İnsanları evlatlık almaktan nefret ettirebilecek bir öykü

Ali Murat Güven
00:0013/09/2009, Pazar
G: 13/09/2009, Pazar
Yeni Şafak
İnsanları evlatlık almaktan nefret ettirebilecek b
İnsanları evlatlık almaktan nefret ettirebilecek b

İlk iki filminde kendisine yönelik beklentileri boşa çıkartan İspanyol-Katalan yönetmen Jaume Collet-Serra, üçüncü denemesi 'Evdeki Düşman'da şık bir korku-gerilim filminin estetiğini büyük ölçüde yakalıyor yakalamasına; ancak bu kez de yetimhane çocuklarını 'potansiyel kötülük yayıcıları' olarak göstermek gibi bir açmaza saplanıyor.


EVDEKİ DÜŞMAN / Orphan
Yapım Yılı ve Ülkesi:
2009, ABD-Kanada-Fransa-Almanya ortak yapımı

Türü ve Süresi: Korku-Gerilim / 123 dakika

Gösterim Dili:
Orijinal seslendirmesi İngilizce olan bu film, ülkemizde Türkçe altyazılı kopyalarla gösterime sunulmuştur.

Yönetmen:
Jaume Collet-Serra

Senaryo Ekibi:
Alex Mace (Öykü) ve David Johnson (Senaryo)

Görüntü Yönetmeni:
Jeff Cutter

Özgün Müzik Bestecisi:
John Ottman

Kurgucu:
Timothy Alverson

Sanat Yönetimi Ekibi:
Tom Meyer (Yapım Tasarımcısı), Patrick Banister ve Pierre Perrault (Sanat Yönetmenleri), Daniel Hamelin, David Laramy, Carolyn 'Cal' Loucks ve Martine Giguère-Kazemirchuk (Set Dekoratörleri), Antoinette Messam (Kostüm Tasarımcısı), Annick Chartier (Makyaj Ekibi Şefi), Corald Giroux (Saç Tasarım Ekibi Şefi)

Oyuncular:
Isabella Fuhrman (Esther), Vera Farmiga (Kate Coleman), Peter Sarsgaard (John Coleman), Jimmy Bennett (Daniel Coleman), Aryana Engineer (Max Coleman), Carol Christine Hilaria Pounder (Rahibe Abigail), Margo Martindale (Dr. Browning), Karel Roden (Dr. Värava)

İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket:
Warner Bros.

İçerik Uyarıları:
Yoğun biçimde korku, şiddet ve gerilim öğeleri; yanısıra bir kaç sahnesinde de cinsellik/çıplaklık içerdiğinden dolayı, 18 yaşından küçükler ve bu tür temalardan hoşlanmayanlar için uygun bir film değildir.

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yıldız Puanı:
* * ½

Henüz doğmamış çocuklarının trajik ölümü Kate ve John Coleman çiftini perişan etmiş, hem evliliklerini, hem de Kate'in kırılgan ruh hâlini iyice olumsuz yönde etkilemiştir. İki çocuk annesi olan genç kadın, karnındaki bebeği yitirmesinin ardından bitmez tükenmez kâbuslarla boğuşmaya başlamıştır.

Altüst olan hayatlarını bir nebze de olsa normale döndürmeye çalışan Coleman'lar, acılarını kalplerine gömüp, yitirdiklerinin yerine bir çocuk daha evlat edinmeye karar verirler. Karı-koca yöredeki bir yetimhaneyi ziyaret ettiklerinde, Esther adlı küçük bir kıza doğru âdeta çekildiklerini hissedeceklerdir. Fakat, Esther bütün şirinliğine ve sahip olduğu özel yeteneklere karşın, yine de göründüğü kadar masum değildir. Büyük bir coşkuyla kabul edildiği yeni yuvasında kısa süre sonra sinsi bir terör estirmeye başlar. Bu durumu ilk fark eden de yine Kate olacaktır. Ailesinin güvenliğinden endişe eden kahramanımız, eşine ve çevresindeki diğer insanlara Esther'in o sevimli maskesinin ardındaki gerçek yüzünü göstermeye çalışır. Ancak, yaptığı uyarılara kulak asılmaz ve bu durum Esther'le temas halindeki herkes için çok geç olana kadar devam eder.


“Evdeki Düşman”; 2005 yapımı “Mumyalar Müzesi” ve 2007'de çektiği “Gol-2” gibi birbirinden vasat iki yapımla sinema dünyasına pek de umut vermeyen bir giriş yapan İspanyol-Katalan yönetmen Jaume Collet-Serra'dan şaşılacak düzeyde derli toplu bir üçüncü hamle… Özellikle de titiz görüntü yönetimi ve ışık kullanımıyla dikkati çeken filmde, gerilimin odak noktasını oluşturan iki oyuncu, “anne” Vera Farmiga ve “Esther” Isabella Fuhrman'ın performansları son derece başarılı… Öykü deseniz, her ne kadar korku sinemasının beylik klişelerinin üzerinden ilerlese de iyi oyunculuklar ve şık bir görsellikle paketlenmiş olduğundan, bu yönü seyirciye çok da fazla batmıyor.

KİTLELERİ NEGATİF YÖNDE GÜDÜLEYEN FİLMLER


Ancak, biçimsel özellikleriyle çıtayı aşan bu irkiltici filmin etik açıdan ise son derece vahim bir sorunu var. O da yetimhane çocukları karşısında sergilediği paranoyakça kuşku ve bu küçük insanlara karşı seyircinin bilinç altında uyandırdığı yoğun antipatiyle, anılan yöntem üzerinden evlatlık sahibi olma girişimlerine ket vurabilme potansiyeli…


Düzenli takipçilerimiz şu gerçeğin artık en üst düzeyde farkındalar; biz bu sayfada şimdiye kadar sinemaya hiç bir zaman “yalnızca sinema” olarak bakmadık. Filmlerin psikoloji, sosyoloji ve dahası sosyal psikolojinin ilgi alanına giren çok boyutlu etkilerini de aynı düzeyde önemsedik, bunlara da yeri geldiğinde dikkatleri çekmeye çalıştık. Kimileri, “Ne yani, eni boyu bir korku filmi bu, bir filmden hareketle mi yetimlere yönelik merhamet azalacak” diyerek, söz konusu tezime karşı çıkabilir. O zaman ben de böyle düşünenlere Richard Donner'ın 1976 yapımı dinsel temalı korku klasiği “Kehanet”in (The Omen) masum yüzlü çocuk Deccal'i Damien Thorn'u hatırlatırım. Benim kuşağım, sırf o film yüzünden “Damien” isminden nefret etmiş, gençlik muhabbetlerimizde yetimhanelerden gelen çocukların aslında “hayattaki en büyük belaların başlatıcısı” olabileceğine ilişkin bol miktarda fantastik soslu geyik yapmıştık. Az konuşan ve ufka doğru uzun uzun bakan her sokak ya da yetimhane çocuğu, o küçük bedeninde dehşetengiz düşünceler barındıran bir gizem yumağı olarak görünür olmuştu gözlerimize. Durum yalnızca bizde mi böyle sanıyorsunuz, bu tür filmleri izleyen her ülkenin gençliğinde aynı etkiyi yapıyor paranoyak korku-gerilim filmleri. Hiç düşünmüyorduk ki o küçük insanların suskunluğu, durgunluğu ya da içe dönüklüğü şeytanî vasıflara sahip olmalarından değil, daha hayatlarının ilk basamağında felekten yedikleri ağır kazık ve bu kazığın sebeb-i hikmetini çözme çabasındandır diye…


O yüzden, sinema ve televizyonun kitle davranışlarına böylesine geniş çapta yön verebildiği bir çağda senaryo yazmak üzere eline kalem alanlar, kanımca biraz daha fazla sosyal sorumluluk hissetmeliler… Maaşallah, dağıtıcı firma da bu konuda yönetmenden hiç aşağı kalmamış ve filmin özgün ismi “Yetim”in (Orphan) yerine “Evdeki Düşman” gibi çok daha tedirgin edici bir türetme isim kullanmış Türkiye gösteriminde…

Kaderin sillesini zaten fazlasıyla yemiş olan anne-babasız zavallılar üzerinden korku filmi senaryosu üretme girişimlerine hiç bir zaman sıcak bakmadığımdan dolayı, bu öyküye de -çıtayı aşan teknik ve estetik yetkinliğine karşın- öyle aman aman ısınamadım. Öyle ki finalde ortaya çıkan sürpriz bile yönetmenin bu konudaki düşüncesizliğini bağışlatmıyor. Ha, “Ben böylesi paranoya ataklarıyla kolay kolay gaza gelmem, tek derdim biraz heyecan yaşamak” diyorsanız, o durumda yeterince gerilimli geçecek bir yüz yirmi dakikanız şimdiden garanti…


Ben yine, “kıl” bir sinema yazarı olarak sürüden ayrılıp muhalefet şerhimi koymuş olayım da, siz isterseniz yine bu sinir bozucu gerilimin tadını çıkartın.