İP Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu; "Uğur Mumcu suikastı ne Türkiye'nin ne de benim gündemimden hiç düşmedi. Bu acıyı her gün ve taze yaşamak çok zor. Ailecek hayatımız kaydı. Tetikçiler bulunsa da karar vericilere ulaşılmadığı müddetçe cinayet çözüldü sayılmaz. Üzerimde ağır bir baskı var. Ergenekon'da ilginç iddialar dile getiriliyor. Belki de savcı bir de buralar bakın diyor ama aklım almıyor" diyen Mumcu'nun avukat kardeşi
Katil belki aramızda, belki de çok uzağımızda. Belki Ergenekon'un içinde, belki de tam dışında. Kafalarımız karışık, duygularımız gelgit yaşıyor. Filmlerde katil hep en yakınızda ve her şeyimizi bilen kişidir.
Son yıllarda yaşadıklarımız da bir film olmasın? Çünkü bu ülkede henüz kitleler kendi hayatlarını kurabilmiş değiller. Galiba bireyler de öyle… Büyük oyun, ölümler üzerinden besleniyor.
"Uğur Mumcu'nu katili hepimizin düşmanıdır" diyebildiğimiz zaman oyun biter…
İnsanın hayatını perişan ediyor. Sadece Uğur'un ölümü bile farklı. İnsan şokları, travmaları yaşar ama Allah insanı öyle yaratmış ki, bir unutma süreci var. Acı normalleşir, hayat devam eder. Uğur'un ölümünde böyle olmadı. O hiç gündemden düşmedi. Benim yaşamımda Mumcu suikastı dün olmuş gibi hep taze.
Tabiî ki bu cinayetler çok planlı yapılmış.
Hayır. Bu davadaki sanıklar Uğur'u tanımıyorlar, yani kişisel bir husumetleri yok. Aksoy ve Kışlalı da öyle... Fakat bu kişileri tetikçi olarak kullanmışlar. Karar vericiye ulaşılmadığı müddetçe bu cinayetler aydınlatılmış olamazlar.
Bütün bu cinayetlerde Amerika ve İsrail aracılığı ile bir yol izlendiği kanısındayım.
Uğur'un son bir yıllık yazılarını ayrıntılı inceledim. Yüzde 64'ü ABD'nin Körfez Savaşı'na şiddetle karşı olduğu yazılardı. İsrail'in bölge ile ilgilenmesine dikkat çekiyordu. Son yıl içinde İran, türban ve laiklikle ilgili yazısı da hiç yok.
Astsubay Hüseyin Oğuz, Hüseyin Kıvrık isimli albayın Uğur'a böyle bir dosya verdiği iddiasında bulundu. Uğur'un dosyanın içeriğini doğrulamak için üst düzey Genelkurmay kademesiyle görüşmesinin hata olduğunu söyledi.
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'ti, Genel Sekreteri Büyükanıt'tı, Ahmet Çörekçi etkindi, Hurşit Tolon Kurmay Başkanı'ydı ve Güreş'in yaveriydi. Bu işin üzerine ciddiyetle gidilecekse bence bu isimlerin ifadelerine başvurulmalı. Hatta dönemin MİT Müsteşarı Köksal Sönmez'in de.
Genelkurmay'a hem biz hem de Meclis Araştırma Komisyonu yazı yazdı. Yok böyle bir şey diye cevap geldi. Şimdi bu senaryoya Perinçek'i eklediler. Genelkurmay'a sorduk yine aslı yok dediler.
Perinçek'in de avukatıyım, iddia ortaya çıkınca Genelkurmay'a tekrar sordum; hayır, Makine Kimya'dan silah almadık, Barzani ve Talabani'ye de götürmedik ve dolayısıyla Perihçek'i de bu konuda kullanmadık diyorlar. Böyle bir şey olmuşsa bile Perinçek'i kullanacaklarını ihtimal vermiyorum, çünkü Perinçek'in o günkü konumu buna hiç de müsait değil, akredite bile değil.
Güçlü şekilde İsrail bağlantısı görüyorum. İsrail, Barzani ve Talabani'ye Körfez Savaşı'nda 50 milyon dolar vermiş. Bunu sadece Uğur yazdı. İsrail Büyükelçiliği ısrarla Uğur'u davet etmiş ve görüşmeden birkaç sonra öldürülmüştü.
Sorma fırsatım olmadı. İsrail Büyükelçiliği'nden randevu istedim vermediler. ABD karar verir, İsrail taşeronluğunu üstlenir ve işi İslamcı görünümlü bir örgüte yaptırır. Bence Danıştay saldırısı da öyle.
Bu konuda devletin de zaafı var ama asıl olarak cinayetlere Türkler karar vermiş olsaydı mutlaka çözülürdü.
Bence öyle oldu. Son 25 yıl boyunca herkes ona "aman kendine dikkat et" diyordu. Son zamanlarda "sana İslamcı görünümlü bir suikast yapılacak" diyenler artmıştı.
Evet, o mahfillerde konuşulmuş. 14. dereceden mason biri haber verdi. Saldırı olacak demedi ama ima etti. Seni de öldürecekler ve sonra da 'Ya Allah Bismillah Allahuekber' diyecekler. Kutuplaşmalar hedefleniyor, Mossad 'ABD kötüdür de, İran da kötüdür'ü organize ediyor dedi. İki gün sonra Danıştay olayı gerçekleşti.
Adının yazılmayacağına söz verdim, size söylerim ama yazılmamak şartıyla... Neyse Yeniçağ'a, Ulusal Kanal'a ve Cumhuriyet'e haber verdim ama saldırıdan önce ilgilenmediler.
Taşrada yayınladıklarını söylüyorlar ama görmedim. Komplo deyip ciddiye almamışlardır.
Hayır İbrahim Yıldız o işe değer vermemiştir. Gazetelerin Ankara muhabirlerini çok seviyorum ama İstanbul başka bir alem. Mustafa Kemal'in dediği gibi İstanbul'un çürümüş ve ahlaksız muhitinde hiçbir şey yapamazsın…
Bilmiyorum, MİT Müsteşarı Emre Taner benim sınıf arkadaşımdı. Emre'nin selamı var dedi. MİT'ten mi bilmiyorum, bana mason kimliğini gösterdi.
Birbirine benziyorlar. Mumcu öldürüldüğünde "Mollalar İran"a, "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganları atılıyordu, Danıştay olayında da hükümet ve İran suçlandı, katile de türban davası için yaptım dedirtip, dini içerikli slogan attırdılar.
Hayır, devlet bizi hep üvey evlat saydı. Türkiye'de partizanlık, kadroculuk çok baskın durumda. 43 yıl CHP'de üyelik yaptım, gördüğüm şu ki, burada sürekli operasyon yapılıyor. Uyanık olmak lazım. Uğur, "bu tür suikastlarla kargaşa çıkartmak ve ülkeyi iç savaya götürmek isterler, tepkilere çok dikkat etmek lazım" derdi. Ben de bunu bir vasiyet olarak aldım, mollalar İran'a, Türkiye laiktir laik kalacak, Kasımpaşa imamı, biz kaç kişiyiz gibi çıkışlara hep karşı çıktım. Çünkü hep gizli amaçları bu tür şeylerle örtülüyordu.
Bence iyiydi. Bizim aileden kalma bir adetimiz vardı. Her Ramazan camide mevlit okuturduk, Uğur da hepsine gelir, o vaktin namazını kılar ve dua ederdi. Hatta bir defasında ayakkabısı çalındı.
İnançlı olmasa camiden kaldırmazdık. Maltepe Camii'nde mukabele okuttum. Güldal'ı, Uğur'un mücadelesinden taviz veriliyor diye kışkırtmak istediler. Kimse bilmez ama Uğur pekçok caminin yapılmasına yardım etmiştir. Uğur'un hiçbir zaman dinsel değerlere saygısızlığı yoktu. Uğur'la bizim anlaşamadığımız ilk olay babamızın vefatından sonra kütüphanesindeki Abdulbaki Gölpınarlı'nın Kur'an tefsirini kimin alacağı konusu oldu, tefsir onda kaldı.
Dedem Mehmet Akif'in arkadaşıydı. Onun dergahına gittiği için 90 gün hapis yatmış. Babam hafızdı, Saadetin Kaynak'la çok iyi arkadaşlardı, sık sık bize gelirlerdi. Ramazan'da bizde iftar yaparlardı. Ben de Uğur da iyi bir dini terbiye ve kültür aldık. Ramazanlarda birlikte Hacıbayram'a giderdik.
Karışık… 99'dan sonraki eylemler diyor araya Mumcu'yu da koyuyor, Eşref Bitlis'i de. Bu tabloya göre ben Ergenekonculardan yana bir durumdayım ve hiçbir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı şimdi benim kadar ağır bir baskı altında değil. Bizimkilerin orada sanık olarak yer almasını iftira olarak nitelendiriyorum. Selçuk'un, Perinçek'in ne işi olabilir…
Uğur ile Perinçek çok yakındılar, beraber okudular, beraber hapis yattılar. Uğur her zaman Perinçek'i savunan yazılar yazdı. Bizim Perinçek'e bir sempati sebebimiz de, her darbede o yurt dışındadır, gelir ve hapis yatar. Uğur'a yönelik bir tezgahın içinde asla olamaz.
Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Veli Küçük, bu işleri yapmış, inanamıyorum… Eğer bunlar örgütse biz ADD'de Eruygur ile ters düştük, hiçbir İP'li delege ona oy vermedi, eğer örgüt olsaydılar Perinçek bize "oy verin" derdi.
Hayır orada yoktu, hatta beni de kendi listelerine almak istediler. Fakat bizim önerilerimiz onlara marjinal geliyordu. Bakın Ergekon sayesinde bir daha darbe olmaz deniyor, halbuki derin devlet yerinde duruyor ve birileri birilerini tasfiye ediyor. İki konuda Fehmi Koru'yu mahkemede tanık göstereceğiz; Birincisi Koru köşesinde; Beyaz Saray'daki Erdoğan-Bush görüşmesinde Bush'un Ergenekon operasyonunun genişletilmesini istediğini yazdı. İkincisi de, Veli Küçük'te olan Ergenekon belgesinde kimin yazdığı karalanmış, fotokopisi Perinçek'te de var. Perinçek nereden aldığını söylüyor. Fehmi Koru'da asıl isim bende diyor, demek ki onda da var bir tane.
Üzülerek söyleyeyim kalıcı anlamda hiçbir şey yapılmadı. Salon toplantılarında, kongre-lerde grupların hamaseti var, başka bir şey yok.
Hiçbir şey kaybedilmez. Yönetim kurullarına geliyorlar aradan siyasete atılıyorlar. Bakın Nur Serter yönetime girdi ve milletvekili yapıldı ya, başkaları da oraya gelirsek Baykal bizi de görür mesajını aldılar. Bence Serter'in milletvekili yapılması çok yanlıştı. ADD bir siyasi rant uğruna kullanıldı.
Öyle niyetler var. Onlar bize biz onlara ADD'yi arka bahçeniz yaptınız diyoruz. İlk yönetim kurulunda 25 kişiden üçü İP'liydi. Sonra ikiye düştük. "ADD partiler üstü kalacak diyorlar" ama durmadan Baykal'a aday oluyorlar. Muammer Aksoy'un ölümünden sonra bu dernek böyle gitti.
Asla yapamaz. Halkın değerleriyle ters düşen halkın dostu olamaz. Halkımız İslam dinini sevmiştir, benimsemiştir ve yaymıştır. Bugün Türkler İslam'ın yüz akıdır. Biz bunu keşfettik ama ne CHP ne de ADD bu gerçeği göremedi.
İP, teşkilatları olan bir partidir.
İP'yi fikir bazında önemsiyorum. Rant beklentileri de yok.
Tercihimin asıl nedenini söyleyeyim. Herkes Atatürk'ü sansürlüyor ve kendi çıkarlarına hizmet eder hale getiriyor. Bunu İnönü de yaptı, CHP de yapıyor. İP Atatürk'ün eserlerini ilk defa sansürsüz olarak yayınladı. CHP topluma Atatürk'ü hiç anlatmadı, ama hep onun arkasına sığındı.
Çok zor.
CHP iktidar olursa cinayetlerin üzerine gidebilir diye bir beklentiyle orada duruyor olabilir. Ben CHP'nin bu siyasetle adam olacağına inanmıyorum.