Güne Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ile kahvaltı ile başladık.
Atilla Koç, seçim çalışmalarına ara verip Yunus Emre Enstitüleri'nin kuruluşunu açıklamak üzere Ankara'ya gelmiş.
“Belki valilikten gelen alışkanlık ama bakanlığa mutlaka uğrarım. Bekleyen evrak kalmaz. Hepsini imzalar öyle giderim” diyor.
Bu enstitüye belli ki çok önem vermiş. Bakanlığının prestij projelerinden biri olarak görüyor. Projeyi açıklarken yüzüne oturan o muzip gülümsemeden bunu anlamak mümkün. Kuruluşu sırasında hukuki sorunları hızla aşmışlar. “Enstitü'nün kuruluşuyla ilgili işlemler, daha önce görev yaptığım yerlerden arkadaşım olan bir hakime düşmüş. Sağolsun o da hızlandırdı. Dostuk böyle güzel bir şey işte” diye izah ediyor.
Bir meslektaşımız, “Şimdi işin en zor kısmı başlıyor” diye laf atıyor. Bakan bir an şaşırıyor. Dağları devirip, işi bu kadar kısa sürede tamamladık, yeni başlayan asıl zorluk neymiş ki dercesine bakıyor. Meslektaşımız, “Kemal Unakıtan'dan para koparma işi” diye sözlerine açıklık getiriyor. Bakan, Unakıtan lafını işitince rahatlıyor. “İkimiz çok iyi anlaşırız” diyor. “Çünkü ikimizin de ortak özellikleri var. İkimiz de kısa boyluyuz” diye izah ediyor, kendine has üslupla bu yakınlığı.
Turizm mevsimindeki doluluk oranı yüzlerini güldürmüş. Bakan neşeli.
Bir meslektaşımız, 22 Temmuz'da seçimleri hatırlatıyor. Zaten hiç aklından çıkmıyor ki. Mevsim derken sık sık dili sürçüp seçim diyor. 22 Temmuz'da oy kullanmak isteyen vatandaşlar tatil beldelerini boşaltırsa, turizmin durumu ne olacak tarzında bir soru geliyor. “Seçim bizim bayramımız” diye karşılık veriyor Atilla Koç. “Bayram'da nasıl hareket edilirse, öyle hareket edilecek. Herkesin sandık başına gitmesini istiyoruz” diye karşılık veriyor. “İki gün de boş kalsın ne olacak” diyor.
Sonra usta bir manevrayla sözü ipe getiriyor. Hani şu MHP lideri Bahçeli'nin Erzurum mitinginde vatandaşın üzerine attığı idam ipine.
“İpin kimsenin boynuna geçmesini istemem ama iple gezenin, ip ayağına takılır” diyor.
Ayağına takılmaktan murad, siyaseten baraja takılma olsa gerek.