Başbakan Erdoğan, sanatçıların ardından edebiyatçı ve yazarlarla bir araya gelerek demokratik açılıma katkı vermelerini istedi. Sabahattin Ali, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Hrant Dink gibi suikastlara kurban giden isimleri anan Erdoğan, “Her birinin mefkuresi, memleket meselelerine bakışı farklıydı ancak kelimeleri, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdaları aynıydı” dedi.
Başbakan Erdoğan, sanatçıların ardından edebiyatçı ve yazarlarla kahvaltıda bir araya gelerek açılıma destek istedi. Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi'nde 5.5 saat süren toplantı öncesinde Erdoğan konuklarla tek tek tokalaştı. Son dönemde 'sessiz devrim' olarak nitelendirilen reformları hayata geçirdiklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin her alanda dönüşüm yaşadığını anlattı. Erdoğan şöyle konuştu: “Devlet yönetiminde ciddi paradigma değişikliği yaşıyoruz. Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz.”
“Bu çerçevede sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz. Bizler, aslında birbirimizin uzağında değiliz, ayrı ayrı adalarda yaşamıyoruz. Türkiye'nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Ama en nihayetinde ülkemizin huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha demokratik bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.”
“Biz, herkesi bir çizgiye çekmeye, tek tipleştirmeye, asla çalışmıyoruz. Cemil Meriç üstadımızın şu ifadeleri, gayemizi berraklığıyla ortaya koyuyor. Diyor ki Cemil Meriç; “Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim... Kelimeden, sevgiden bir köprü…”
“Necip Fazıl kalemine nasıl bu toprakların ruhundan mürekkebini çektiyse, Nazım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. Kemal Tahir ile Tarık Buğra aynı destanı, aynı ruh ikliminde unutulmaz cümlelerle edebiyat tarihimize nakşettiler. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar.”
“Bu ülkenin Kemal Tahir'i, Orhan Kemal'i, Mehmet Uzun'u, Said-i Nursi'si, Musa Anter'i, Ahmet Arif'i, Rıfat Ilgaz'ı, Nihal Atsız'ı sadece ve sadece yazdıkları için, sadece ve sadece düşündükleri için adeta hürriyet hasretinden prangalar eskiterek göçüp gittiler.”
Erdoğan, Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Hrant Dink, Metin Altıok, Muhlis Akarsu'nun da sadece fikirlerinden dolayı kurşunların ve kirli senaryoların hedefi olduklarını söyledi. Her birinin mefkuresi, memleket meselelerine bakışı veya siyasi yaklaşımının farklı olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Ancak bütün bu farklılıklara rağmen, onların kelimeleri, kavramları, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdaları aynıydı” dedi.
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben, sürgünleri, mahpusları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Ama daha alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum.”
“Elbette Hakkari'de onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da, Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl barışa kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler huzura kastediyor.”
Erdoğan davete icabet etmeyen edebiyatçılara da sitem etti: “Ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum, derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Burada bulunuruz, konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin böyle bir şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınlık makinesi, torna makinesi yok. Bunu böyle görmek durumundayız.”
Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde yaklaşık 5.5 saat süren kahvaltılı toplantıya şu isimler katıldı: Adnan Özer, Ahmet Bilgili, Ahmet Kot, Ahmet Turan Alkan, Alev Alatlı, Altan Tan, Atilla Maraş, Ayşe Kulin, Bejan Matur, Belma Akçura, Beşir Ayvazoğlu, Cahit Koytak, Doğan Hızlan, Ebubekir Eroğlu, Elif Şafak, Etyen Mahçupyan, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Feridun Andaç, Gani Müjde, Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, İskender Pala, Kemal Sayar, Kürşat Başar, Leyla İpekçi, Mario Levi, Mehmet Metiner, Mehmet Ragıp Karcı, Muhsin Kızılkaya, Murat Menteş, Mustafa Akyol, Müge İplikçi, Necef Uğurlu, Nur Yaycıoğlu, Rasim Özdenören, Refik Erduran, Roni Margulies, Sadık Yalsızuçanlar, Sait Zerevan, Sefa Kaplan, Selahattin Yaşar, Selçuk Altun, Sevinç Çokum, Şule Yüksel, Turgay Nar, Ülkü Tamer, Ümit Fırat, Vivet Kanetti Uluç, Yavuz Bahadıroğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Yılmaz Karakoyunlu ve Yıldız Ramazanoğlu katıldı. Toplantı sonunda yazarlara, Başbakanlık tarafından hazırlatılan enstrümantal klasik Türk müziği CD'lerinden oluşan bir albüm hediye edildi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, bazı ünlü yazarların davete katılamayışına şu şekilde açıklık getirdi: “Spekülasyonlar yapılmaması için bazı isimlerle ilgili açıklama yapmak istiyorum. Yaşar Kemal, başından beri süreci destekleyen yazarlarımızdandır. Bana Başbakan ve hükümete iletilmek üzere görüşlerini Atalay'a ilettiğini söyledi. Orhan Pamuk yurtdışında olacağı için katılamadı. Sempatilerini iletti, destek verdi. Adalet Ağaoğlu, başka programı olduğu için katılamadı. Mesajını Başbakan'a iletilmek üzere gönderdi. Murathan Mungan, bireysel problemleri nedeniyle katılamayacağını söyledi, Bazı yazarlarımız İzmir Kitap Fuarı'nda oldukları için gelemedi. Oya Baydar bunlardan biri. Selim İleri, yeğeninin düğünü dolayısıyla Antalya'da olmak zorundaydı. Yağmur Atsız, yanardağ patlamasından dolayı uçuşlar iptal edildiğinden Almanya'dan gelemedi. Ahmet Altan, kalabalık toplantılara mizacı itibarıyla katılamadığını, süreci desteklediğini ifade etti.” Çelik, “Protesto eden oldu mu?” sorusuna da şu cevabı verdi: “Aradıklarım içinde 'Protesto ediyorum, katılmak istemiyorum, bunu yanlış buluyorum' diyen bir yazarımız olmadı. Sadece bir yazarımız 'Ben siyasilerle bir toplantıya katılmayı doğru bulmuyorum' dedi.”
Yazar Alev Alatlı, toplantıya girmeden önce soru üzerine davete olumsuz cevap veren yazarları eleştirdi. Alatlı, “Yapılan çağrı medeni bir çağrı. Doğrusu böyle bir çağrıyı cevapsız bırakmanın yakışıksız olduğunu düşünüyorum” dedi.
“Bazı yazarların işleri olduğunu belirterek mazeret bildirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Alatlı şu karşılığı verdi: “Hoş bulmuyorum. Kendi adıma hangi hükümet olursa olsun, Baykal dahil bir Başbakan'ın söyleyecek bir lafı var besbelli. O zaman ayırabiliyorsa bu kadar karmaşa içersinde ben kimin daha fazla işi olurmuş bunu anlamakta zorluk çekiyorum. İnsanlar ellerini taşın altına koymalılar. Bunun altı taş da değil nihayet bir çay bardağı.” Gani Müjde ise “Umarım açılım sonuçlanır. Hiçbir insanın burnunun kanamayacağı, herkesin kendini birinci sınıf vatandaş olarak kabul edeceği bir ülkeyi gençliğinden beri hayal ediyorum. Umarım bir nebze faydası olur. Olamazsa bile bir ülkenin yazarlarıyla Başbakan'ın konuşması önemli bir gelişmedir” diye konuştu.
“Demokratik açılım sürecinden umutlu musunuz?” sorusuna Mario Levi de, “Süreçten umutluyum ama sonuçtan fazla umutlu değilim” cevabını verdi.
Toplantıya katılan şair Bejan Matur, toplantıda çok enteresan bir kutuplaşma yaşandığını belirterek “Bazı yazarlar son derece ırkçı, lümpen, yukardan bir dille açılım sürecine itiraz ettiklerini ifade ettiler. Onlara karşı çıkanlar oldu. Ben de onlardan birisiydim” diye konuştu.
Alev Alatlı ise toplantıda açılımın kimlikler üzerinden yürümesini doğru bulmadığını ifade ederek “Ben size bakarken Kürt müdür, Türk müdür, Alevi midir diye düşünmem. Kodlarımız birbirini tutar mı? Aynı dili, kavramları konuşuyor muyuz diye bakarım” dediğini aktardı. Karşısında oturan bir bayan yazarın olayı birden “Etyen Mahçupyan-Hrant Dink” kıyasına getirdiğini ifade eden Alatlı, “Birden 'Etyen Bey'i koruruz' gibi konuştu. Şaşırdım. Kim olduğunu bilmiyorum ama çok haddini bilmez bir çıkıştı. Allah göstermesin nasıl bir yan yana getirmektir, Hrant'ın vefatı ile Etyen'in hayatta olmasını” diye konuştu.
Yazar Mario Levi, Erdoğan'a 2007'de bir yanlış anlaşılmadan dolayı vatandaşlıktan atıldığı günleri anlattığını söyledi. Bir öneride de bulunduğunu belirten Levi şöyle konuştu: “Başbakan'a acaba ne zaman bu ülkede bir azınlık mensubunu büyükelçi, bakanlık müsteşarı, bakan olduğunu görebileceğiz diye sordum. Başbakan'ın cevabı henüz gelmedi.”