Başbakan Erdoğan, Türkiye'de inanç ve eğitim özgürlüğüne önünün açılması gerektiğini belirtti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de inanç ve eğitim özgürlüğüne önünün açılması gerektiğini belirtti. Erdoğan, "Bu ülkede hangi düşüncede olursa, hangi inançta olursa olsun, ne tarafta olursa olsun şu mahalle baskısı adını verdikleri şeyi ortadan kaldıralım. Herkes hür olsun, rahat olsun." diye konuştu.
Marmara Üniversitesi'nin 2010-2011 Eğitim Öğretim Yılı Açılışı düzenlenen törenle yapıldı. Üniversite'nin Sultanahmet'teki Rektörlük binasında düzenlenen törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Marmara Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Orhan Oğuz, Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Gül ve çok sayıda akademisyen katıldı. Tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.
İstiklal Marşı sırasında ses sistemi arıza yapınca, Başbakan Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu katılımcılar Marşı kendisi okudu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gönderdiği telgrafın okunmasının ardından tören, Doç. Dr. Mustafa Uslu yönetimindeki Marmara Üniversitesi Türk Halk Müziği Topluluğu dinletisi ile devam etti. Ardından, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Üyesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın Osmanlı Hukuku konulu eğitim-öğretim yılı 'İlk dersini' verdi.
Gençlik yıllarının Türkiye'nin en buhranlı yılları olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, 12 Eylül 1980 müdahalesi olduğunda kendisinin de üniversite öğrencisi olduğunu belirtti. "İnanın o karanlık günlerin acısını en çok üniversite öğretim üyeleri ve öğrenciler olarak yaşadık" diyen Başbakan Erdoğan, Gençler görünmez birtakım karanlık ellerin marifetiyle kutuplaştırıldı. Silahlarla, demir çubuklarla, neler çektiğimizi o dönemde biliyoruz. Belki bunlar bizim için aydınlık yarınların o zaman bir vesilesiydi. İşin bu yanını da tabiî ki düşünmekte fayda var." diye konuştu.
Yüzlerce, binlerce üniversite öğrencisinin kampüsler içinde, okul önlerinde ve sokak aralarında hayatını kaybettiğini yada yaralandığını anlatan Başbakan Erdoğan, aynı şekilde üniversitede görev yapan akademisyen ve bilim adamlarının da aynı şiddetin kurbanı olduklarını ifade etti. Bilim adamlarının onuru, haysiyeti, akademik saygınlığı ayaklar altına alındığını dile getiren Başbakan Erdoğan, bir çok bilim adamın da bu dönemde fişlendiğini vurguladı. Erdoğan yaşananları şöyle anlattı: "Nice bilim adamımız fişlendi, haksız yere tahkikata, takibata, soruşturmaya, fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz kaldı. Buna karşı çıkan, demokratik tavır takınan, baskılara direnen onurlu bilim adamlarımız tabiri caizse, akademik mahalle baskısına maruz kaldı." şeklinde konuştu.
Bir kısım bilim adamının görev yaptıkları üniversitelerden uzaklaştırıldıklarını belirten Başbakan Erdoğan, birçoklarının ise birikim ve potansiyellerini yurt dışına çıkarak burada çalışmak zorunda kaldıklarını anlattı. Sıkıyönetim döneminde 1983 yılında çıkarılan 1402 sayılı kanunu hatırlatan Başbakan Erdoğan kanunun ve uygulamalarının çok ağırına gittiğini belirtti. Başbakan Erdoğan, "Hatırlatmakta fayda görüyorum. 1402 sayılı kanunu 2. Maddesi Sıkı Yönetim Komutanlığı tarafından değiştirildi bu gün inanmakta anlamakta, çok çok güçlük çektiğim bu maddede şu ifadeler yer alıyor: 'Genel güvenlik, asayiş veya kamu düzeni açısından çalışmaları sakıncalı görülen kamu personelinin işine son verilmesi, yerel yönetimde çalışanların görevden uzaklaştırılması yada ilerine son verilmesi ilgili kurum ve organlarca derhal yereni getirilir.' Yani kimse o gün oradaki idarenin sorumlu olan kişileri, 'ben seni sakıncalı gördüm' dediği anda iş bitmiştir. Herhangi bir ispata gerek yok. Bu yasanın ardından çoğu profesör olan yaklaşık 100 öğretim görevlisinin işine son verildi. Binlercesi bu yasadan dolayı istifa etmek zorunda kaldı. " diye konuştu.
12 Eylül öncesindeki kaos ortamı ve sonrasındaki baskıları özellikle genç bir üniversite öğrencisi olarak tüm boyutlarıyla yaşadığını dile getiren Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: " Çok şükür kanlı çatışmalar içinde olmadım. Kardeş kavgası içinde yer almadım. Sorumluluğumda olan gençleri bu işin içine sokmamakta da ciddi mücadelelerim oldu. Kirli ellerin, kirli odakların tuzağına gelmedim; ama bu kirli tuzaklara aldırış etmemiş olmamıza rağmen şahsımıza, arkadaşlarımıza yönelik çirkin saldırılara maruz kaldık."
Yeni bir eğitim-öğretim yıllı açılışında bu konuları gündeme getirmesinin sebebinin ise "Bu gün sahip olunan demokratik standart ve hakları anlayabilmek içini o günleri mutlaka hatırda tutmak gerekir" sözleriyle açıklayan Erdoğan, "Acıların tekrar yaşanmaması için, ders almak için, geleceğe güvenle bakabilmek için 12 Eyüllülerin mutlaka iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum." dedi.
Türkiye'de 1960 ve sonrasında hemen her 10 yılda bir demokrasiye müdahale yaşandığını hatırlatan Erdoğan, bu kadar çok müdahalenin yaşanmasının yaşanan müdahalelerin yeterince sorgulanmaması ve yüzleşilememesinin, hesabının sorulmamasının bir neticesi olduğunu belirtti. Erdoğan, "27 Mayıs unutturulduğu için 12 Mart yaşandı, 12 Mart unutturulduğu için 12 Eylül yaşandı, aynı şekilde 12 Eylül unutturulduğu için 28 Şubat yaşandı." Şeklinde konuştu.
Hükümet olarak 12 Eylül'ü hatırlattıkları için 12 Eylül'de yaşanan işkencelere maruz kalmış kesimler tarafından kıyasıya eleştirildiklerini aktaran Erdoğan, "Oysa o gün yaşananlara nasıl samimiyetle karşı çıktıysak, öncesinde ve sonrasında yaşanan müdahalelere de aynı samimiyetle karşı çıktık." ifadelerini kullandı.
Referandum sürecinde aldığı eleştirileri hatırlatan Başbakan Erdoğan, artık halk oylaması sürecinin sona erdiğini ve söylediği sözlerin bir kampanya olarak değerlendirilemeyeceğini belirtti. Erdoğan, "Şunları tüm samimiyetimle söylüyorum ve bunları söylemeyi bu safhada bir borç olarak görüyorum. 12 Eyül öncesi ve sonrasında hangi taraftan olursa olsun gençlerin vefatı bizim yüreğimizi sızlatmıştır." diye konuştu.
12 Eylül'ün etkisinin Anayasa, bir takım kurumlar marifetiyle 30 yıldır Türkiye'nin üzerinde kısmen de olsa devam ettiğine işaret eden Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: "İki hafta kadar önce 12 Eylül'de bir halk oylaması yapıldı. Anayasa'nın 26 maddesi değiştirildi. 1982 Anayasası bu güne kadar defalarca değişikliğe uğradı. Ama 12 Eylül 2010'daki değişiklik 1982 Anayasası'nın ruhuna ve özüne bu ölçüde dokunan ilk değişiklik olma özelliğini taşıyor. Ama bu Anayasa değişikliğinin asıl önemi bundan sonra yapılacak reformlar için sağlıklı bir zemini teşkil etmiş olması, yoldaki engelleri büyük oranda kaldırmış olmasıdır."
Muhalefetin "Madem 12 Eylülle yüzleşeceksiniz o zaman YÖK'ü kaldırın" eleştirilerine de değinen Başbakan Erdoğan, bunu söyleyen muhalefet partisinin 12 Eylül sonrası dönemde zaman zaman iktidar ortağı olmasına rağmen YÖK'ü kaldırmadıklarını, onların iktidar oldukları dönemler YÖK'ün bilim insanları üzerindeki baskısının en ağır şekilde hissedildiği dönemler olduğunu belirtti. Erdoğan, "O gün YÖK'ü kaldırmak için adım atmayanlar, bu günde maalesef 12 Eylül'le yüzleşmek için adım atmadılar" ifadesini kullandı.
Son günlerde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun çıkışı ile gündeme gelen başörtüsü konusuna değinen Erdoğan, başörtüsü meselesinin mucidi olan ve 30 yıl boyunca ülkeyi bu meseleyle meşgul eden ve sorunun çözümü önünde duranların bu gün çözüm istediklerini ifade ettiklerini söyledi. Söylediklerinde samimi olduklarını inanmak istediklerini belirten Erdoğan şöyle konuştu: "Biz dün olduğu gibi bu gün de Türkiye'yi aydınlığa taşıyacak demokrasinin standartlarını daha ileri noktalara götürecek her türlü projenin içinde olacağımızı, destek vereceğimizi ve işbirliği yapacağımızı bütün samimiyetimizle ifade ettik. Herşeyi konuşalım. Bunlardan rahatsızlık duymayalım. 12 Eylül'den kalan her izi konuşalım." dedi.
Geçtiğimiz günlerde yapılan TESK Genel Kurulu'nda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile başörtüsü sorunu ile ilgili görüştüğünü hatırlatan Erdoğan, "Dedim 'Hadi buyurun. Siz görev verin, bende görev vereyim. Bizim Diyanet İşleri Başkanlığımız var. Fazla bir yere gitmemize gerek yok. Hatta istemiyorsanız, yeterli görmüyorsanız başkalarını da katın bu işin içine. Onların da da görüşlerini alalım. Oturalım değerlendirelim. Şu sorunu bir defa ortadan kaldıralım.' Kaçak göçek olmasın ya inanç özgürlüğüne, eğitim özgürlüğüne bu kadar müdahil olmanın artık anlamı yok. Bu ülkede hangi düşüncede olursa, hangi inançta olursa olsun, ne tarafta olursa olsun şu mahalle baskısı adını verdikleri şeyi ortadan kaldıralım. Herkes hür olsun, rahat olsun. Bu ülkenin yararına olacak ne varsa hepsini masaya getiririz. Hepsini istişare ederiz. Ama lütfen gençlerimize örnek olmakla bunu samimiyet duygusuyla yapalım." açıklamasında bulundu.
YÖK'ün kaldırılması ile ilgili CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal'a kendisinin bizzat teklif getirdiğini ancak o dönemde Baykal'dan "YÖK'ü kaldırmak bir rejim meselesidir." olumsuz cevabını aldığını belirten Başbakan Erdoğan, "Şimdi ise bakın yeni Genel Başkanı 'YÖK'ü kaldıralım' diyor. Rejim Meselesi demişti sizden önce görevde olan 'halef-selef' olduğunuz zat. Şimdi sen böyle diyorsun. Nasıl oldu bu iş. Fakat biz diyoruz ki, 'Biz YÖK'ü de konuşalım, oturalım, değerlendirelim' Bizim derdimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. En ideali neyse onu yapalım." şeklinde konuştu.