Bir ekonomipolitik teşkilatlanma olan modern kamusal hayâttan, bilhassa sol maksimalist burjuva beklentilerin istediklerini elde edemediği son derecede âşikârdı. Bir zamanların o mâhut sanâyi toplumlarında kamusal hayattan üretim çekildiğinde ve bunun yerini yoğun bir tüketim aldığında büyük bir boşluğa düştüler. Ama yeni duruma uyum sağlamakta yine de zorlanmadılar. Ekonomipolitikten ellerinde sâdece politik kalmıştı. Bu terekeyi mutlaklaştırdılar ve kendi psikodinamikleri (baba düşmanlığı) doğrultusunda
Yeni sol ve yeni islâmcılığın yolu bu eksende kesişiyor ve kesişme, babalar arası kanlı hesaplaşmaların ve kan dâvalarının sonunu getirecek bir gelişme olarak kutlanıyordu. Orta sınıflaşan taşranın yeni nesilleri, devletten yedikleri sillelere rağmen devletçi olmakta ısrarlı olan babalarından farklı olarak artık devletçi olmayacaklardı. Devlet en şedit çıkışını 12 Eylül’de yapmış ve çıkış yolu bırakmamıştı. Sivil islâmcı Ali Bulaç’ın Birikim’de yazması, Abdurrahman Dilipak’ın Toktamış Ateş ile kucaklaşması tam da bunun en hatırda kalan fotograflarıdır.
İşler 2000’lerin ortalarına kadar iyi de gitti. (1999 Depremi, 2001 Krizi, Merkez restoratör ittifakın çürümüşlüğünü hatırlayalım). 2010 sonrasında burjuva kamusallığı ekonomisizleşmiş, kültürelleşerek serâpa siyâsallaşmış yeni kamusal hayâtlarında devâm ettirdikleri saltanatı hızla kaybetmeye başladılar. Bu çöküşün ekonomik (2008 ve sonrası) ve siyâsal krizler (Gezi, 17/25 Aralık, nihâyet 15 Temmuz) üzerinden, târihi ayrıca anlatılabilir. Bu zâten, AK Parti ile liberallerin kopuşu ekseninde yapılıyor. Ben daha maddî başka bir zemine, teknolojik dönüşüm zeminine bakmak istiyorum.
Ha, burjuvaları mı soruyorsunuz? Onlar da sürgün yedi ve feodalleşmeden nasibini aldı.. Bugün onlar Twitter, Youtube, İnstagram mecrâlarında kendi Baronluklarını, tâkipçi sayılarını arttırarak Markiliğe, Kontluğa dönüştürme derdinde.