Önceki yazımda liderin, yani Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’yi büyük oranda tek başına omuzladığını, Cumhur-başkanlığı Hükümet Sistemi›yle birlikte lider ve partinin ayrıştığını, 14 Mayıs seçimlerinde de bu ayrışmanın bariz şekilde görüldüğünü ifade etmiştim.
Yarın yapılacak 4. Olağanüstü Kongre sonrası AK Parti, genel merkez kadrolarında tecrübe ile yeniliği harmanlamış şekilde yola revan olacak. Ancak bu sefer kadro değişimi tek başına yeterli olmayacaktır. Mevcut sistemde AK Parti’nin yeni bir siyaset, üslup ve misyonla yoluna devam etmesi gerektiği çok açık.
Öncelikle AK Parti’nin siyaset alanına geri dönmesi gerekiyor. Siyasetin bütünüyle Külliye’ye bırakılması hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yükünü artırıyor hem de atanmışlardan oluşan Bakanlar Kurulu’nun ve bürokrasinin siyasette daha etkin olmasına yol açıyor. CHP’nin kimi zaman siyasi polemikleri Külliye bürokratlarıyla yapması, AK Parti’yi yok saymak gibi sinsi bir tavır içeriyordu. AK Parti’nin yeni kadrolarının bu açığı kapatmaları, daha cesur olmaları, daha fazla inisiyatif ve yük almaları yeni dönemde bir ihtiyaç olarak önümüze çıkıyor.
Bununla bağlantılı olarak hükümetin partiyle ilişkilerinin de yeniden kurgulanması gerekiyor. Atanmış Bakanlar Kurulu bir yandan partiden ayrı bir siyaset alanı oluştururken, diğer yandan da ilişkileri zayıf tutarak partinin sahada elini zayıflatıyorlar. Milletvekilleri ve teşkilat bakanlara ulaşmakta, taleplerini dile getirmekte ve sorunlarını çözmekte zorlanıyorlar. Yeni dönemde bakanların AK Parti ve teşkilatla daha uyumlu, koordineli çalışmaları da elzem görünüyor.
TBMM’de iktidar partilerinin konumu her zaman sıkıntılı olmuştur. İktidar grubu hükümet ile muhalefet arasında sıkışır. Ancak parlamenter sistemde hükümet Meclis grubunun içinden çıktığı ve grupla her an iç içe olduğu için yük hafiflerdi. Yeni sistemde bu yükün ağırlaştığını görüyoruz. Aslında bu sıkıntının AK Parti açısından bir fırsat teşkil ettiğini de görelim. Genel Kurul ve komisyonlarda AK Parti Grubu, tıpkı muhalefet gibi denetleme, kontrol ya da eleştiri yapabilirler. Bu bir iç çatışma görüntüsü vermeyecek, tersine AK Parti’nin Meclis’te ve millet nezdinde gücünü pekiştirecektir. Milletin siyasi hafızasında yasama ve yürütme birbirinden ayrılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu ayrışmayı daha da netleştirdi. Şimdi yasamanın, yani Meclis’in, bu ayrışmaya uygun bir misyon geliştirmesi gerekiyor. Yürütmenin tamamen enstrümanı haline gelmiş bir yasama millet nezdinde de hoş karşılanmayacaktır. Seçim sonuçları da bunu göstermiyor mu?
Bir başka konu da AK Parti’nin sivil toplum misyonudur. Hükümet-Parti ayrışması, partinin sivil alana daha çok yoğunlaşmasını gerektiriyor. Bu da teşkilatın vazifelerinin yeniden tanımlanması ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yeni sistemde hükümetin başarıları hükümete yazılırken, başarısızlıkları hem hükümete hem partiye yazılıyor. Bu durumda partinin sahada da bir “figür” olduğunu ispatlaması gerekiyor. İktidarın, yani gücün temsilcisi bir teşkilattan, partinin temsilcisi bir teşkilata dönüşüm kaçınılmaz görünüyor.
AK Parti, uzun soluklu bir yürüyüşün, kutlu bir hareketin günümüzdeki uzantısı. Geçmişten gelen bir misyonu geleceğe taşıyor. Yarın iktidarda olur ya da olmaz ama bu misyon, bu hareket, bu yürüyüş devam edecek.
Yarın Olağanüstü Kongre’de oluşacak kadronun bu tarihi misyon ve mirası idrak etmiş bir kadro olması beklenir. O kadronun, bayrağı düşürmeden, daha yükseklere çıkarmak gibi bir görevi olacak. Hükümette idare-i maslahat bir nebze görmezden gelinebilir ama siyasette affedilmez. 14 Mayıs’ta ortaya çıkan yüzde 36 sonucu az değil ama aşağı değil, yukarı gitmesi gerektiği de açıktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.