İsrail, son yedi aydır Gazze’de, orta çağ Hristiyan devletlerinin ve Hitler’in Yahudilere yaptığına rahmet okutacak bir soykırıma imza attı. Bu vahşet karşısında, dünyada nefes alan her insan bir sınavla yüzleşti. Bu sınav, başlı başına bir insanlık sınavıydı. Devletler bu sınav karşısında kimliklerini ortaya koydular. Devletlerden bağımsız olarak siyasetçiler de kimlik ve kişiliklerini sergilediler. Medya organlarının ne kadar özgür olup olmadığı anlaşıldı. Halklar bazında bazı milletler topyekûn
İsrail, son yedi aydır Gazze’de, orta çağ Hristiyan devletlerinin ve Hitler’in Yahudilere yaptığına rahmet okutacak bir soykırıma imza attı. Bu vahşet karşısında, dünyada nefes alan her insan bir sınavla yüzleşti. Bu sınav, başlı başına bir insanlık sınavıydı.
Devletler bu sınav karşısında kimliklerini ortaya koydular. Devletlerden bağımsız olarak siyasetçiler de kimlik ve kişiliklerini sergilediler. Medya organlarının ne kadar özgür olup olmadığı anlaşıldı. Halklar bazında bazı milletler topyekûn tavır takındı.
ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin Siyonizm kuşatması altında olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Devlet başkanlarının ve parlamenterlerin özgür olmadıklarını gördük. Ülkemizdeki bazı kişilerin reflekslerinden Siyonizm etkisinin ulaşmadığı kara parçasının kalmadığını fark ettik.
Arap ülkelerinden Mısır ve Katar dışında hiçbir devletin etki üretme kapasitesinin kalmadığını yeniden öğrendik. Özellikle Suudi Arabistan Krallığı’nın dış politika etkisinin ne kadar zayıf olduğunu test etmiş olduk. Çin ve Rusya oldukça temkinli tutum takındılar. Oysa Ukrayna savaşı ve Filistin mukayesesi, Rusya için bir nefes alma imkânı sunabilirdi. Çin ise Doğru Türkistan meselesinin gündem olmaması için bu soykırıma sessiz kalmayı tercih etti. Ancak Tayvan konusunda Batı bloğu ile karşı karşıya kalacak ve bu ikircikli tavrı dünya kamuoyunun dikkatinden kaçmayacak.
Bugünden sonra hiçbir Yahudi ve hiçbir Siyonist, timsah gözyaşları döküp Holokost’tan bahsedemeyecek. Maskeleri öyle bir düştü ki, bırakın yüzlerini, kalplerinin ne kadar kötü ve kanlı olduğu ortaya çıktı. Savaş öncesi insanlıkta değer, vicdan ve adalet duygusunun varlığına dair hiçbir tartışma yoktu. Filistin meselesi, Kassam ordusunun direnişi ve Gazze halkının büyük yıkım ve önlemler karşısında direnci, kâinatta insanlığın adalet arayışının ve vicdanın var olduğuna dair yeni bir umut oluşturdu.
ABD üniversitelerinde, Avrupa sokaklarında ve birçok mekânda insanlar, hiç görmedikleri insanlar için dayak yedi, tutuklandı ve büyük tehditlerle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen küresel sisteme meydan okumaktan vazgeçmediler. Bu duruma insanlığın yeniden uyanışı diyebiliriz.
Siyonizm’in dünyada ne denli bir güç ve kuşatmaya sahip olduğu dost düşman herkes tarafından anlaşıldı. Bu kuşatmanın, mafya kuşatmasından daha tehlikeli olduğu ve komplo teorilerinin gerçeklik sahnesine çıktığı bir duruma dönüştü.
Konvansiyonel medyanın kuşatılmış olduğu halde, Facebook ve Instagram’ın Gazze için özel yazılımlarla soykırımı perdeleme çabasına rağmen, sosyal medya üzerinden dünya halkları vahşeti gördü ve ardı arkası gelmeyen eylemlerle konuyu gündemde tutabildi. Küresel sistemin başat aktörleri ile halkların mesafesinin ne kadar uzak olduğu ortaya çıktı. Bu uzaklık siyaset bilimciler, sosyologlar ve toplumbilimciler tarafından dillendirilmeye başlandı. Özellikle dünyaya demokrasi ve neo-liberalizm pazarlayan ABD’nin, kendi geleceğini temsil eden elit öğrenci ve akademisyen gruplarına karşı ne kadar jakoben bir tutum içerisinde olabileceğini göstermiş oldu.
ABD’li birçok akademisyen ve kanaat önderi, ABD’nin böyle bir ülke olmadığını, bu durumun toplumda ağır travmalar yarattığını ve bu travmaların zamanla anlaşılacağını düşünüyor.
Özetle, insanlık ikiye bölündü: Filistin’in -dolayısıyla adaletin ve vicdanın yanında olanlar ve Siyonizm özelinde zulmün ve sömürgeciliğin yanında olanlar.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Güney Afrika devleti başvuruda bulundu. Türkiye bu konuda taraf oldu. Dünya mazlumlarının lideri pozisyonunda olan Erdoğan, her fırsatta İsrail’in soykırımcı bir devlet olduğunu dillendirdi. Birçok ünlü akademisyen, sanatçı ve sporcu, vahşeti kınayan beyanda bulundu. Bu dalga yükselerek devam ediyor. Kurulduğu günden bugüne kadar İsrail, hiç bu kadar yalnız kalmamıştı.
İrlanda ve ABD üniversiteleri, bu süreçte sergiledikleri duruşla ayrıcalıklı bir konumda bulunmayı hak ediyor. İrlanda’nın en önemli kurumlarından biri olan Celtic Kulübü, bütün mal varlığını Filistin-İsrail arasında geçen bir maç gibi görerek kitlesel olarak Gazze’nin yanında durdu. Halk nezdinde büyük duyarlılık sergilendi. Parlamentolarında vicdanları uyandıracak konuşmalar yapıldı. Biden’ın yüzüne bakarak İrlandalıların neden Filistin’in yanında olduğunu anlatan İrlanda Başbakanı Leo Varadkar, “Dünyayı dolaştığımda liderler bana sık sık ‘İrlandalıların, Filistin halkına karşı neden bu kadar empati duyduğunu’ soruyor. Cevabı basit; onların gözlerinde kendi tarihimizi görüyoruz. Yerlerinden edilmesi, mülklerinin ellerinden alınması, ulusal kimliklerinin kabul edilmemesi, zorunlu göç, ayrımcılık ve açlığın hikayesi...’’ ifadelerini kullandı.
ABD üniversitelerinde okuyan öğrenciler, bu ülkenin geleceğini temsil ediyor. Öğrenciler, Gazze konusunda büyük farkındalık oluşturdular. Dünyanın diğer ülkelerindeki üniversite eylemlerine örneklik teşkil ettiler. Başta Müslüman ülkelerin STK’ları ve duyarlı insanları, millet olarak İrlandalıları, üniversite olarak ABD üniversitelerini örnek alabilir.
Bu dayanışma ve farkındalık, insanlığın vicdanını ve adalet arayışını temsil eden bir simge haline geldi. Gazze soykırımına karşı sergilenen bu duruş, insanlığın yeniden uyanışını ve küresel dayanışmanın gücünü gözler önüne serdi.