayı izledi seçmenler. Elbet duruşum var, fikrim var ve yazılarımdan bu belli. Lakin siyaset içinden değil, şehir içinden konuşalım son bir kez daha.İstanbul’u yönetmeye aday olanların şehir ile gönül ilişkisini sadece siyasi sloganlarda kullanması beni bir İstanbullu olarak rahatsız ediyor. Mekân ki insanla kaimdir, gümbür gümbür atan kalp olmalı

Şimdi İstanbul’u yönetmeye talip belediye başkan adayları arasında ortalama bir medya izleyicisi seviyesinde, vasat bir içerikle sözümona büyük çarpışmayı izledi seçmenler. Elbet duruşum var, fikrim var ve yazılarımdan bu belli. Lakin siyaset içinden değil, şehir içinden konuşalım son bir kez daha.



İstanbul’u yönetmeye aday olanların şehir ile gönül ilişkisini sadece siyasi sloganlarda kullanması beni bir İstanbullu olarak rahatsız ediyor. Mekân ki insanla kaimdir, gümbür gümbür atan kalp olmalı şehir. Ruhu dirildikçe büyür, metropol olur mesela, mecazından gidersek!

Şehir bir külliye algısından yani her şeyi kendinde toplayan bir noktadan doğup gelişir, halka halka genişler. Dünya şehri olur. Nedir o? Gönül. Sevgili neredeyse, merkez orasıdır. Merkezden açılır dışa doğru tüm halkalar.

Mabedden başlayarak, yani mihrab ve minberden başlayarak su, yeşil alan, medrese, çarşı pazar, şifahane, ulaşım yolları, endüstri alanları, yerleşim birimleri derken giderek genişler, genişler. İmar planı hakkıyla yapıldıkça ol sevgili gönülleri mamur eder ve mamur olan gönül genişler. Tıpkı İstanbul’daki gibi, merkez olur her yer, taşrada sandığın can içinde can olur!

***

Adaylara şehir ve maneviyat üzerinden, yani kültür ve sanat üzerinden herhangi bir soru sorulmaması bizim büyük ayıbımızdır. Şehri Medine yapacak olan sadece köprü yol, bina, değil, yani bol spotla aydınlanmak değil, yaşamanın kültüre dönüşmesi, belli bir edep ve üslupla yaşantıdan sanat çıkması halidir; kalpte aydınlıktır.

Nurlanmış şehir (Medine-i münevvere) gönüllerin ihya olmasıyla inşa ediliyor. Yaşantısını kültüre ve sanata dönüştüremeyen bir beldenin daha fazla göz kamaştıran spot ışıklarla Medine olması mümkün görünmüyor.

***

İşte bu beldelerden biri de Elmalı idi. Önümüzdeki hafta yeni bir sempozyuma ev sahipliği yapacak olan Elmalı. Yıllar evvel Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın memleketi olması dışında hiçbir anlamı olmayan bir beldeydi benim için. Lakin mekân insanla kaimdir düsturunca, oraya ilk defa ‘Elmalı’nın canları’ adlı eseri (H yayınları, 2008 Mustafa Tatcı) okuduktan ve Elmalı’nın yüzyıllar boyu müthiş bir merkez olduğunu öğrendikten sonra gitmiştim.

Görünüşte Antalya’nın Toros’lara uzanan taşrası. Lakin bir aşk silsilesinin canlı sözleriyle diri, elan dipdiriydi. Marmaravi hazretlerinin gönül çocuğu Vahap Ümmi, onun gönül çocuğu Eroğlu Nuri ve derken Sinan Ümmi ve onun gönül çocukları geliyor. Ki en bilineni Niyazi Mısri. Her birinin insan-ı hakiki bir yana, kültürümüze bıraktıkları eserler var.

Sultanın gönül tahtında oturduğu bu belde elbette ki merkezdir. Büyük şehir!

***

Anadolu’nun pek çok beldesini aşk ve irfan şehri haline getiren bir geleneğin sessizce bu toprakları mayalamaya devam ettiğini belki ilk defa Elmalı’da hissetmiştim.

Elmalı o günlerden bu yana hızla değişti. Türbeler yenilendi, meskenler onarıldı, yollar açıldı. Anadolu’nun her beldesinde olduğu gibi kasabalar hızla büyük şehirlerin ilçesi haline gelirken ve belediyecilik alanında faaliyetler hızlanırken, Elmalı da kendi köklerini hatırlayarak gerek Abdal Musa gibi gerek Sinan Ümmi gibi isimlerin sıfatlarını çoğaltmaya başladı.

Benimse acizane Elmalı denince Sinan Ümmi, Niyazi Mısri ve Vahip Ümmi hazretlerinin Divan’larını yayınlayan H yayınları adlı kendi kitaplarımı da basan yayınevinin çok ama çok değerli katkıları geliyor aklıma. Eroğlu Nuri’nin eseri de cabası. Tıpkı onun gibi Mısri’yle birlikte Elmalı’da Sinan Ümmi hazretlerinden seyr ü süluk çıkaran diğer saliklerin divanları da cabası.

Erenlerin nutk-ı şeriflerini okumak kişinin kendini okuması gibidir, hiç bitmez.

Gönülde her daim kesintisiz olarak devam eder onların sesini işitmek. Nitekim Niyazi Mısri hazretlerinin (ks) izinde bugünde geçen ve bir mürid mürşid ilişkisini ele alan romanımı yazmama vesile de olmuştur Elmalı.

Bu eserleri okurken müthiş bir soluğun içinde tasavvuf edebiyatımızın örtülü kıvrımlarında bir kendini bilme yöntemi olan seyr ü süluk’la (nefsini kamile mertebesine çıkarıp aslına dönme marifetiyle) kemal bulmanın nasıl bir ihya inşa imar planı olabileceğini somut olarak görebilirsiniz!

Nefesin kelimeye dönüşmüş halini içinize çektikçe gönlünüzden kendi alfabenizde kendi kültür ve sanatınızı icra edebilirsiniz. Bir şehrin Medine olması bu değilse nedir? Büyük beldeleri yönetmeye talip adaylar acaba bunun neresindedir?

***

Türk tasavvuf edebiyatına yazmalardan okunarak hazırlanan böylesine büyük hizmetler sunmanın -eğer halihazırda tasavvuf edebiyatının ehli varsa, ki vardır- senin cemaat benim cemaat davalarına kurban edilmesini çok büyük bir kayıp olarak görüyorum.

Yaşadığı beldeyi merkez yapan gönül sultanları ‘sonsuz şimdi’de diridir ve sen ben davalarıyla kendini örtseler bile nefesleriyle her zaman talip olan gönülleri döllemeye devam etmektedir.

Buradan hareketle, tıpkı İstanbul denilince ona nefes veren ‘canlı söz’lerin hiç kesilmemesi ama talip olmayanlar tarafından işitilmemesinden ötürü yok sanılması gibi, Elmalı da sempozyumunda oranın Elmalı olarak dirilmesini sağlayan, manasına kavuşturan emektarlarını yok sayıyor giderek.

Başucumda mesela 700 sayfalık bir divan. Vahip Ümmi divanı. Hangi gönüle değerse feyiz ve bereket fışkırtır. Öylece duruyor tozlanan sayfalarıyla. Vardır hikmeti diyerek. Lakin takdir edecek mercilerin eleştiriye kapalı olup kurumsal egolarının yükselmesi bir yana, asıl olarak sen şunlardansın sen bunlardansın yaklaşımıyla ve irfan hayatımızı belli toplulukların tekelinde görmeleriyle bir belde nurlanmış olmuyor maalesef. Olmayacak.

***

Bizlere düşen, tıpkı İstanbul’u yönetmeye aday olanlarda aradığımız Medine-i münevvere şuuru gibi, gönlü mamur edecek bir tür fetih rüyası görmek ve onu tabir etmek. Ol fetih ki, kılıçsız olmuyor ne yapalım!

Kılıcı öfkeyle kaldırırsanız işgal oluyor, öfkesiz kaldırdığınızda fethe giden yolda dökülen kanları can ediyor. Elmalı’nın canları diriliyor. Diriltiyor. Dediği gibi Vahip Ümmi’nin: “Vehâbi sâfi ruham ben anınçün nutkum ilhâmdır / Hakikatdir benim aslım bedende hiç kararım yok!”

Varsın şimdi Elmalı’da uluslararası sempozyum düzenleyen kurumlar Elmalı’nın ruhunu dirilten üstatlarını çağırmasınlar, varsın elini taşın altına koyarak ol canların eserlerini yoğun çalışmalarla yayınlayanları dışlasınlar. Kılıç, hak için kalkarsa gerçek erlerin nurlu buluşması gönülleri genişletmeye İstanbul’dan Elmalı’ya devam edecektir vesselam.

#İstanbul
#Elmalı
#Elmalı’nın canları
#Sinan Ümmi
#Niyazi Mısri
#Vahip Ümmi
#Medine