Cerablus döngüsü...

04:0026/08/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Ali Bayramoğlu

Kılıçdaroğlu'na Artvin'de PKK'nın suikast girişiminde bulunması, Türk demokrasisine, Türkiye'nin istikrarına yapılan yeni bir saldırıdır. CHP Başkanı'na, ülkeye, hepimize büyük geçmiş olsun. PKK'nın bu çapta ve nitelikte bir saldırıya kalkışması bir iç savaş meydan okumasından başka bir şey değildir.



Cerablus'a yapılan askeri bir operasyonun fazlası.



Günlerdir gözlemci ve uzmanlar Türkiye'nin bu operasyonla ilk hamlede iki amacı taşıdığını söylüyorlar.



İlki, IŞİD'in, Türkiye'ye tehdit oluşturduğu, sistematik saldırılar yaptığı sınır boyundan temizlenmesi ve geriye itilmesi.



İkincisi temizlenen yerlerin ÖSO'ya teslim edilmesi, diğer ifadeyle PYD-YPG'nin buraya gelmesinin engellenmesi ve burada bulunan Kürt güçlerinin de Fırat'ın doğusuna itilmesi.



Bunun anlamı açık, Türkiye, bir ön devlet oluşumu olarak gördüğü ve varoluşsal bir tehdit olarak algıladığı Kürt koridoru, Kürt özerk alanı gibi gelişmelere önlem almak istiyor.



Cerablus'a yapılan operasyon bunun askeri ayağı...



Bu hamle bir anda ve kendiliğinden mümkün olmadı.



Bu istikametteki en önemli gelişme Türkiye'nin Rusya'yla ilişkilerini düzeltmesi oldu. Ankara'nın Suriye'deki barış ihtimali ve süreci hakkında daha yumuşak ve esnek tavır alması, farklı ülke çıkarlarının Suriye'nin geleceği konusunda kısmen yakınlaşmaya başlaması da bir başka önemli faktör. En nihayet yapılan operasyonun doğrudan IŞİD'i hedeflemesi ve etkin bir temizleme aracı olmasının da payını dikkate almak gerekir. Türkiye, şu veya bu şekilde, IŞİD'e karşı askeri etkinlik düzeyi ilk kez bu denli yüksek sınır ötesi bir harekat yürütüyor.



Suriye krizi Türk siyasetini başından itibaren çok yakından ilgilendirdi.



Türkiye'nin önünde iki tercih vardı.



İlki Kürt meselesini ve bu konudaki endişeleri dikkate alarak, yani Kürt örgütlerinin alan kazanmasını da engellemek için Suriye'nin toprak bütünlüğünü her koşulda, Esat'ın da içinde olduğu bir formüle itiraz etmeden savunmaktı.



Ancak tercihi bu olmadı.



Türkiye önkoşullu başka bir tercihte bulundu. Bu, Esat'sız Suriye modeliydi. Esat'ın yerini muhalif koalisyonun alacağı, PYD'nin devre dışı tutulacağı ve Türkiye'nin de ÖSO üzerinden etkin olacağını varsaydığı bir bütünlük modeli.



Ankara açısından işler istendiği gibi gitmedi.



Rusya ve İran oyuna, Esat'lı bir formüle ve müdahaleyle ağırlıklarını koydular. ABD, Esat'sız bir formülü hiç bir zaman gerçekçi bulmadı. Musul'un düşmesi sonrası özellikle IŞİD'e yöneldi ve PYD'yle bu konuda onların önünü açacak ölçüde etkin bir işbirliği girdi.



Türkiye bu koşullarda adım adım yalnız kalmaya başladı. Ve gelişmeler arzu etmediği istikamette seyretti.



Bugün yaşanan şu: Türkiye hem bu yalnızlığı gidermeye, hem bölge koşullarına uyum sağlamaya, hem de bu uyum çabası içinde kimi dengeleri çıkarlarına ve lehine yönlendirmeye çalışıyor.



Nasıl?



Türk dış politikasında Esat'sız düzen önkoşulu geriye itiliyor.



IŞİD'e karşı Suriye topraklarında açılan savaş üzerinden, Türkiye hem bölgedeki güçlerle aynı öncelik hattına geliyor, hem de bu konuda PYD'nin yeganeliğini ortadan kaldırma hamlesi yapıyor.



ABD'yle Kürt gruplarına yönelik fikir ayrılıklarını (Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda YPG-ABD işbirliğini, ABD'nin de Fırat'ın batısında YPG'siz ve ÖSO'nun denetlediği bir bölgeyi kabulü arayışıyla) kabul edilebilir ve yönetilebilir bir düzeye çekiyor.



Ve bu konuda sonuç almaya yakın duruyor.



Bunlar elbet Türkiye için, rahatlatıcı ve önemli gelişmelerdir.



Ancak bu gelişmelerin taktik açıdan rahatlama anlamını taşıdığı, özellikle bölgedeki KDP'den KYP'den, PKK ve PYD'ye kadar Kürt güçlerine yaklaşımının kimi stratejik değişikliklere de tabi olması kaçınılmaz görünüyor.



Kürt meselesinin Türkiye sınırlarına çekilerek, burada çözülmesi hala tarihi bir gereklilik...


#PKK
#Kürt meselesi
#Türk dış politikası