Son 200 yılı darbeler, ayaklanmalar, ABD müdahalesi ve eski sömürgecilerine tazminat ödemekle geçen Kuzey ve Güney Amerika'nın en yoksul ülkesi olan Haiti'ye tüm dünyanın insanlık borcu var. Ve onu ödemenin tam zamanıdır.
Pekçoğumuza yabancı gelen duyarsızlığımıza küsüp, derin bir utanç içerisinde soluksuz kalıp, dayanılmaz bir acı karşısında gözlerimizi, ruhumuzu kaçırmadan sıra sıra dizilmiş genç, yaşlı, çoluk çocuk ölülerine bakıp insanlığın gelmiş olduğu noktayı düşünüyoruz geçen haftadan beri. Uluslararası toplumun görmezden geldiği, Birleşmiş Milletler'in her şeyi güllük gülistanlık olarak gösterdiği Haiti, bir anda yüzbinlerce insanın öldüğü, kaybolduğu, evsiz barksız kaldığı bir depremle sarsıldı. 7,3'lük depremin ardından bir de yağma ve talanla sarsılan Haiti'nin dramı ise geçmişin sömürgeciliğinin ağır mirası ile bugünkü uluslararası toplumunun samimiyet-sizliğinin bir sonucu.
Depreme Haiti'yi hazırlıksız yakalanmakla itham etmek ve Haiti'de olanlara bir ihmalle yanıt vermek ise çirkin bir ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Haiti depreminin kurbanları, gözü kendi çıkarları dışında bir şey görmeyenlere bir anlam ifade etmiyor. İkinci önemli gerçek, bugünün gelişmiş ekonomilerinin bazı ülkelerin sırtında yükseldiği. Tıpkı Haiti örneğindeki gibi. Öte yandan korkunç trajedi sonrası Haiti'nin neden bu kadar fakir ve kırılgan bir ülke olduğu incelendiğinde ise ortaya despotizm ve zorbalıktan başka bir şey çıkmadı.
“Haiti'deki fay hattı Fransa'ya kadar uzanıyor” diyor The Times'tan Ben Maclntyre. Kölelerin özgürlük mücadelesinde başarılı olduğu yegâne ülke olan Haiti, 200 yıl önce bağımsızlığını kazanmasına rağmen, kölelikten halen kurtulabilmiş değil. Çünkü Fransa, 1825'te, Haiti'nin bağımsızlığını tanıma karşılığında, ülkenin bugün ekonomik yönden geri kalmasına neden olacak derecede akıl almaz bir tazminat talep etti. Özgürlüğün bedelini ödemekten başka çaresi olmayan Haiti, sonraki 122 yılda Fransa'ya ödediği 21 milyar dolar yüzünden tükenme noktasına geldi. Borç ödemeleri ancak 1947'de bittiyse de ülkenin bugünkü kredi kuruluşlarına ve sermayeye olan borcu tamamen bu borcun ürünü.
Haiti'nin ekonomisinin telafi edilemez bir hal almasının yanısıra tarım alanlarının çoraklaşması, yoksulluğun/yolsuzluğun tavan yapması ve sosyal yapının kökten çatırdaması da bu borcun yol açtığı felçlerden bazıları. İşte bugün ülkenin etkin bir altyapıdan mahrum kalıp doğal afetler karşısında savunmasız hale gelmesinde Fransa'nın bu sömürge faşizminin payı büyük. Bu doğal afetin etkisinin daha sarsıcı olması ve ölülerin bu kadar fazla olması kesinlikle buna bağlı.
Ayrıca Fransa zulmü sadece bunla da sınırlı değil. Daha kısa bir süre öncesinde Fransa, 1971 yılından 1986'ya kadar Haiti'de ölüm tugayları Tonton Macoute ile terör estirmiş diktatör Jean-Claude 'Baby Doc' Duvalier'e dalga geçercesine siyasi sığınma hakkı verdi.
Öte yandan Haiti'ye deprem sonrasında gelen yardımların önemli bir kısmını gerçekleştiren ABD de ülkenin bu içinden çıkılmaz durumunda Fransa kadar suçlu. Çünkü Eylül 1994'teki ABD liderliğindeki çokuluslu gücün demokrasiyi restore etme gerekçesiyle ülkeyi işgal etmesi büyük yıkımları ve tahribatları da getirdi. Fransız sömürüsünün ardından gelen bu işgale eşlik eden askeri darbeler Haiti'nin uzun yıllar nefes almasını dahi zorlaştırdı. Haiti'nin aydınlamasına katkıda bulunmak için ABD ordusunun 1993'te Haiti'ye askeri bir operasyon düzenlemeden önce küçük paraşütlerle attığı radyoların bugün ölüm marşları çalmasında Washington'un, Haiti'de demokratik yollarla seçilmiş iktidar yerine hep isyancıları desteklemesinin katkısı yadsınamaz.
Haiti'yi şimdiki duruma ve bu büyük acıya sürükleyen gerçeklerin dayanılmaz ağırlığına bakadururken, bugün de Haiti'nin dramı karşısında Birlemiş Milletler'in hali kahrediyor.
Yaşanan dram sonrası güçleri tükenen Haitililerin, ülkeye yeterli gıda ve ilaç yardımı yapılmamasının yanısıra ülkeye gelen yardımların dağıtılmasındaki BM'nin becerik-sizliği nedeniyle, sabırları da tükenmiş durumda. Öte yandan temel ihtiyaç malzemelerinin de acilen dağıtılmak yerine depolarda tutulmaya devam edildiği de söylentiler arasında.
Devlet Başkanı Jean-Bertrand Aristide'nin sürgüne gittiği 2004'ten beri ülkeyi yöneten BM Güvenlik Konseyi'nin, Haiti'yi bekleyen felaketi fark edemediği gibi ülkenin gelişmesi için de somut hiçbir adım atmadığı bugün net biçimde görülüyor.
Şimdi insani yardım için koşturuyor gözüken 'asil!' ve 'cömert?' Birlemiş Milletler, dindir-meye çalıştığı acının boyutundan ve şiddetinden büyük ölçüde sorumlu ve BM kesinlikle Haiti sınavını kaybetti. BM'nin sorunlara masa başında çareler aramasının hiçbir işe yaramadığı da böylece görülmüş oldu. “Felaketin boyutuyla eşdeğerde uluslararası yardımın Haiti'ye aktığını görüyoruz” diyen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun'un açıklaması da sinir bozucu ve Haitililer Ban Ki-Mun'a tepki göstermekte son derece haklı.
Kısacası, BM'nin sorun anlayışındaki mantıksızlığa, hedeflerin muğlâklığına, metodolojinin tutarsızlığına bariz bir örnekti Haiti vakası. Çünkü BM'nin çokuluslu silahlı kuvvet gönderilmesine izin verdiği pek çok ülkede olduğu gibi Haiti'de de silahlı güçler, nefreti, şiddeti ve terörü artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Diğer taraftan ABD'nin her derde deva 'pazar ekonomisi ve demokrasi' sürümleri, sefalet, açlık, cürüm ve zulümden kaçanları görünmez kılmaya devam ediyor.
Darbeler, ayaklanmalar, ABD müdahalesi ve eski sömürgecilerine tazminat ödemekle geçen bir geçmişin ardından bugün kuzey ve güney Amerika'nın en yoksul ülkesi olan Haiti'den yükselen alarm seslerine nefret, fanatizm, kitlesel öfke ve derin ümitsizlikler de eşlik ediyor.
Nüfusun yüzde 50'si yurtdışından aile fertlerinin gönderdiği para havalelerine bağımlı Haiti'nin sorunlarına gerçek, samimi ve kalıcı çözümler üretmenin tam zamanıdır. Geride kalan dönemde acı ve yoksulluğun normalleştiği Haiti'de asıl yıkım asıl bundan sonra başlayacak ve bu ülke bu savaşında yalnız bırakılmamalıdır. Kendimizi başkasının yerine koyarak, onun acı ve mutluluklarını paylaşmanın köklerinin binlerce yıllık geçmişi var. Bundan ötürü de bugün Haiti'ye borçluyuz.