TBB başkanı Özdemir Özok; “82 Anayasası rant ve statüko nedeniyle korunuyor. Öyle bir anayasa yapalım ki artık Türkiye, ortak değerlerini tartışma konusu yapmasın. Birbirimize insan olarak bakmalıyız, öbür artılar ve eksiler senin artı ve eksilerindir. Bunun güvencesi çağdaş ve özgürlükçü bir anayasadır” diyor
Yeni bir anayasa sürecinde, sahici bir tartışma bekleniyor bizden. Fakat ne iktidar ne de bu konuya duyarlı kesimler henüz ortak bir zemin oluşturamadılar. 25 yıldır da oluşturabilmiş değil. Çözüm isteyenlerin dağınıklığı, birbiriden habersizliğiyle, paylaşım kültürünün olmaması ve böylelikle güçlenen güvensizlik, her defasında statükoyu baskın kılıyor.
Bir kere daha deniyoruz, bir araya gelmeyi, kendi doğrularımızı ve ideolojilerimizi dayatmadan bu toplum için düşünmeyi, bizi bir yapan değerleri aşındırmadan ortak paydada buluşmayı. Kendini yok saymadan ve kendini dayatmadan düşünmek, tartışmak zorundayız. İdeolojik, kutsalları ve dokunulmazları çok olan değil, yaşayan, yaşatan bir anayasa lazım bize. Yenisini ortaya koyamazsak eskisine mahkûmiyetimiz devam edecek. 25 yılda onlarca değişiklik olmasına rağmen ruhu pek değişmiyor.
Şimdi yeni bir ruh lazım bize. Sözleşme ruhu, birbirini muteber görme ruhu, devleti toplumun hizmetine adama ruhu…
Tehlikeli olan düşünmek değil, düşünmemek-tartışmamak ve böylece statükonun çarklarına su taşımaktır.
Düşünenlerin her düşüncesine katılmasak da düşünce için gösterilen emek saygıya değerdir.
Yeni bir anayasa sürecinde sahici tartışma zemini arayan, ortaya tez koyan herkese de aynı saygı duyulmalı. Daha iyiyi bulmanın başka oylu yok.
Türkiye'nin bir Anayasa sorunu var ama biz iyimseriz, olup bitene toz pembe bakıyoruz.
Hak ve özgürlükler bakımından bir yangın yerine dönen, binlerce insanın idama mahkum olduğu, on binlerin sakıncalı ilan edildiği, pek çok kişinin gözaltına alındığı, işkenceler gördüğü bir baskı rejiminden sonra kaleme alındı 82 Anayasası. Bu yangının ruhu 12 Eylül hukuku olarak anayasaya sindi. TBB 2-3 Ekim 1982'de olağanüstü genel kurul yapmış ve sadece 82 Anayasası gündemiyle toplanıp; bu Anayasanın topluma giydirilmiş bir deli gömleği olacağını, çağdaş değerlerle buluşmasını engelleyeceğini, ciddi sıkıntılar yaratacağını söyleyerek “hayır” çağrısı yapmıştı. Fakat yıllarımız o yangın ruhunun etkisinde geçti. 1995 ve 2001'de Anayasada kapsamlı değişiklikler yapıldı, bir ölçüde 82 ruhu sarsıldı. TBB de 1982 ve 2001'de Anayasa kurultayı yaptırmış ve bu konuya dikkat çekmişti.
Hayır, bizim ilk taslağımız 2001 yılında yapılmıştı, bu metin de onun güncellenmiş halidir. 2001'de ortada AKP hiç yoktu. İdeolojik ve siyasi bir çalışma değil bizimkisi… Dinin, laikliğin, Atatürkçülüğün birilerinin tekelinde olmadığını, insanların dinlerini de, laikliğini de, Atatürkçülüğü de, kendi kültürünü de rahatça yaşayabileceği bir toplumun olabileceğini düşündük. Bunun için illa silah alıp dağa mı çıkmak ya da dini ve Atatürkçülüğü kullanmak da gerekmiyor.
Sivillerin etkisi daha çoktur.
Buna asker engel olmadı. Anayasayı değiştirelim diye ciddi bir çalışma da hiç olmadı zaten. Türkiye'de kimse kimseyi dinlemiyor aslında. Statükoyu korumak esas alınmış. Herkesin bu statükodan kendince bir rantı var. Yoksa 82 Anayasasını tümden değiştirmek için bir hareket olsaydı bütün sivil toplum örgütleri buna destek verirdi. 82 Anayasası tamamen statüko nedeniyle korunuyor.
İyimser bir yapım var ama bu dönemde karamsarım. Çünkü argümanlar değişti. Yani silahlar değişti, söylemler değişti. Belki iyi oldu. Biz sorunlarımızı insanca, hakça ve demokrasi içinde çözmek zorundayız ama bu kültürü, bu birikimi henüz yeterince yükseltemedik. Benim tek kaygım bu. Bir hesabı görmek için eskiden güç yetiyordu, ama artık güçlü olmak, haklı olmak, demokrat olmak mecburiyetindesin. Sorunu kendi kafanızdan çözemezsin. Karşındakini de dinlemek zorundasın. Ne Güneydoğu sorununu silahla, ne türban sorununu baskıyla çözemezsin. Türkiye'de dağınıklık, güvensizlik var ve bu bence en büyük sorun.
Hayır, ben pembeden vazgeçmedim, sadece zor olduğunu söylüyorum.
Olmadı. İktidar yanlış bir yol izledi, önce Ergun Özbudun ve arkadaşlarına bir metin hazırlattı, şimdi onun arkasında mı değil mi belli değil. İktidar kaçak güreşti.
Bence yanlış bu yöntem. Bir metinleri var mı belli değil.
Ben tartışmıyorum. Hiçbir yerde laikliği zayıflatacaklar, türbanı dayatıyorlar türü bir beyanatım olmadı. Çünkü ortada bir AKP metni yok ki yorum yapayım. Olmadığı halde tartışanlar oyuna geldi.
Öyle olduğu anlaşılıyor. Ama bu halk kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir oyla sizi iktidara layık görmüş. Bizim AKP ideolojisiyle ilgili hiçbir önyargımız yok. Ama ortaya konulan eylem ve davranışlarda tutarsızlık gördüğümüzde bunu söylemek zorundayız. AKP eğer gerçek bir tartışma zemini oluşturabilse Türkiye'nin önemli sorunlarını rahat çözer.
Çok…
Zafer Bey yıllardır belirli bir misyonu, çağdaş yaşam beklentisini sergileyen alanlarda mücadele verdi. Daha sonra dinsel motifi de olan AKP içinde yer alınca, sanki kamp değiştirmiş gibi algılandı ve bir refleks olarak, gittiği yerin sahiplerinin bile söyleyemeyeceğini söyleme gereği duydu.
Bu ağır ithamı Zafer Hoca'ya reva göremem. Biliyorum ki, Zafer Hoca'nın kafasındaki ve yüreğindeki Atatürk algılaması birçok insandan daha derindir, daha saygındır… İnsan yıllardır karşı olduğu cepheye girdiği anda bir depresyon geçirebilir.
2007'de de öyle.
Burada bir fark var, 2007'de Anayasanın başlangıç hükümleri metne dahil, 2001'de öyle değildi, yönlendiriciydi. Anayasa başlangıç hükümlerindeki ruh ve felsefeye göre şekillendirilir. Atatürk'ü her yerde söylemek yerine onun bize bıraktığı manevi mirası, akıl ve bilim ne diyor ona bakmak lazım. Ben bir doğma bırakmadım diyor.
Değer olarak var, kutsanmış bir varlık olarak değil. Akıl ve bilim diye ısrar ediyorsa onu kutsayamazsınız.
Beklentiler ve karşı düşünceler bu ayrımı yapıyorlar. Özbudun'un tasarısına hiçbir şey söylemedim, konuşmuyorum ama Ergun Bey'in geçmiş dönemde söyledikleriyle çelişen hükümler var. Biz diyoruz ki, ortaya çıkan metin ne AKP'nin Anayasası olsun ne TBB'nin, bir uzlaşı metni olsun.
Üç bin tane bastırdık ve herkese yolladık. Sivil toplum örgütleriyle dirsek temasındayız. Sayın Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin başta olmak üzere bütün hükümet üyelerine de kitabı gönderdik.
Hiçbir şey yok, çünkü felsefe farkı var. Bir de yargıya, yasamaya, yürütmeye, hak ve özgürlüklere çok farklı bakıyor, taban tabana zıt. Özbudun'un tasarısı AKP'nin tasarısıysa felaket…
Ne kadar güzel, ben buna çok sevinirim. Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin'i kürsüde dinlediğimde görüyorum ki, laiklik tanımları, Atatürkçülük söylemleri benden farksız. Samimi olduklarına inanıyorum. Geniş halk kitlelerinin isteği statükoyu korumaktır. Halk tutucudur, liderler halkın önünde yürümeli ve onu daha ilerilere taşımalı. Popülizme düşmemek lazım.
Gayet tabi. Öyle olsun ki artık Türkiye, ortak değerlerini, vatanın bütünlüğünü, dinini, laikliğini, Atatürkçülüğünü, birlikte yaşama düşüncesini, ulusalcılığını tartışma konusu yapmasın. Biz birbirimize insan olarak bakmalıyız, öbür artılar ve eksiler senin artı ve eksilerindir. Bunun güvencesi çağdaş ve özgürlükçü bir anayasadır.
Yönetimin bütün kararlarının yargı denetimine tabi olmasının doğal sonucu olarak YAŞ ve Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları da yargı denetimi içine alındı. Yeterli gıda ve temiz suya ulaşma hakkı yeni haklar arasında yer aldı. Meclise af yetkisi, süre ve ceza miktarına kısıtlama getirildi. Cumhurbaşkanının görevleri arasına Hakimler Yüksek Kurulu'na başkanlık etmesi eklendi. Seçim dönemi dört yıla indirildi. Ant metnine “başka hiçbir devletin Anayasasına sadakat borcu olmadığı” ibaresi eklendi. YÖK yerine Yüksek Öğretim Eşgüdüm Kurumu oluşturuldu. TBB'ye her alanda Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açma hakkı verildi.
Bir hukukçu olarak ben en ağır sorunların bile demokratik platformda çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Bizde iki yere, cami ve kışlaya siyaset asla girmemeli.
Meclis Türk demokrasisinin mabedidir. İdeali yeni bir Anayasa yapmak için kurucu meclistir. Ama seçime, temsili demokrasiye inanmış biri olarak “bu meclis Anayasa yapamaz” diyemem. Uzlaşma aranmasında fayda görüyorum.
Bunun anayasada çözülmesinin mümkün olamayacağı kanaatindeyim. Yasalarla, yönetmeliklerle düzenlenebilecek bir konu. Türban meselesi kapsamlı bir konu, birkaç cümleyle geçiştirilemez. Kimi için inanç, kimi için siyasi simge. O kadar hassas bir konu ki, ben bu konuda rahat konuşamıyorum. İnancı gereği örtünenleri incitmek istemem. İnanan insana saygılıyım, bunu siyaset malzemesi yapanlara ise çok kızgınım.
Böyle bir şey hiç düşünmedik, ama bizim asker alerjimiz yok. Benim imam alerjim de yok, başım sıkışınca gider dinlerim.
Ulusal devlet niteliği etnik çağrışım yapmayan “Türk ulusu, Türkiye yurttaşlarından oluşur” biçiminde benimsendi. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” kuralı aynı zamanda laiklik ilkesinin de ilke ve temel kurallardan biri olarak anayasanın değişmez hükümleri arasında yer aldı. Olağanüstü yönetim usullerine anayasa dışı rejim anlamı yükleyen düzenleme metinden çıkartıldı. Düşünce ve anlatım özgürlüğü ayrı maddeler olarak düzenlendi.
Hayır yok. Düşünceyle ilgili açılım ve sınırlamalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, uluslararası metinler ve Türkiye'deki yargı kararları baz alınarak düşünüldü.
Bana göre Orhan Pamuk'un mevcut anayasaya göre de yargılanmaması lazımdı.
Kuşkusuz… Olanaklarımız, yetiştirme tarzımız belli.
Net olmalı ama bunu da tam olarak yapamazsınız. Yasa her şeye çözüm bulamaz, takdir ve değerlendirme konusunda yargıca güveneceksiniz. Yargıçlık en muteber meslek olmalı, iyi maaş almalı.
Türkçenin resmi dil olduğu benimsendi, resmi dil anlamını, etnik gerçekliği aşan ve Türkçenin herkese anadil olarak empoze edileceği izlenimi uyandıran 9. fıkradaki düzenleme yerine “resmi ve özel kurumlarda eğitim ve öğretim dili Türkçedir” kuralına yer verildi. Din eğitiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı belirtildikten sonra din eğitimi kişilerin kendi isteği ve küçüklerin ise kanuni temsilcilerinin yazılı isteğine bağlı kılınarak 61 anayasası hükmü benimsendi. Milletvekillerini ön seçimle belirlenmesi zorunluluk olarak getirildi. Ülke seçim barajında üst dilim yüzde 5 olarak belirlendi. Hakimler Yüksek Kurulu, Savcılar Yüksek Kurulu şeklide iki kurul oluşturuldu.