Yaşadığımız dünyayı tartışma eğilimlerimiz, zamanın ruhunu şekillendiren unsurların analizi üzerinden yapılmaktadır. Çağlara ilham veren düşüncelerin yanı sıra karşılaşılan yol ayrımları da tarihsel dönemlendirmelerin gerekçeleri arasındadır. 20. yüzyılın başında üretim ilişkileri üzerinden yapılan tasnifler yüzyılın ikinci yarısında ekonomi yanında diğer parametrelerin de etkisiyle farklılaştı. O sebeple endüstri sonrası topluma geçildiğini iddia edenlerin temel argümanları da ekonomideki dönüşümün
Yaşadığımız dünyayı tartışma eğilimlerimiz, zamanın ruhunu şekillendiren unsurların analizi üzerinden yapılmaktadır. Çağlara ilham veren düşüncelerin yanı sıra karşılaşılan yol ayrımları da tarihsel dönemlendirmelerin gerekçeleri arasındadır. 20. yüzyılın başında üretim ilişkileri üzerinden yapılan tasnifler yüzyılın ikinci yarısında ekonomi yanında diğer parametrelerin de etkisiyle farklılaştı. O sebeple endüstri sonrası topluma geçildiğini iddia edenlerin temel argümanları da ekonomideki dönüşümün yanı sıra siyasal ve sosyal hayattaki farklılaşmalar üzerinden çerçevelendirildi.
1970’lerde kabaca çerçevesi çizilen 1990’larda ise iyice tartışılan bilgi toplumu tezleri, günümüz dünyasında bilgi ve iletişim teknolojilerinin ne denli önemli olduğuna dikkat çektiler. Erken dönem çalışmalarda vurgulanan en önemli nokta, bilginin merkezde olduğu ve sosyo-politik dönüşüme öncülük ettiğiydi. 2000’lerin başında internet teknolojileri ile farklılaşan ve geniş ölçekli toplumsal hareketlerde etkisini gösteren bu değişim günümüz dünyasını büyük ölçüde şekillendirmektedir.
Teknik gelişmeleri sosyal değişmenin merkezine yerleştiren teknolojik determinizm yaklaşımı her ne kadar 2000’lerin başına kadar pozitif yönleri ile tartışılsa da günümüzde daha ziyade olumsuz yönleriyle ele alınmaktadır. Son dönemde sıklıkla bilginin manipülatif kullanımı üzerinden ortaya çıkan tartışmaların miladı da 1990’ların sonu. Post-truth kavramının, çağrışımları ile birlikte ilk defa tedavüle sokulduğu Körfez Savaşı yılları, hakikatin nasıl çarpıtıldığını bize gösterdi. Baudrillard’ın gerçeğin yerine ikame edilen simülasyonların gerçekliği nasıl sarstığı ile ilgili tezleri bugünü anlamamız adına oldukça önemli bir perspektif sunuyor.
Son aylarda daha fazla gözlemlenen post-truth olgular gündelik hayatımızı hemen hemen esir almış durumda. Neredeyse her hafta bir bakanın istifası üzerinden sosyal medyada üretilen manipülatif içerikler devletin ilgili bürokrasisi tarafından yalanlansa da kamuoyunun bir kısmı buna inanmayı tercih etmekte ya da gerçeklikten ziyade bu algıyı satın almayı yeğlemektedirler. Gerçek ortaya çıkana değin dezenformasyonların etkisinde kalanların yanı sıra gerçeğin deklare edildiği anda gerçekliği yakalamakta zorlanan kitlelerin varlığı da işleri daha fazla zorlaştırmaktadır.
Gerçeklik sonrası dönemi en iyi anlatan örneklerden birisi de ana muhalefet partisinin lideri ile ilgili ortaya atılan iddialar. Bir iddiadan fazlası haline gelen ve kamuoyunda tanınan kişi ve gazeteler aracılığıyla yaygınlaştırılan bazı iddiaların dolaşım ve etki gücü düşünüldüğünde, insanın hayret edesi geliyor. İddialar o kadar gerçekmiş gibi tartışılıyor ve kamuoyunda yankı uyandırıyor ki iddialara muhatap olan siyasetçi konuyu hastane kayıtları ve filmleri üzerinden açıklamaya zorlanıyor. Tüm bu gösterge ve örnekler, gerçekliğin etkisini yitirdiği ve herkesin kendi gerçeklik algısı içerisinde dünyayı yorumladığı bir çağda olduğunu gösteriyor artık. Yankı odaları aracılığıyla kendi hakikatini yaratan ve onu mutlak hakikat olarak dayatma hevesinde olan kapalı yapılar da hesaba katıldığında, ne denli zor bir dönemde yaşadığımız gerçeğini idrak edebilmiş oluruz.