Herkes onu bekliyordu… İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
ve ekibine yönelik yürüttüğü yolsuzluk soruşturmasının iddianamesi hazırlandı. 3 bin 900 sayfa...
Ortalık, okuduğunu iddia edenlerin, şöyle bir bakabilenlerin, kapağını kaldırmadan
üretenlerin yorumlarından geçilmiyor...
‘
’ durumundakiler zaten iddianame yazılmadan çok önce konuşmaya başlamışlardı... Başka bir deyişle
çalışmalarını zaten yürütüyorlardı... Suçlamaların merkezindeki
’na yüzde 100 kefildiler… Şimdi bir de web sitesi açmış,
ndeki unsurlara cevap veriyorlarmış…
Siyasi ayrımın diğer tarafındakiler ise, “İddianameyi bekleyelim” demekle yetinmek durumundaydılar...
Yani,
(TDK: Varlığı deneyle kanıtlanmış şey) hakkında konuşmayı tercih eden, uygun bulanlar beklerken, sahne,
etkilemeye çalışanlarındı...
Peki İddianame hakkında en çok duyduğumuz, gördüğümüz, en geniş kitleye ulaşabilmiş yorum kime ait? Tabii ki, “CHP'nin hedef alındığını” savunan
’e... Neler demiş:
“Hukuki zemini sıfır, siyasi zemini 1500…”, “Darbeciler bu kez, tankla ya da postalla değil, yargı cübbeleriyle geldiler…”, “Biz, geçmişte çok bedel ödedik, bugün de ödüyoruz ve ödeyeceğiz…”
Görüldüğü gibi bolca siyasi söylem…
E hiç mi ayrıntıya girmemiş? Girmiş, girmiş:
“969 kez 'hatırladığım kadarıyla', 691 kez ‘öyleymiş, -mış, -muş', 546 kez ‘duydum', 499 kez ‘olabilir', 235 kez 'düşünüyorum', 9 defa da 'öyle hissettim' ifadelerinin yer aldığı bir iddianame ile karşı karşıyayız.”
Eline cımbızı almış, hukukçuların tanık ifadelerinde ‘
’ olarak yorumladığı cümlelerini ‘
’ amacıyla alt alta dizmiş, toplamış, çıkarmış ve bir
üretmiş…
Özel haklı, Özel bunu yapabilir… Özel, bir süre önce ne olursa olsun İmamoğlu ve ekibini cansiparane koruyacağı konusunda öyle açıklamalar yaptı, öyle büyük konuştu ki başka çaresi de yok…
Peki İddianame’yi gerçekten kim çözümledi?.. “Efendim, kem küm…” Anlatan var mıydı?.. “Gazeteci bilmem kim demiş ti ki…”
Uzatmayalım… Bizim durumumuzda, sakal ile bıyık arasına sıkışmak bile lüks kalır… Bu mevzuda da ‘
tek taraflı asimetrik söylem
’ bombardımanı altında yaşayıp gidiyoruz…
İddianame’nin daha kolay anlaşılır olması, kamuoyunun doğru aydınlatılması için bir düzenleme yapamaz mı; Savcılığın konuşabilmesi, argümanları, iddiaları ifade edebilmesi hususunda hukuki değişiklik olamaz mı?..
Algıların, olguların üstünde tepindiği bu dünyada hukuk sistemimiz ve adalet duygumuz bu kıskaçtan kurtarılamaz mı?..
Öte yandan İddianame’yi bekleyemeyenlerin, Mahkeme sürecinin sonuçlanmasını bekleyeceklerini düşünmek de saflık olur… Şu an ‘
’ durumunda olan 407 kişinin hepsini bir çuvala koyup ‘
’ muamelesi yapmak, onları ‘
’ mahkûm etmek, lekelemek, itibarlarını sarsmak bu kıskacın başka sonuçlarıdır…
Bu durumdan kimse kârlı çıkmaz; kaybeden adalet duygumuz olur, Türkiye olur…
Hayat kurtaran ‘organ’ bağışlarında neredeyiz
Geçen hafta “Organ Bağışı Haftası” imiş…
’nın 2025 verilerine göre; 25.651’i böbrek olmak üzere Türkiye’de
kişi
için
bekliyormuş. Ülkemizde organ bağışında kişinin yazılı beyanı esas alınsa da uygulamada ‘aile izni’ için fikir birliği aranıyormuş. Yani aileden bir kişinin bile itiraz etmesi, nakle engelmiş…
Peki bu durumun sonuçları ne olmuş?
2025 yılında ‘beyin ölümü’ tanısı alan 1801 vakadan 1405’inde aile izni olmadığı için organ alınamamış. Aile izni olanların arasında tıbben uygun olmayanlar da elenince geriye sadece 250 bağışçı kalmış…
İstanbul Okan Üniversitesi
Organ Nakli Bölüm Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı
’ın çağrısı çok net “Bir bağışla en az 5 kişiye hayat vermek mümkün.”
Gürkan şöyle devam etmiş: “…Medyaya da büyük görev düşüyor. Film ve dizilerde bitkisel hayat ya da koma gibi tıbbi durumların beyin ölümüyle aynı şey olmadığını göstermeleri, topluma yanlış bilgi vermemeleri gerekiyor.”
Hoca yerden göğe kadar haklı… Bu konuda hepimize çok iş düşüyor…
İletişim çalışmalarının başarıya ulaşması; homurdanarak ya da “Efendim Batı’da şöyle… Uzak Doğu’da böyle…” diye örnek göstererek mümkün olmuyor… Önce pergelin sabit ucunu nereye koymaya çalıştığımızı çok iyi anlamak gerekiyor… Yani
Olması gereken,
edilmek istenen hedef kitlenin
ve
ve bu bağlamda organ bağışına engel gibi görünen faktörleri iyi anlamaktır…
Bu konunun yeterince benimsenememesinin nedeni olarak dinî gerekçeler öne sürülmektedir… Oysa
“Din İşleri Yüksek Kurulu”nun (https://tinyurl.com/ykk26bwk) da
Diyanet İşleri Başkanlığı’
nın (https://tinyurl.com/2xpauxau) da kapsamlı açıklamaları söz konusu…
O hâlde sorun ne?.. İlk şık, sorunun değerlerden kaynaklanmadığı kültürle ilişkili olduğu… İkinci şık, konunun iletişiminin doğru ve iyi yapılmadığı…
’nın bir an önce seçenekleri eleyecek bir
yaptırıp kök nedeni tespit ettirmesinde, sonra da
oluşturarak en az 3 yıllık bir ‘
’ yaklaşımını devreye sokmasında yarar var… Hem de çok hayati bir yarar…