BP Grubu Baş Ekonomisti ve Başkan Yardımcısı Christof Ruehl, AK Parti'ye açılan kapatma davası dahil hiçbir politik krizin yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilişkin uzun vadeli planlarını değiştirmeyeceğini söyledi. Ruehl ayrıca, Irak'ın altyapısının büyük zarar gördüğünü ve güvenlik sağlansa bile yakın zamanda dünyadaki talebi karşılayacak miktarda arz artışının mümkün olmadığını belirtti.
BP Baş Ekonomisti ve Başkan Yardımcısı Christof Ruehl, Türk iş ve ekonomi dünyasının önde gelen temsilcilerine verdiği konferansta BP'nin yıllık global enerji raporunu anlattı. Ruehl, konferansın ardından İHA'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Enerji fiyatlarında yaşanan artışın kaynakların azalmasından değil, politik tercihlerden kaynaklandığına işaret eden Ruehl, "Petrol ve doğalgaz kaynaklarının varlığına ilişkin bir sorun yok. Şu an için dünya daha onlarca senelik tüketime yetecek kadar petrol ve gaza sahip. Geçen sene karşılaştığımız tırmanan fiyatlar ve arzdaki güçlükler, sahadan kaynaklanmıyor, daha çok politik kısıtlamalara dayanıyor" dedi.
Petrol üretiminde günlük 900 varil kısıtlamaya gidildiğini hatırlatan Ruehl, son 5-6 yıldır artan maliyetlerin özel sektöre imkan tanımamasından ve enerji kaynaklarının devlet elinde tekelleşmesinden yakındı. OECD ülkelerindeki yasal sıkıntılara da işaret eden Ruehl, dünyanın diğer yerlerindeki kaynakların artan talebi karşılamakta yetersiz kaldığını söyledi. Ruehl, "Kuzey denizinde doğal bir düşüş görüyoruz. Aynı şekilde Norveç, Meksika ve diğer bölgelerin üretiminde de azalma var. Bu üretim kapasitesi artan talebi karşılayamaz. Rusya da başından beri düşürüyor. Daha önce de söylediğim gibi bu iş petrolün olmamasından değil, tamamen dünyanın ihtiyacına hitap etmeyen vergi rejiminin uygulandığı kötü bir yatırım ortamından kaynaklanıyor" diye konuştu.
Mevcut kriz ortamı nedeniyle ülkelerin enerjiyi halka daha ucuza sunmak için sübvansiyona gitmek zorunda kaldığını kaydeden Ruehl, artan maliyetlerle baş etmenin her gün biraz daha zorlaştığını söyledi. Ruehl, "Endonezya sübvansiyonu azaltmaya karar verdi. Çin de dün fiyatları arttıracağını açıkladı. Sanırım diğer ülkeler de takip edecek. Bu gelecekte talebi biraz bastırmış olacak" dedi.
Güvenlik ve istikrarın henüz yerleşmediği Irak'ın enerji kaynaklarına ilişkin bir soru üzerine Ruehl, "Geçen yıl çoğu kişi Irak'ın petrol üretiminin artacağını öngörüyordu. Nedeni de güvenlik başta olmak üzere şartlarda iyileşme sağlanırsa kuzeydeki boru hattı üzerinden ihracat yapılabileceğinin düşünülmesiydi. Bugünlerde herkes soruyor: Diyelim ki yarın Irak'a barış geldi, bunun petrol üretimine yansıması ne olacak? Cevap elbette bir artış yaşanacağı şeklinde, ama altyapı öylesine eski ve yıpranmış durumda ki, onu yeniden tam kapasite işler hale getirmek aylar değil yıllar alacak. Yani eğer Irak'ta şartlar düzelirse, üretimdeki artış çok az olacak. Hızlı değil, aşamalı bir süreç yaşanacak. Kimse durum değişir değişmez, ışıkların yanıp her şeyin kaldığı yerden devam edeceğini ummasın" diye konuştu.
AK Parti'ye açılan kapatma davasının Türkiye'ye ilgi duyan yabancı yatırımcıları nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Ruehl, "İnsanlar Türkiye'nin inanılmaz bir potansiyele sahip olduğunu biliyor. Enerjiye sahip olmasının dışında, önemli bir geçiş ülkesi. Çevresindeki tüm üreticilerle, özellikle doğalgaz üretenlerle çok iyi ilişki kurmuş durumda. BTC boru hattını başlattı. İnsanlar devam etmeyi bekliyor, çünkü doğal rekabetçi ekonominin avantajını kullanmak istiyor. Devam etmek için hükümetin kim olduğu önemli değil" cevabını verdi.
Politikada yaşanan iniş çıkışların yatırımcıları etkilemeyeceğini savunan Ruehl, "İnsanlar uzun vadeli hedeflere bakar ve benim içinde olduğum enerji sektörü daha çok uzun süreli planlarla hareket eder. Ayrıca genel anlamda tüm yabancı yatırımcılar için durum aynı. İster perakende, ister bankacılık, ister inşaat ve isterse hizmet sektörü olsun, yabancı yatırımcılar prensip olarak Türkiye hakkında olumlu görüşe sahip. Ama onlar da her zaman işlerin kolay olmayacağının farkında. Geçmişte pek çok ekonomik ve politik kriz yaşandı. Onlar bir politik kriz nedeniyle yarın durmayacak" şeklinde konuştu.
Güney Kıbrıs yönetiminin uluslararası anlaşmalara karşın KKTC'yi dışlayarak adanın karasularında petrol aranması konusunda gösterdiği çabaların büyük şirketler için cazip olup olmadığı sorusuna Ruehl, "Böyle durumlarda genellikle özel bir şirket tüm tarafların içinde olacağı bir anlaşma arayışına gider. Eğer bu mümkünse ki, bazen politik sorun tamamen çözülmese de spesifik konularda mutabakata varıldığı oluyor, o zaman devam ederek petrol arama ve sondaj çalışmalarını başlatır. Ama uzlaşı mümkün değilse ve siz tartışma konusu olan bir alanda taraflardan sadece birinin verdiği taahhüde güvenmek zorundaysanız, hiçbir büyük petrol şirketinin yatırım yapacağını ben zannetmiyorum. Çünkü hissedarlarınızın parasıyla bir çeşit kumar oynayamazsınız" yanıtını verdi.
"Mevcut petrol ve doğalgaz yatırımları dışında Türkiye'de yenilenebilir enerji konusuna da hitap eden başka olanaklar var. BP bioyakıt ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin büyük bir yatırım portföyüne sahip" diyen Ruehl, Türkiye'de daha da büyümek istediklerini ifade etti.
Ruehl'in konferansta verdiği bilgilere göre enerji güvenliği, politik etkenler ve yüksek vergiler ön plana çıkarken beklentilerin önemi arttı. En hızlı oranda Çin'de, en yavaş oranda ise Avrupa'da olmak üzere önümüzdeki dönemde dünyanın her bölgesinde petrol tüketiminde artış beklendiğine dikkat çeken Ruehl, petrol üretiminin Rusya, Angola, Meksika ve Hazar Bölgesi başta olmak üzere artacağını söyledi.
BP Enerji raporu verilerine göre, 2007 yılında dünyadaki enerji tüketiminin yüzde 0,9'unu gerçekleştiren Türkiye'de enerji tüketimi 2006 yılına göre yüzde 5 oranında arttı. Türkiye'nin enerji tüketiminde en yüksek artış oranı doğalgaz kullanımında yaşandı. 2007 yılı verilerine göre dünya genelinde enerji tüketiminde yüzde 2,4'lük artış gözlenirken, Çin yüzde 7,7'lik oranla ilk sıraya oturdu. Buna karşılık sanayi gelişimini tamamlamış Avrupa ülkelerinde ise ortalama yüzde 2,2'lik bir düşüş oldu.