Kürt meselesinde rüzgar değişirken…

04:0027/08/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Ali Bayramoğlu

2015 Temmuz'dan bu yana, Kürt meselesinde her anlamda, her sahada bir savaş ve çatışma yaşıyoruz. Bunun insani ve fiziki bilançosu ortada: 10 bine yakın ölüm, onlarca savaş kalıntısı şehir, sertleşen siyasi iklim, güvenlik karşısında zemin kaybeden demokrasi...



Bugün, terör saldırılarından suikast girişimine, Suriye'deki harekata kadar Kürt sorununa değen her gelişme devam eden bu savaşın bir parçası...



Çatışma evresi, malum, Temmuz 2015'te, örgütün, Suriye modelini, bu modelin sokak savaşları, fiili egemenlik arayışı gibi araçlarını Türkiye'ye taşımasıyla, iç çatışma ve kaos ortamı üzerinden kendisine alan açma ve Türk sistemini zorlama stratejisiyle başladı.



HDP ve Kandil, hendek siyasetini devletin planlı katliam politikalarına yanıt olarak tanımlasalar da, bu, dış kamuoyunda, Türkiye'de muhalif kesimlerde bir süre akis yapmış olsa da, dünden bugüne hiç bir karşılık taşımadı.



Bu, bir savaş stratejisiydi. Silahın siyaseten daha etkili olduğunun düşünülmesi ve bunun tercih edilmesiydi.



Örgütü buna iten konjonktürel gelişmeler olmadı değil. Nitekim bir dönem bölgede rüzgarın örgütün arkasından estiği söylenebilir.



IŞİD'e karşı ABD-PYD işbirliği, örgüt-Rusya yakınlaşması, bunların PKK'ya Suriye'de tanıdığı imkan, meşruiyet, dahası bir tür dokunulmazlık, bunlar karşısında Türkiye'nin güvenli ve YPG'den arınmış bölge taleplerinin havada kalması, Rusya krizinin Türkiye'nin askeri hareket, dahası askeri tehdit kozunu sınırlaması gibi faktörler örgütün lehine unsurlar oldular.



Bugün, bu dengelerin değişmeye yüz tuttuğu, rüzgarın örgütün karşısına geçmeye başladığı muhakkak.



Bir kere şu açık:


PKK, hendek siyasetiyle açtığı savaşı hem askeri hem (bölge halkıyla ilişkiler anlamında) siyasi açıdan kaybetti.



Devlet varlığına varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü bu meydan okumanın üzerine, (insan hakları ihlallerinden demokratik zemin kaybına, sivil ölümlerinden tahrip olan gündelik hayata kadar) ödenecek tüm faturayı göze alarak tüm gücüyle yürüdü. İçeride şehadet söylemiyle ve dışarıya karşı eleştirilere kapanan kulaklarla bunun arkasında durdu. PKK'yı kentlerdeki konumunu kırdı, püskürttü.



İkinci kritik husus ise şu:


Bölgede siyasi dengeler değişirken, PKK-PYD'nin IŞİD karşısındaki yerel güç olarak yeganeliği ve buna bağlı dokunulmazlığı bir ölçüde sona erdi.



Denge değişikliğinin en önemli nedenini Türkiye'nin politik esnemeleri oluşturdu. Her şeyden önce Ankara'nın Suriye konusunda Esat merkezli ve Esat öncelikli tutumu yumuşadı. Bu, İran ve Rusya ile olan ilişkileri tehdit edici gerginlik halinden uzaklaştırdığı gibi, kimi ortak çıkarlar etrafında Türkiye'nin Suriye'ye askeri harekat yapma ihtimalinin önünü açtı. IŞİD'e karşı, PYD'nin işlevini ikame edecek çapta bir kara operasyonu ve bu operasyonun gelecek için vadettikleri, ABD'nin PYD-YPG'ye bakışını Ankara'nın lehine dengeledi. Türkiye'nin Fırat'ın batısında Kürtlerden arındırılmış, güvenli bölge talebi fiilen gerçekleşmeye başladı.



Son dönemde yaşanan kanlı eylemler, PKK'nın Kılıçdaroğlu saldırısı, dün Cizre'de 11 polisin şehit olmasına yol açan bombalı araç, yukarıdaki tablodan bağımsız değildir.



Bu tür saldırıların, şiddetin ve terörün artışı, istikrarsızlığın tahriki, hemen her zaman, buna sarılanların zora düşmesinin alan kaybetmesinin göstergesi olmuştur.



Temmuz 2015 öncesi dengelere, devletin siyaset için önkoşul gördüğü koşullara geri dönüyoruz.



Peki savaş parantezi kapanır mı?



Beklemek gerek.


#Kürt meselesi
#PKK
#IŞİD