Emre Uslu ve Doç. Dr. Önder Aytaç, gazete sütununda kafa kafaya vermiş ikili. İkisinden ancak bir köşe yazısı çıkıyor. Ergenekon, emniyet, asker, terör ve Kürt sorunu üzerine yazıyorlar. Uslu, Utah'ta Kürt kimliğinin dönüşümü üzerine çalışan analist, Aytaç da Polis Akademisi öğretim görevlisi, danışman, güvenlik ve iletişim uzmanı...
Biz sorunlarla yüzleşmek yerine onlardan kaçıyoruz. Sorunları yok saymak ya da hafife almak kaçış yollarımızdandır.
Farkında değiliz ıskaladığımız o sorunların tamamının sonuçlarını hem şimdi hem de gelecekte ve daha derin yaşayacağımızın.
Hiç düşünü kurmuyoruz, çözülebilecek sorunlarını çözmüş bir Türkiye acaba nasıl bir ülke olurdu, devletin varlık nedeni nasıl değişirdi, kurumları insana hizmet için nasıl işlerdi, birey ve toplum kendisini felç eden tedirginliklerden sıyrılıp normalleşmeyle gelen huzuru nasıl yürürdü…
Zamanında "çözülebilecek sorunlarını" fark edip onları zamanında çözmeyen toplumlar çözümsüzlüğe ve sorunların ağır tehdidi altında edilgen ve basitçe yaşamaya razı oluyorlar.
Bu ülkede ne yazık ki çoğumuzda hayatın başka türlü olabileceği fikri ve ihtimali akıllarımızdan çoktan çıkmış…
Halbuki her şey çok farklı olabilirdi, hala olabilir…
Yeter ki biz kendimize teslim olmayalım…
Kendi ilgisizliğimiz, korkaklığımız, teslimiyetimiz başta olmak üzere herkese, devlete ve kurumlarına hesap sorma cesaretini kazanalım…
Hesap soralım ve hesap verelim ki, çözüm yolu açılsın…
Hesap sormayan toplumlara hesap verilmez, onlar canlı tutulan sorunlarla, korkularla, vehimlerle sadece güdülürler…
Gerçeğin gücü karşısında üretilmiş her şey yalandır ve biter. Toplum gerçek olursa ertelenmiş ve abartılmış sorunlara da gidiş yolu gözükür…
Toplumun gerçekliğinin alameti; seçme ve hesap sorma yeteneğidir…
EU: Devletin kırık aynalar gibi hafızası var. Siluetleri görüyor, siluetleri de iyi tanıyor ama ayna kırık olduğundan o siluetlerin bütünün neyine tekabül ettiğini anlayamıyor.
EU: ABD'ye konferansa gelen ünlü bir akademisyen Kürt sorununu çalıştığımı öğrenince, hangi üniversiteden geldiğimi sordu. Kendi imkanlarımla okuduğumu söyledim, rahatladı. "Bizde Kürt sorunu çalışmana izin verilmez. Başına dert alıyorsun diye kaygılandım" dedi. Sahiden YÖK'un tez arsivine bakın Kürt sorunu ile ilgili kaç çalışma yapılmış görürsünüz.
ÖA: Geleneksel bürokratik anlayışa göre bölgede 'Kürt sorunu' yoktur ve sorun yalnızca 'terör sorunu'dur.
ÖA: Kürt kimliği bölgede terör sorununun bir sonucu olarak doğmuş ve "öteki" kavramı üzerine gelişmiş bir "reaksiyon" kimliğidir.
EU: Toplum modernitenin "nimetleri" ile karşılaştıkça bunlar ortaya çıkacaktı, çıktı da. Nitekim Kürt kimliğinin ortaya çıktığı ilk yer Diyarbakır, Bitlis ya da Süleymaniye, Erbil değil, İstanbul, Şam ve Kahire'dir. Osmanlı kimliği varken ortaya çıkmıştır. Çünkü Türkiye'de modernitenin ilk serüvenini bu şehirlerde görürüz. Türk kimliği, Kürt kimliği ikilemi elbette bir sosyolojik olgu olarak var ama bu dönüşmez diye bir kural da yok. Kimlikler de doğar büyür (dönüşür) ve ihtiyarlar. Henüz ölen kimlik çok az. Globalizasyonun kimlikleri yeni bir yöne doğru evireceği de kaçınılmaz. Önümüzdeki on yıl boyunca İslamcı-Kürtçü bir kimlik olacak.
EU: Hizbullah kurulduğu dönemde bölgedeki etkinliğini doğrudan Ergenekoncular olmasa bile Ergenekon mantığına borçlu. PKK'yı bitirmek için her şeyi meşru gören mantık Hizbullah'ın güçlenmesini sağladı. Ne olursa olsun örgütün de üstüne oturduğu bir sosyolojik olgu var. Bundan sonra daha da güçlenecektir. PKK tehdidi olduğu sürece Hizbullah kendini korumak amacıyla da olsa silaha sarılabilir.
EU: Kürtler kiracı, DTP aracı/emlakçı, PKK ev sahibi. PKK diğer örgütlerin gelişmesine izin vermediği için Kürtler kimliklerini PKK'dan kiralamak zorunda. İhanetçi-işbirlikçi olmaktan korkuyorlar. En azından PKK ile iyi geçinmek zorundalar. Bunun için PKK'nın emlak ofisi DTP etkinliklerinde görünmek gerek.
EU: AKP devletten uzaklaştıkça oyları yükselir. Bölgede devletin kredisi eksilerde. Erdoğan, Başbuğ ile fotoğraf vermeye devam ettikçe oyları eriyecek.
EU: AKP illüzyon içinde. Son görüşmeleri AKP çevreleri "Sorunu çözmek için askeri ikna ediyoruz" şeklinde okuyor ama AKP bizzat devlet partisi haline geliyor. Kürt sorunu biraz da algı sorunu. AKP askerle kol kola algısı ile bölgeye giderse muteber bir değeri olmayabilir. AKP askerle gizli, DTP ile açık görüşmeler yapmalı ama tam tersi oluyor.
ÖA: Bölgede bürokrasi sorunu da var. "Ötekiler" konumuna getirilmiş bir güvenlik bürokrasisinin varlığı söz konusu. Sivil bürokrasi dediğimiz öğretmen, sağlık memuru, postacı ve imama kadar hemen diğer bütün bürokratlar da bölgedeki yerli halktan seçilmiş.
EU: Başbuğ iyi niyetle, sosyolojik olgu olarak Kürt sorununun ele alınmasını istiyor. Değişik kesimlerle görüşmeler yapıldı. Bizimle de irtibat kuruldu. Ancak Taraf'ın iddialarına cevap vermek yerine tehditkar çıkışı bütün çabaları boşa çıkardı. Askerin, Barzani ile görüşmeye, affa olumlu baktığı basına yansıdı.
ÖA: Eğer bu bilgiler doğruysa asker "doğru yerde" durduğunu göstermiş olacak.
EU: Asker eleştiriler neticesinde bozulan imajını hükümete yanaşarak "Kürt sorununun çözümünde herkese açığım, askeri çözüm diye diretmiyorum, bakın hükümetle de uyum içinde çalışıyorum" mesajı veriyor. Kontrol kendi elinde olduğu sürece asker çözüm ister.
EU: Askerin eleştirilmezliği dönemi sona erdi. İnternet çağında asker, bilgi saklamanın mümkün olmadığını anladı. Terörle mücadeleyi yalnız götüren, işine kimseyi karıştırmayan asker hataların bedelini yalnız karşılaması gerektiğini gördü.
EU: Yeni yapılanmada asker kontrolü elinde tutmaya çalışacak ama bilgi Emniyet ve MİT'in kontrolünde olduğundan önümüzdeki dönemde bu kurumların inisiyatifi artacak. Bu etkili sonucu beraberinde getirecektir.
ÖA: Türkiye de artık eskilerin 1944'lerin, 1960'ların, 1971'lerin, 1980'lerin, 1997'lerin, 2000'lerin Türkiye'si değil. Genç subaylar, genç polisler, genç iş adamları, genç medyacılar, genç MİT'çiler ve hatta genç baytarlar da olanlardan rahatsız ve artık yeter diye bas bas bağırıyor.
ÖA: Neden açık olsun. MGK'da oyu olmayan, 1997'de ne olur ne olmaz diye ağır silahları alınan, terörle mücadelesi önlenen ve sayısı azaltılan bir polis söz konusu...
EU: Ordu ile polis arasından işini iyi yapma üzerine rekabet olduğu söylenebilir ama aranın açık olduğu iddiası uç bir iddia olur. Her iki kurumda da birbirini sevmeyen kimseler olur ama her iki kurumun da insan havzası Anadolu'ya dayanır.
ÖA: Ortaya çıkan kertenkelenin kuyruğu. Kertenkele çok sıkıştırılırsa, kuyruğunu feda ederek yola devam edebilir. Beyne ve bütün yapıya doğru yargı sürecini götürmek lazım.
EU: Kurumsal saflaşma olduğunu sanmıyorum. Her kurumda Ergenekon'a yakın ve karşı olan şeklinde bireysel saflaşma olacaktır. Bir de soruşturma ideolojik saflaşmanın kaynağı olmak üzere. Ergenekon'u destekleyen "uluslacı” diğerleri "AKP'ci, küreselci, cemaatçi" gibi algılanmaya başladı.
ÖA: Askeriye ne kadar önemli ise yargı, akademisyenler, MİT, emniyet, işadamları ve medya da o kadar önemli değil mi? Susurluk'ta yalnızca siyaset, polis ve milliyetçi yapının bir ucu ortaya çıktı. Şimdi Ergenekon'da da aynı yapının her yönü ortaya çıkıyor. Ama nedense medya üzerine yeterince gidilmiyor. Kırkayak gibi, ahtapot gibi bir yapı.
EU: Yeşil üzerine araştırma yaparken Ergenekon'un farkına vardım. İlişkileri içeren şema çizdim. Şemada devlet ile bugün Ergenekon denen mekanizmanın ilişkisini ortaya koydum. Şemanın gürültü koparacağı uyarısını alınca çalışmaya koymaktan vazgeçtim.
EU: Bunun ötesinde medyadaki, Ergenekon sempatizanlarının "Ergenekon'u anlamsızlaştırma kılavuzu"nu yazdık paniklediler. Pisliklerin temizlenmesini istiyoruz. Bu topa girdiğimiz için de bizzat Ergenekoncuların koordine ettiği iftiralara maruz kaldık.
EU: Utah iftiradır. Utah'ta iddia edildiği gibi bilgi çalıp medyaya gönderen kimse yok. Askerleri yıpratmak için açılan sitelerin servis sağlayıcıları Utah'tan yayın yapıyormuş. Utah, 2. Silikon vadisi olmaya çalışıyor ve servis sağlayıcıları diğerlerine göre ucuz. Site açanlar burayı tercih etmiş. Utah adı ortaya atılınca askeri çevrelerle ilişkide olan, adı kamuoyunca bilinen ve Utah'ta çalışan bir kişi panikle -en belirgin özelliğidir- iş üstüme kalacak diye sağı solu aramaya başladı.
EU: Şimdilik adı saklı kalsın. Askerin siyasete müdahalesini eleştiren bir aydın olarak beni günah keçisi seçtiler. Olayı soruşturduğu iddia edilen Washington Askeri Ataşeliği'ne dilekçe verdim. Genelkurmay'a da internet üzerinden olayın benimle ilgisinin olmadığını belirttim. Dilekçelerime cevap bile alamadım. Askerlerin bu kalleş komploda oyuna gelip adımı medyaya sızdırdıktan sonra dürüstçe; "Soruşturma bitti, bu kişiyi yakından tanıdığını düşündüğümüz kaynağımızın oyununa geldik, iftira atmış" demelerini beklerdim. "Bilgiler Utah'tan geliyor" diyen savcı, bilgiyi medyaya sızdıran o Askeri Ataşe nerede şimdi?
ÖA: Ben bu ülkenin gerçek sahiplerindenim. Genelkurmay Medya ve Halkla İlişkiler Başkanı Tuğgeneral arayarak, Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız'ın baş başa görüşmek istediğini söylüyorsa, İlker Paşa'nın imaj danışmanı Nuran Hoca yazdıklarını önemle okuyoruz/okuyorlar diyorsa, Büyükanıt Paşa TESEV'İN almanağından söz ederken ismimi anıyorsa bu nasıl güzel bir mutluluktur anlatamam. Fişleme muhabbetinden sonra prize fiş bile sokmuyorum diyebilirim.
ÖA: Taraf'ın Genel Yayın Yönetmeni bile iki tane. Ahmet Altan ve Alev Er birlikte. Biz de ikimiz beraberce yazalım dedik ve oldukça da başarılı olduk. Bir ağaç gibi özgür, bir orman gibi kardeşçesine yani. Hem de medyada bir ilki gerçekleştirmiş olduk.
ÖA: Apo tek güç olarak kendini görüyor. Kürt hareketini de kendisinin temsil ettiğine inanıyor. Barzani ile yapılacak görüşme, farklı seslerin Diyarbakır'dan yükselmesi, alternatif STK'lar, Apo'yu çok huzursuz ediyor. O da halkı sokağa dökmeye çalışıyor.
EU: Avukatları inisiyatif almış olabilirler. PKK 2004'te terörü yeniden başlatırken büyük bir toplantı yapılıyor. Öcalan'ın avukatlarından biri Öcalan'ın emrinin olduğunu, terörün yeniden başlatılması gerektiğini söylüyor. PKK liderlerinin çoğu karşı çıkmalarına rağmen avukatın görüşünü kabul etmek zorunda kalıyorlar. Şimdi PKK içindeki tartışmalardan biri o emri Öcalan mı verdi tartışmasıdır?
ÖA: Terörden nemalananlara, korku cumhuriyetinin devam etmesini arzulayanlara yarar. Geçim derdiyle uğraşan sıradan Kürt ve Türk'e yaramaz. Apo'suz çözüm önerilerini de artık düşünmenin vakti gelip geçmektedir de.
EU: Öcalan'a, PKK ve DTP'ye fayda sağlıyor. Kürtlerin kışkırtılması iki temel çekişme ile doğrudan ilişkili var. Öcalan-Barzani liderlik çekişmesi. Türkiye Barzani'ye yanaştıkça Öcalan liderliğim elimden gidiyor diye bağırıyor. Öcalan'ın görüşlerine inanan Kemalistler de mevcut. Barzani'nin Kürtlerin lideri olmasını, Kürtlerin kontrolden çıkacağı gerekçesi ile istemeyen kesimler Kemalist. Bugün derin devlete yakın bir Kemalist iktidar olsaydı Öcalan'ı belki de affederdi. Devlet gazetesinin baş köşesinden havaya karıştırılan "Öcalan'lı ve Öcalan'la çözüm" önerilerinin temelinde bu var..